Paylaş
Önce seçim kampanyasından söz edelim. Çünkü kampanyanın bizi ilgilendiren bir boyutu var:
Geçen seçimde Türk kökenli seçmenlerin önemi büyüktü. Çünkü Gerhard Schröder liderliğindeki Sosyal Demokratlar rakip parti Hıristiyan Demokratlar lehine görünen kamuoyu yoklamalarını dengeleyebilmek için Türklerin oylarını almak istiyordu. Nitekim bu sayede arayı ciddi oranda kapattı ama seçimi kazanamadı.
Bu defa durum değişikti. Sosyal Demokratlar o kadar zayıflamıştı ki Merkel, Türk kökenli seçmenleri önemsemedi bile. Hatta onların gözünün içine baka baka “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olmasına karşı çıkmaya devam edeceğini” söyledi. Formülü “Türkiye’nin imtiyazlı ortaklıkla yetinmesi gerektiği” şeklindeydi.
Şimdi, Hür Demokratlar’la kuracağı kabinede bu görüşünün değişeceğini beklemek için hiçbir sebep yok. O demektir ki önümüzdeki dört yıl boyunca Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik bağlamında Almanya’dan bir destek beklemesi abestir.
Gerçi Hür Demokratlar’ın -yeni kabinede Dışişleri Bakanı olması beklenen- Genel Başkanı Guido Westerwelle, seçimlerden önce Hürriyet’e, “Eski Latinler ‘Pakta sum Servanda’ derler. Yani, sözleşmelere sadık kalınmalı (...) Avrupa ile Türkiye arasında çok açık bir anlaşma var” demişti. Ama biz bu filmi daha önce gördük. Nitekim son seçimde yenik düşen Sosyal Demokrat Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeyer de Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğinden yanaydı ama hükümete girip de resmi politikanın savunucusu olunca dilini yutmuştu.
Dahası, bu konu açılınca “Pakta sum servanda” sözünü Merkel de söylemişti.
Neyse ki Almanya’da -artık etkinlikleri azalmış olsa da- bazı tanınmış politikacılar hâlâ “Avrupa Birliği’ne üye tam olma Türkiye’nin hakkıdır” diyor. Nitekim iki hafta evvel Potsdam’da verilen bir resmi yemekte aynı masayı paylaşıp sohbet ettiğimiz - Helmut Kohl kabinesinin Dışişleri Bakanı- Hür Demokratlar’ın akil adamı Hans Dietrich Genscher bu konu açılınca çok açık bir şekilde:
“Yıllardır söylüyorum. Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık önermek saçmadır. Çünkü Türkiye 1963 Ankara Anlaşması ile esasen “İmtiyazlı Ortak” statüsünü kazanmıştır. Şimdi Türkiye’nin tam üyeliğinden başka hiçbir seçenek yoktur” dedi.
Sonraki yıllarda Gerhard Schröder kabinesinde Dışişleri Bakanı olan Joschka Fischer de her fırsatta “Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını” tüm gücüyle savunuyor.
Alman seçimlerinden bu bağlamda umut verici bir sonuç çıkmasa bile Sayın Süleyman Demirel’in çok önemli bir sözü var:
“Siyasette bir hafta bile bazen çok uzundur” diyor.
Bu söz, bir hafta bile, çok büyük sürprizlere gebedir anlamınadır.
Paylaş