SAKARYA’dan gelen işaret hiç de iyi değil. Tahrik edilmiş kalabalıkların neler yapabileceğini öğrenmek için ne 31 Mart (13 Nisan) 1909 olaylarına ne de 6/7 Eylül 1955 faciasına kadar gitmeye gerek var.
Biz 1980 öncesinin Kahramanmaraş ve Çorum katliamını, 1993 Temmuz’unun 37 kişiyi bir otelde ölüme götüren Madımak faciasını yaşamış kuşaklarız.
Onların her birinin nedeni farklıydı. Farklıydı derken Sakarya’dakine göre daha düşük bir tehlike potansiyeline sahip olaylardı demek istiyoruz. Çünkü bunların hepsinde de olayın ardından "tahrikçileri belirleme ve etkisizleştirme" sonuç almaya yetebiliyordu.
Sakarya olayı kanımızca çok farklı ve maalesef çok daha tehlikeli.
Sakarya olayı derken neden söz ettiğimizi kamuoyunun televizyon ve gazete haberlerinden yeterince öğrendiğini varsaymak mümkün ama yine de özetleyelim:
Demokratik Toplum Partisi (DTP) önceki akşam Sakarya’daki bir düğün salonunda "Barış ve Kardeşlik Gecesi" isimli bir toplantı düzenlemiş. Belli ki Kürt kökenli insanlarımız arasındaki "dayanışma" ruhunu ve bilinciyi yükseltmeyi amaçlayan bir toplantı bu... Şiddete dönüşen bir tarafı olmadığı, yasalara aykırı bir şey yapılmadığı sürece de kimsenin karışacağı bir tarafı olmamak gerekir.
Öyle olmamış. Şehit düşen Komando Çavuş Tuncay Özdemir’in yakınları ve sevenleri, Tuncay’ın 17 kilometre uzaklıktaki köyünden yola çıkıp bu toplantının yapıldığı Düğün Salonu çevresinde protestolarda bulunmuşlar. Tabii protesto orada kalmamış. Dışarıdaki kalabalık artmış. İçeridekilerin can güvenliği tehlikeye girince güvenlik güçleri önlem almaya çalışmış. Ama bu gerginlik 5.5 saat devam etmiş. O arada salondakiler arasında fenalık geçirenler olmuş. Nitekim Ebubekir Kalkacı adında biri, kalp krizi sonucu ölmüş.
Şükredilecek olan iki şey var:
Daha önce de yurdun orasında burasında -özellikle Sakarya’da, Malatya’da- etnik sebeplere bağlı olaylar yaşandı ama bunlar yurt genelinde etki yaratmadan unutuldu. Çünkü halkımız farklı kökenden gelen komşusunu "terör" ve "terörist"le aynileştirmeme sağduyusunu gösterdi.
İkincisi, iyi ki gerilim sırasında silah kullanan veya Madımak faciası gibi salonu yakmaya kalkan olmadı. Yoksa bir anda kontrol edilemeyen olaylar dönemine girebilirdik.
Zaten Sakarya olayına önem vermemizin nedeni de bardağın taşmak üzere olduğunu düşünmemizdir. Adeta barut fıçısının üzerinde oturuyor gibiyiz. Bunu Başbakan başta olmak üzere İçişleri Bakanı ile mülki amirler görmüyorsa tehlike daha da büyük demektir.
Yok görüyor, örneğin Milli Güvenlik Kurulu’nda, Bakanlar Kurulu’nda Türkiye’deki kutuplaşmaların hangi noktaya geldiğini tartıştıkları halde önlem almıyorlarsa o gaflete isim bulmak imkánsız olur.
Sorumluluklarının gereğini yerine getirmek istiyorlarsa yapacakları iki şey var. Biri, ileriye dönük önlemleri belirlemek, ikincisi en son örnek olan Sakarya olayını "A"dan "Z"ye inceleyip devlet yetkisi kullananların zaafı, ihmali, yanlışı var mı onu ortaya çıkarmak ve hesabını sormak.
Umarız afra tafrayı bırakır, doğru olanı yaparlar.