Hani Alanya’ya ailesiyle birlikte tatile gelen 14 yaşındaki bir İngiliz kız çocuğunun ırzına geçen, şikáyet üzerine tutuklanıp 8 ay Alanya Cezaevi’ndekalan gençten söz ediyoruz.
O kadarını anımsadınızsa, Alman basının bu konudaki yayınlarını da anımsarsınız.
Özellikle de büyük tiraj sahibi Bild Gazetesi’nin, "Bir Alman genci, turist bir İngiliz kızıyla duygusal ilişkide biraz ileri gitti diye Türkler bu çocuğu zindana attılar" anlamına gelen bir yaygarayla yaptığı yayınları da biliyor olmanız gerekir.
Önce bazı Alman bakanların, ardından Başbakan Angela Merkel’in "Marco’nun Noel tatilini evinde ailesinin yanında geçirmesine" yardım isteyen ricalarını da lafa buradan girmişken anımsatalım.
Marco biliyorsunuz 10-15 sene hapis cezası alabilecekken serbest bırakıldı ve Noel tatilini evinde geçirebilmesi sağlandı.
Tabii Türk adaletinin kesmesi söz konusu ceza da buharlaştı gitti.
Peki Marco için bu kadar duyarlık gösteren Alman hükümeti, beş gün önce Ludwigshafen’de muhtemelen kundaklama sonucu çıkan yangında 5’i çocuk 9 Türk’ünhayatını kaybetmesi üzerine ne gibi bir duyarlık gösterdi biliyor musunuz?
Bayan Merkel’den bu satırların yazıldığı dakikaya kadar herhangi bir üzüntü beyanı işitilmedi. En azından Türkiye Başbakanı’naiki satırlık bir "başsağlığı" mesajı gönderip de "olayda bir kasıt varsa, faillerin yakalanıp gereken cezayı almaları için her türlü çabanın gösterileceğini" ifade eden tek kelime etmedi.
Eğer yeterli sayarsanız Uyum Bakanı Maria Böhmer’i olay yerine gönderip çelenk koydurttu.
Bir de bunun aksini yani Türkiye’de yaşayan 5’i çocuk 9 Alman’ın bir yangın sonunda hayatını kaybettiğini düşünün!
Ağzını ilk açan, "Siz bu Almanların hayatına mal olan yangını kimin çıkardığını bulup en ağır şekilde cezalandırmadıkça Avrupa Birliği’ne giremezsiniz" diye lafa başlar, onu da akla hayale gelmedik başka tehditler izlerdi.
İşin ilginç yanı, bu son olayda da zeytinyağı gibi üste çıkmaya kalktılar. Berlin’deki Büyükelçimiz Mehmet Ali İrtemçelik haklı olarak, "Bazı Alman politikacıların yangın sebebi henüz kesinleşmeden olayın yabancı düşmanı bir saldırı olmadığı yönünde açıklama yapmalarını yadırgadığını" söyledi diye, Alman İçişleri Bakanı Wolfgang Schauble, kendisinden beklenebilecek bir kabalık yaparak, "Bazen büyükelçilere de görgü öğretmek gerekiyor" dedi.
Oysa Türklere yönelik bu olay tek değil. Yıllar önceki Solingen faciasından yani bizim Madımak olayının oradaki versiyonundan söz etmiyoruz. Ludwigshafen’den sonra bir yangın da Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’ndeki Herne’de ve -tesadüf bu ya- aynen Ludwigshafen’deki gibi Türklerin oturduğu binada, üstelik aynen onun gibi giriş katında çıktı.
Kızınca söylenebilecek en son lafı başta söylemeleriyle meşhur Alman dostlarımıza(!) bu durumda ne demek gerekir sizce?