GENELKURMAY Başkanı Org. İlker Başbuğ’a, önceki gün teşekkür mektubu yazmadan önce dosyaları karıştırınca karşımıza çıktı:
Meğer Genelkurmay’ın "medya" dünyasına "akreditasyon" uygulamasının başladığı zaman gördüğümüz yanlışları ilk olarak Mayıs 2003’te dile getirmişiz.
Ancak o zamanki Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e sesimizi duyuramamışız.
Sonra Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a da hem mektup yazdık hem de birkaç defa kamuoyu önünde çağrıda bulunduk.
Yine, ne yüz veren oldu ne de "Yazdığınız, istediğiniz yanlıştır" diyen.
Sayın İlker Başbuğ’a işte o nedenle, yani beş buçuk senedir işitilemeyen sesimize kulak verdiği ve "akreditasyon" konusunu uygar bir yaklaşımla ele aldığı için Basın Konseyi adına teşekkür ettik.
Gerçekten Sayın Başbuğ sadece Genelkurmay yönünden değil, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere medya ile ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtmak ihtiyacındaki tüm kurumlar yönünden de çok önemli ve örnek teşkil edecek bir adım attı.
Zaman gibi yüksek tirajlı bir gazete dahil, birkaç medya organının "akredite" kurumlar arasına alınmamış olması, yine de eksikliktir ama o noktanın sonra telafi edileceği umuduyla belirtelim:
Genelkurmay Başkanlığı hem büyük bir özgüven sergiledi hem de demokrasinin temel değerlerinden biri olan "hesap sorulabilirlik" (accountability) ilkesini bilfiil uygulamaya soktuklarını ilan etmiş oldu.
Nitekim artık her Cuma günü Türk Silahlı Kuvvetleri adına medya temsilcilerine brifing verilecek, sorular yanıtlanacakmış.
O demektir ki artık Silahlı Kuvvetlerimiz’in örneğin Kuzey Irak’a yönelik harekátından, askerlik süresine, savunma amaçlı alımlara kadar kamuoyunu ilgilendiren her konuda yetkili biri kamuoyunu aydınlatacaktır.
İyi işletilirse bu çok yararlıdır.
İyi işletilirse dememizin nedeni, özellikle 1954 yılından beri "Bakanlık Sözcülüğü" diye bir makama sahip Dışişleri Bakanlığı ile ilgili deneyimlerimizdir:
Bazen ağzından çıkanı bilen, kişiliğiyle orayı dolduran biri gelir... Rahmetli İsmail Soysal ile Yalım Eralp, İnal Batu gibi gibi isimler böyledir.
Bazen de gölgesinden korkan biri bakan olur. Oraya kendisi gibi pısırığın tekini oturtur. Tabii o "sözcülük"ten kimseye hayır gelmez.
O nedenle Cuma brifinglerini yapacak kişinin seçilmesi ve sadece Genelkurmay Başkanı’na (yahut İkinci Başkan’a) karşı sorumlu olması çok önemlidir.
Sayın Başbuğ’un açıkladığı kararın önemli bir tarafı da, "görevini taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla" yapan yani Basın Meslek İlkeleri’ni çiğneyen gazetecinin tavrını değerlendirme işini, o konuda taraf olmayan meslek kuruluşlarına bırakmaktır.
Kaç kere vaat etmiş olmalarına rağmen hálá bir "sözcü" bile tayin edemeyen öteki kurumlarımız dileriz bu gelişmeden ders alırlar.