BU sütunu izleyenlerin bir kısmı nedense, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı merhum Adnan Menderes’e benzetmemize pek tepki gösterirler. Hemen "Ne demek istiyorsun?" diyen "e-mail"ler yağmaya başlar.
Bu defa tam tersini yapacağız, yani Başbakan Tayyip Erdoğan’ın merhum Menderes’e hiç benzemeyen tarafından söz edeceğiz.
Ama ona gelmeden önce son günlerde -yandaş kardeşlerimiz dışındaki- medyamızı hayli yoğun şekilde işgal eden "bakanların dáhi çocukları" konusundaki son gelişmelerden söz etmemiz lazım. Çünkü Cumhurbaşkanı’nın, Maliye Bakanı’nın, Bayındırlık Bakanı’nın, Ulaştırma Bakanı’nın,eski Çevre ve Orman Bakanı’nın yetenekli mahdumlarına ek olarak AnkaraBüyükşehir Belediye Başkanı’nın da çok yetenekli iki mahduma sahip olduğunu biliyorduk ama bunlarla ilgili bilgimiz eksik imiş.
Örneğin biz Başbakan Erdoğan’ın iki oğlunun "iş" yaşamındaki faaliyetini 4 bin 500 tonluk bir "gemiciğe" ortak olmalarıyla ve "Atagold" isimli kuyumculuk firmasındaki hisseleriyle sınırlı sanıyorduk. Meğer halen Amerika’da yaşadığı bilinen Bilal Erdoğan’ın 100 bin TL. sermayeli bir kozmetik firmasında da yüzde 25’lik hissesi varmış.
Bunları öğrenince Adalet ve Kalkınma Partisi eski Genel Başkan Yardımcısı,Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın "mal varlığını" sorgularken söyledikleri geldi aklımıza. Fırat aynen şöyle diyordu:
"Vatandaş olarak soruyorum... Şu servetin kaynağı olarak iddia edilen avukatlık süreci içerisinde hangi vergi dairesine kayıtlıydınız? Ne kadar gelir beyan ettiniz? Ne kadar vergi ödediniz? Bu kadar basit, çok basit... (Deniz Baykal) Vergi beyannamesini gösterirse bu iş biter." (01 Ekim 2008 Milliyet)
Şimdi aynı soruyu olayımıza uygulayalım:
Yüksek öğrenimlerini ancak bir baba dostunun sağladığı olanakla tamamlayan bu gençler acaba ne zaman ne kadar para kazandılar, ne kadar vergi ödediler ve geri kalan birikimleri ne idi de bu şirketlere hissedar olabildiler?
Başka şekilde soralım: Öyle ya, bazen insanların varlığı sadece şahsi kazancıyla artmaz. Tansu Çiller’in annesi vefat edince yastığının altından çıkan (!?) servet gibi birden hayatınızı değiştiren kaynaklar da olabilir. Ama bunun da -aynen Dengir Mir Mehmet Fırat’ın söylediği gibi- hesabının verilmesi gerekir.
Ya da bu tür hesaplardan sıkılırsınız. "Ben orada burada hakkımda dedikodu yapılmasını istemiyorum" dersiniz. O zaman izleyeceğiniz yol, daha önce aynı tür yüksek makamlarda oturanların izlediği yol olur. Yani aile bireylerinize "O tür işlere girme" dersiniz. Onlar da böyle dedikodu kaynağı olabilecek uğraşlardan uzak dururlar. Örneğin Adnan Menderes merhumun üç oğlu vardı. En büyükleri Yüksel okudu Hariciyeci oldu. İkincisi Mutlu, babasından izin alıp ticaret yapmaya kalktı, ama Adnan Bey izin vermedi. Zaten çok da yaşamadı. Bir kaza sonucu öldü. Üçüncüsü Aydın halen yaşıyor. Dediklerimiz yanlış mı doğru mu merak eden gider sorar.
Siz Ahmet Necdet Sezer’in çocuklarının, değil yaptıkları işleri, isimlerini biliyor musunuz?