DEMOKRASİYE inanıyorsak elbet "başkalarını rahatsız eden düşüncelerin" de korkusuzca ifade edilme özgürlüğünü savunacağız.
Ankara’da düzenlenen ve "Anayasaların değiştirilemez hükümlerini" konu alan sempozyuma o nedenle hoşgörüyle bakmaya mecburuz.
Ama hoşgörümüzün "aptallık" gibi algılanmasına da izin vermeyiz.
O nedenle tartışmacılara soruyoruz:
Anayasamızın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddelerinden hangisi, sizi niçin rahatsız ediyor?
Sempozyumda bir bilim adamımız, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen hüküm olarak sadece "Cumhuriyeti korumanın" yeterli olduğu görüşünü savunmuş.
Yani diyor ki, "Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı" bir devlettir demesek de olur. "Atatürk milliyetçiliği" diye bildiğimiz, kimsenin etnik kökenine bakmayan, kendisini "Türk" olarak gören herkesi "Türk" sayan ve yasalar önünde tüm insanların "eşit" olduğunu kabul eden ilke, Anayasa’da olmasa da olur.
Keza diyor ki, Anayasa’nın başlangıç bölümünü yok sayarak "Bu Anayasa’nın Atatürk’ün (...) inkılap ve ilkeleri doğrultusunda" yorumlanması zorunluluğundan pekálá vazgeçebiliriz.
Bu görüşten anlaşılıyor ki, "laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya alet edilmesine" engel olmak için özel bir duyarlığa ihtiyaç yoktur.
Hadi "demokratik ve sosyal bir hukuk devleti" olarak kalmaya kararlı olduğumuzu da söylemekten vazgeçelim. Çünkü bilim adamı dostumuz öyle istiyor.
Peki Türkiye Cumhuriyeti’ni hálá medeni dünyanın bir parçası gibi gösteren en temel ilke olan "laikliği" korumaktan neden vazgeçelim?
Sempozyuma katılan bir kısım "sunucu"ların asıl derdi sırf "bilimsel bir görüş alışverişi" olsa, mesele yoktu. Oysa hepimiz biliyoruz ki, maksat "üzüm yemek" yani çağımızın Anayasa hukuku sorunlarını görüşmek ve bundan bilimsel sonuçlar üretmek değil, düpedüz "bağcıyı dövmek" yani "Atatürk’ün kurduğu ve ona inanan kuşakların gözlerinin nuru gibi korumaya çalıştıkları laik cumhuriyeti çürütme çabalarına bir de bu yönden katkıda bulunmak"tır.
Zaten bizi isyan ettiren de kendilerini laik cumhuriyete bağlı birer bilim adamı olarak görmeye alıştığımız isimlerin -dün de ifade ettiğimiz gibi- şimdi laik cumhuriyeti yıkmayı üstlenmiş "yıkım müteahhitleri" yanında yer alıyor olmalarıdır.
Yoksa örneğin Federal Almanya Anayasası’nın 1 ve 20’nci maddelerinin değiştirilemeyeceğini emreden 79’uncu maddesinin; Portekiz Anayasası’nın, "Ulusal bağımsızlık ve devletin bütünlüğü; devlet ile kilisenin birbirinden ayrı olması; Yargının bağımsızlığı ve egemenliğin birbirinden ayrı ve bağımsız erkler tarafından kullanılması" gibi ilkelere aykırı Anayasa değişikliği yapma yetkisinin kısıtlı olduğunu söyleyen 288’inci maddesi gibi hükümlerin öteki anayasalarda olduğunu onlar da eminiz biliyordur.
Bu siyasi mevsimde bu konuları gündeme getirmek bilime mi hizmeti amaçlıyor, birilerine mi? Mesele bu