SİYASİ iktidarın tepe noktasındakiler hálá "Kamu görevi yapanların türbanla görev yapmalarına izin vermeyeceğiz" demiyorlar, diyemiyorlar. Çünkü dini duygularını istismar ettikleri seçmenlerden korkuyorlar.
Ama dünya dönüyor.
Döndükçe de mahkemeler yeni kararlar üretiyor.
Son örnek -aslında karar geride kalan eylül ayında verildiği halde yeni kamuoyuna yansıdığı için- dünkü Hürriyet’te vardı:
Sakarya İmam Hatip Lisesi öğretmenleri Fatma Karaduman ile Sevil Tandoğan, okula türbanla gelmeleri yasaklanınca idari yargıya başvurmuşlar.
Danıştay bu başvuruyu reddedince hızlarını alamayıp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne(AİHM) gitmişler.
Ama meşhur "Leyla Şahin davası" vardı ya...
Mahkeme sonunda onu suratlarına çarpmış.
Hani "Tıp fakültesinde türbanlı olarak okumak istiyorum ama engel oluyorlar" diyerek aynı yoldan giden Leyla Şahin vardı ya...
Ondan söz ediyoruz.
Anımsayacağınız gibi AİHM, 29 Haziran 2004 tarihli kararında;
"Mahkeme, laiklik ilkesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin temel değerleriyle uyumlu olduğunu dikkate alarak, kararın (türbanla üniversitede öğrencilik yapma yasağının) uygulanmasının (...) demokratik sistemi korumak için Türkiye’de gerekli olduğu sonucuna varmıştır. Laikliği hiçe sayan bir davranışı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9’uncu maddesiyle düzenlenen din ve vicdan özgürlüğü kapsamında saymak zorunlu değildir" demişti.(Paragraf: 114 ve 106)
Şimdiki kararda da mahkeme, içtihadından dönmüyor.
Anlam itibarıyla, "Siz önce Türkiye’deki laik rejimin, ülkenizdeki demokrasinin yaşayabilmesinin temel koşulu olduğunu öğrenin. Bu ilkeyi din ve vicdan özgürlüğü gerekçesiyle yok saymaya kalkarsanız, birileri bunu yasaklayabilir.
Siz de özellikle kamu görevlisi iseniz, o yasağa uymak zorundasınız.
Kendi kişisel inancınızı kıyafetinize yansıtamazsınız.
Çünkü kamu görevlisi, hangi inançtan olursa olsun herkese karşı eşit ve tarafsız bir konumda ve görünümde olmaya mecburdur" diyor.
Buraya kadar olan, bize sorarsanız normaldir ve evrensel hukukun da gereğidir.
Ama başta belirttiğimiz gibi bize "normal" ve "hukukun gereği" gibi görünen bu kararlar Adalet ve Kalkınma Partisi’nin(AKP) özellikle lider kadrosuna hiç de öyle görünmüyor.
O nedenle AKP’nin Mersin milletvekili Anayasa Profesörü Zafer Üskül’ün,bu kararı "doğru" bulduğunu söylemekle kalmayıp;
"Devlet bütün inançlara eşit mesafede durmak zorundadır.
Devlet memuru da yurttaşlara eşit mesafede durduğunu tüm davranışlarıyla olduğu gibi kılık kıyafetleriyle de göstermek zorundadır.
Devlet memuru görevini yaparken, kendi bireysel inancını yansıtacak işaretler taşıyamaz.
Bu anlayış çerçevesinde bir öğretmenin türbanlı olarak ders yapması bu temel ilkeyle çelişir" dediğini okuyunca, doğrusu Sayın Üskül hesabına endişelendik.
Çünkü bu görüşle o adreste uzun süre kalabileceğini hiç sanmıyoruz.