BİRİ 20 yaşında Serkan isimli bir Türk, öteki henüz 17’sindeki Yunanlı Spiridon... İkisi ayıp, hatta serserilik yapmışlar. Kendilerine Münih metro istasyonunda, "Burada sigara içmeyin, yasak!" diye müdahale eden 76 yaşında bir Alman okul müdürünü hastanelik edinceye kadar dövmüşler.
Ve sonra güvenlik kameralarının da yardımıyla yakalanıp yargıya sevk edilmişler.
Buraya kadar ne sizin bir diyeceğiniz olacağını sanırız, ne de bizim bir diyeceğimiz var.
Olayın ayrıntılarını veren büyük tirajlı Bild Gazetesi, Türk ve Yunanlı gencin dövmekle kalmayıp bir de "Pis Alman!" diyerek hakaret ettiğini yazıyor.
Elbet bunun da savunulabilir bir tarafı yok. Ama, "Pis Türkler!" diyerek oradaki insanlarımıza her fırsatta hakaret eden Almanlara verilmiş küçük bir karşılık da sayılabilir. Hoş, suç varsa onun da bedelini yargı ödetir...
Diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü bir Alman onu orada bırakacak şekilde eğitilmez. Nitekim Bavyera Eyalet İçişleri Bakanı Joachim Hermann, bu gözlemimizi doğrulamış. "Bizden olana başka, bizden olmayana başka ceza verilebir" noktasından hareket ederek, "Eğer yasalar elverirse, Türk gencini sınırdışı edeceğiz. Öteki AB vatandaşı olduğu için birşey yapamayız" demiş. Sonra devam etmiş:
"Biz insanları bu tür şiddet olaylarına karşı korumalıyız. İki gencin çoktan demir parmaklıklar arkasında olması gerekirdi. Onlara genç oldukları için göz yumamayız."
Onlara genç oldukları için Almanların göz yummaması normal ama Türk adaleti 14 yaşında bir İngiliz kızın Alanya’daki bir otelde zorla ırzına geçtiği iddiasıyla yargılanan Marco W. isimli genci tutukladığı için kötü... Çünkü "bir gencin ufak bir aşk macerasını bu kadar büyütmenin anlamı yok" diyorlardı.
Bu konudaki edepsizlikleri arş-ı alaya (göğün en yüksek katına) çıkınca adaletimizin rikkat (sevecenlik, acıma) dolu yüreği dayanamadı... Marco salıverildi ve Noel’i ailesiyle birlikte geçirmek üzere özel uçakla Almanya’ya gitti. İngiliz kız ise "Türk adaletine güvendiği ile" kaldı.
Marco olayından söz ediyoruz... Bizim resmi makamların "boyun eğmeye", onların da "burun sürttürmeye" şartlandıklarını anlatmak için.
Ama burada asıl mesele, Bavyera İçişleri Bakanının -Hürriyet’in Berlin Temsilcisi Ahmet Külahçı’nın bu konuyla ilgili yazısında ifade ettiği gibi- "Bütün insanlar yasa önünde eşittir"; "Hiç kimse; cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini ya da siyasi görüşleri nedeniyle mağdur edilemez ya da ayrıcalıklı kılınamaz. Kimse özrü yüzünden mağdur edilemez" diyen Alman Anayasası’nı yok sayıp, "aynı suçu işleyen Yunanlı (veya Avrupa Birliği vatandaşı) ise başka, Türk ise başka işlem yaparız" demesindeki sakatlık, daha doğrusu hukuk tanımazlıktır.
Ehh... Alman Hıristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerine mensup Eyalet İçişleri Bakanlarının "Almanya’da yaşayan müslümanlardan, şiddete buşvurmayacaklarına dair yemin almayı" görüşmeye hazırlandıklarına ilişkin haberleri okuyunca, "Serkan’a yapmak istedikleri, doğrusu o kafaya yakışıyor" demez misiniz?