İŞİMİZ gerçekten zor. Zor, çünkü bu ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenen kadronun bir numaralı adamı yani Başbakan, yönettiği devletin temel felsefesinden ya habersiz yahut da bilerek isteyerek ona ihanet ediyor.
Habersiz ise örneğin, "laik sistem ne demektir ben bilmiyorum" derse kötü. Ama en azından, öğrenirse düzelir umudunu taşıyabilirsiniz.
Öteki ihtimal geçerliyse yani devletin temel felsefesine bilerek ve isteyerek ihanet ediyor ise durum gerçekten vahim demektir.
Bunları neden söylediğimizi anlatmadan önce Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu iki ihtimali de içeren beyan ve tavırlarına değinelim:
Sayın Tayyip Erdoğan’la 3 Kasım 2002 seçiminden önce, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Genel Merkezi’nde görüşmüştük. Bize "Laiklik anlayışımız Anayasa’nın, ’Kimse devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz’ diyen 24’üncü maddesinin aynıdır" demişti. Biz de sevinmiş, "Demek AKP’liler şeriat istemekten tamamen vazgeçmişler" demiştik.
Ancak Erdoğan’ın ayrıca atıfta bulunduğu 24’üncü maddenin gerekçesine göz atınca maksadın başka olduğunu anlamış, birkaç kez de bu sütunda anlatmıştık. Çünkü o gerekçede de "laikliğin din ve vicdan özgürlüğü" anlamına geldiği bildiriliyor, "laik sistemde dinin devlete, devletin de dine karışma hakkı olmadığından" söz edilmiyordu.
Erdoğan, uzmanların hazırladığı birkaç konuşmada "laikliği öğrendiği" izlenimi veren sözler de söyledi amahazırlıksız yaptığı konuşmalarda "laikliği" sadece "inanç özgürlüğü" olarak gördüğünü tekrarladı durdu. Bir başka deyişle, "devlet dine, din devlete karışamaz" demedi.
Demediği için de son olarak 25 Mart 2006 Cumartesi günü AKP’nin İstanbul Güngören ilçe kongresinde;
"Bir okul (ilköğretim okulu) müdürü, öğrencilerine Kuran dağıtmış. (Medya mensupları) Bundan rahatsız oluyorlar. Gazete bunu başlıktan veriyor, ama ramazanda Kuran dağıtıyor. Asıl istismar bu işte. (...) Bu yavrularımıza anlaması için (Kuran) okutmalıyız. Anlayacak ki, İslamdoğru bilinsin ve doğru yaşansın, hurafelerle değil" dediği pazar günkü gazetelerde bildirildi.
Kimse "İslam öğretilmesin" demiyor,elbet öğretilsin. Keza isteyen aile kendi çocuğuna yasal yoldan ayrılmadan Kuran da okutsun, dinini de anlatsın.
Ama bunu yapan okul müdürü Başbakan tarafından savunulunca, birileri de;
"Okul müdürü kamu görevlisi değil mi? Kamu görevlisinin başkalarına din kitabı dağıtması, onun, ’Siz bunu okuyun, buna inanın!’ dediğini göstermez mi? Bu devletin dine müdahalesi demek değil mi? Eğer bu okul müdürünün yaptığı laiklikle çelişmiyorsa, bir başka okul müdürünün de kendi öğrencilerine İncil yahut Tevrat dağıtmasına, laik devletin Başbakanı Tayyip Erdoğan hangi gerekçeyle itiraz edecek?" demez mi?
Derse yanıt ne olacak. Birileri söylesin de öğrenelim.