TBMM’nin eski Başkanı Bülent Arınç’ın son konuşmasından anladık ki o "kezzaplı" üslubunu terk etmemiş.
Etseydi, birkaç gün önce durduk yerde, "Emekli orgenerallere ait ses kayıtları ortaya çıktı. Allah’a şükrediyorum ki Türkiye bunların zamanında savaşa filan girmemiş" diyerek anlamsız bir polemiğin başlamasına sebep olmazdı.
Arınç, Van’da konuşmuş. "Bakın, bugün bir davanınyeni bir iddianamesi hazırlandı ve açıklandı. Neler var neler" diyerek söze başlamış.
Sözünü ettiği Ergenekon davasıyla ilgili ikinci iddianame olmak gerekir. Oysa onun "açıklandı" dediği iddianamenin şu anda sadece 1909 sayfa olduğu biliniyor. Onun dışındakiler gazetelere "sızdırılan" haberlerden ibaret. Arınç bunu bile bile devam ediyor:
"Neler var neler... Konuşuldukça bu ülkede neler varmış, kimler ne yapmış? Kimlerle işbirliği yapmış? Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü kimler dinamitlemiş? Siyasi suikastların arkasında ne varmış? Türkiye’yi karıştıran güçler neyi hesaplamış ve AKP iktidarı bunlara karşı nasıl ayakta kalmış, bunu görüyoruz."
Arınç neyi nasıl görüyor, anlamak mümkün değil. Çünkü şu anda iddianameyle ilgili "gizlilik" hükmü geçerliğini koruyor. Buna rağmen Arınç’a yukarıdaki kanaatleri söyleten bilgi nasıl ulaşıyor?
Ya da böyle bir bilgi yokken Arınç bu kadar sorumsuzca konuşmaya kendisini yetkili mi sayıyor?
Bitmedi: "Emekli orgenerallere ait ses kayıtları ortaya çıktı. Aman Allahım neler konuşmuşlar, neler söylemişler. Allah’a çok şükrediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş. Yoksa bunların savaşacak halleri yok. Askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Siyasetle uğraşmışlar. Darbelerle uğraşmışlar. Kafalarına göre işler yapmak için dış güçlerle bile işbirliği yapmaktan çekinmemişler" demiş.
Dediği kısaca "Bunlar vatan hainidir"den ibaret.
Bülent Arınç’ın henüz haklarında hangi gerekçeyle ne dendiği bilinmeyen emekli generalleri peşinen mahkûm etmesi neyle açıklanabilir?
Kendisinin "Kimse bana hukuku öğretmeye kalkmasın" demesine bakarak "hukukçuluğu" ile mi yoksa "İfade özgürlüğüne tam sahip değilseniz, kapatılmamak (partinin kapatılmamasından söz ediyor) için önünüze engel çıkmaması, iktidara giderken bir takoza ayağınız takılıp da düşmemek için yalan söylemeye, samimiyetsiz davranmaya, takiye yapmaya mecbursunuz" (27 Eylül 2003, Milliyet) şeklindeki sözlerine bakarak, "siyasetçi" kimliği ile mi?
Belki bu sonuncusu daha doğrudur. Çünkü aynı konuşmasında "takiye" yapmaya mecbur olduklarını açıklarken, "İnsanlar gerçek amaçlarını saklamak ihtiyacını duymaktadırlar. Çünkü Anayasa kalıpları içerisinde parti kurmaya, Siyasi Partiler Kanunu’nun kalıpları içerisinde faaliyet göstermeye mecbursun. Siz kafanızdaki dünya görüşünü Anayasa’nın kalıpları içerisinde, meşruiyet çerçevesine koyamadığınız sürece her gün sözlerinizle, davranışlarınızla bir samimiyetsizlik içinde olacaksınız" demişti.
Arınç artık "takiye" yapmaya ihtiyaç duymuyor. Çünkü kendisinin de, AKP iktidarının da "Anayasa’nın kalıpları içerisinde" kalmak zorunda olmadığını düşünüyor.
Not: Milli Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, İzmir’deki bir konuşmasının "seçim etiğine" aykırı olduğu yolundaki görüşümüzden üzüntü duyduğunu bildirdi. Bunu size duyurma sözünü verdik. O.E.