TÜRKİYE'den bir Prodi geçti... Prodi, tam ismiyle Romano Prodi... Eski İtalyan Başbakanı, son yıllarda Avrupa dünyasının en üst düzeyli postu olan AB Komisyon Başkanlığı makamında oturan Romano Prodi...
Bay Prodi Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasına öteden beri sıcak bakan bir Avrupalı.
Geçen yıl yani 19 Ocak 2003 tarihinde Özgür Politika Gazetesi'nde yayınlanan bir mülakatında aynen şunları söylüyordu:
‘‘1997 Lüksemburg Zirvesi'nde de Türkiye'yi savunan tek liderdim ve orada yalnız kaldım. İspanya Başbakanı Jose Maria Aznar (halen de başbakan) beni destekledi. Ancak o da sonra geri çekildi. Yalnız kaldım. Ne Fransa ne başka bir ülke Türkiye'nin adaylığını Lüksemburg'da destekledi.’’
Aslında Romano Prodi daha sonra çeşitli vesilelerle Türkiye'nin önündeki engelleri vurguladı. Bunlar arasında ‘‘Avrupa Parlamentosu'na göndereceğiniz üye sayısı çok fazla’’ gibi, ‘‘Sınırlarınızla ilgili tartışmalar var’’ gibi (özellikle bu sonuncu argümanla neyi kastettiği hiçbir zaman aydınlanmadı) görüşler ileri sürdü.
Ama şimdi ülkemizde, Türkiye'nin üyeliği meselesini olumlu şekilde -en azından kendi kafasında- nihai karara bağlamış bir Romano Prodi var.
Romano Prodi'yi dün Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün İstanbul'da Feriye Lokantası'nda verdiği yemekte gördük, tanıştık ve dinledik.
Önceki gün Ankara'da yaptığı temaslardan son derece memnundu. TBMM'de milletvekillerine hitap ederken çok açık sözlü davranmış ama dostane bir üslup kullanmaya itina etmişti.
Dün de farklı bir tonda değildi. Bize, bilinenler dışında en çok şu çok önemli noktaya dikkat etmemiz gerektiğini söylüyor gibi geldi:
‘‘Avrupa Birliği liderleri açısından karşınıza çok fazla bir sorun çıkacağını sanmıyorum. Çünkü artık Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği tartışılmıyor. Ama bu değerlendirmem sizi yanıltmasın... Biz Komisyon olarak önümüzdeki kasım ayından önce sizin AB üyeliği yönünde ne kadar adım attığınızı, neleri eksik bıraktığınızı söylemek durumundayız. Vereceğimiz bu raporun olumlu olması olmaması, sizin Kopenhag Kriterleri doğrultusunda neyi ne kadar yaptığınıza bağlı, bize değil...
Ama her şey olumlu gitse ve AB üyeliğiniz için görüşmelere başlanması kararı bu yıl sonunda AB zirvesinden çıksa bile, asıl önemlisi sonra başlayacak. Çünkü liderler genellikle olumlu olsalar bile Avrupa kamuoyunun buna hazır olduğunu söylemek mümkün değil. O nedenle Avrupa kamuoyunda Türkiye'nin imajını değiştirmek, kendinizi tanıtmak gibi çok önemli bir sorunun çözülmesi gerekli... Örneğin tam üyeliğe alınmanız için karar verileceği sırada bir üye ülke ‘Biz bu konudaki oyumuzu ülkemizde yapacağımız referandumla belirleyeceğiz' derse ve o referandumdan ‘HAYIR' oyu çıkarsa her şey mahvolabilir.
Unutmayın... Şimdiden Avrupa kamuoyunu fethetmek için kendinize düşeni yapın.’’
Oysa bizim ‘‘kendimizi tanıtmak’’ en az becerdiğimiz şeydir.