Asabi bir yanıt...

ARALARINDA çok sevip saydığım dostlarım da bulunan diplomatlarımızın belli ki önemli bir kısmı, ‘Ermeni soykırımı’ konusundaki pasif tutumları nedeniyle eleştirdiğimiz için bize çok kızgın. Bunu daha önce de yazmış ve ‘verecekleri yanıtı yayınlamayı’ vaat etmiştik.

Neyse ki onlar adına, bir diplomatımızın eşinin imzaladığı bir mektup geldi. Lütfen okuyun:

‘23 Nisan 2005 ‘Ne Acelesi Var?’ ve 24 Nisan 2005 ‘Asıl hesap 2015’te’ başlıklı yazılarınızı üzüntüyle okudum. Polonya’nın sözde Ermeni soykırımını tanıma kararı almasının faturasını, ilk yazınızda ‘bizim dış temsilciliklerimizin genel tavrı’na, ikinci yazınızda da ‘birçok temsilciliğimizde’ var olduğunu ifade ettiğiniz ve ‘üç beş sivil toplum kuruluşunun can havliyle çırpınmasına katkı sağlamaktan bile çekinen zihniyet’e bağlamış olmanızı gerçekten de hayret verici buldum.

İlk yazınızda, bu genel tavrın dışında kalan ‘üç beş büyükelçimizin’ adlarını sıraladıktan sonra, ikinci yazınızda nasıl olduysa hatırlayıverdiğiniz diğer büyükelçilerimizin adlarını veriyor ve ‘Halen merkezde bulunan bilemediğimiz birkaç ismi de unutmamak gerekir’ diyerek kendinizi mazur göstermeye çalışıyorsunuz. Belki, gayret ederseniz, üçüncü yazınızda bir ilham daha gelir ve ‘üç beş’ büyükelçinin daha adını hatırlayıverirsiniz...

Ayrıca, bu kadar kesin bir tavırla yazdığınıza göre, siz her temsilcilikte neler yapıldığını, hangi konularda nasıl çalışıldığını, kime ne görevler verildiğini, veya tam tersine, kimlerin neleri yapmadığını çok iyi biliyor olmalısınız. Bir sonraki yazınızda, o bahsettiğiniz ‘birçok temsilciliğin’ nereleri olduğunu da açıklarsanız, bizi de büyük bir meraktan kurtarmış olursunuz.

Sayın Ekşi, ülkemizin menfaatleri doğrultusunda sadece büyükelçilikleri sırasında değil, başlangıcından itibaren tüm meslek hayatları boyunca çok değerli ve pek çok kişinin bilmediği hizmetler vermiş olan diplomatlarımızı, araştırmacı gazeteciliğe hiç sığmayan bir yöntem ve uslupla küçük düşürmeye çalıştığınız için sizi kınıyorum. Hele hele, Ermeni konusu gündeme geldiğinde, bugüne kadar yazmış olduğu ciltlerce kitapları nedeniyle akla gelebilecek ilk ad olan bir emekli büyükelçi ağabeyimizi ‘o anda anımsayamamış’ olmanızı da, doğrusu affedilemez bir eksiklik olarak görüyorum. Ayrıca, Dışişleri mensuplarına ‘üç beş’ gibi tanımlamalarla atıfta bulunmanızı da son derece yakışıksız buluyor ve bunu onlara verdiğiniz değerin bir yansıması olarak görüyorum.

Aslında, ben bu iki yazınızda hiçbir ad belirtmemiş olmanızı dilerdim, çünkü yazılarınızda kendisinden bahsedilmesini bekleyerek görev yapan tek bir Dışişleri mensubu olduğunu zannetmiyorum. Kaldı ki, bu iki yazınızda adı geçenlerin de sizin iltifatlarınıza hiç ihtiyaçları olmadığını düşünüyorum.

Bildiğim ve bu meslekte yaklaşık kırk yıldır gördüğüm kadarıyla, Türk diplomatları görevlerini basında yer almak için değil, daha ulvi nedenlerle yerine getirmektedirler. Ne garip ve acıdır ki, siz de en kolay hedef olarak yurtdışındaki Dışişleri mensuplarını seçmişsiniz... Aynen Ermenilerin yaptığı gibi.

Handan Haktanır’

Mektuptaki görüşlere yeri gelince değineceğiz. Şimdilik şunu söyleyelim:

İmza ‘Handan’ diyor ama ‘Korkmaz’ kokuyor. Çünkü ‘meslekte yaklaşık kırk yılı’ geçen herhalde, bir ‘arkeolog’ olan hanımefendi değil, Korkmaz Haktanır olmalı. Bu bir.

İkincisi... ‘Biz iyiyiz, aslanız’ yetmiyor. Aldığınız sonuç gösterir başarınızı... Oysa kırk yıldır (1965’ten beri) hep Ermeniler kazanıyor, hep biz kaybediyoruz. Karne notunuz bu değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları