RESMİNİ görünce insanda bir küçük Anadolu kasabasında Kayıt Memuru olduğu izlenimi yaratmasına bakmayın. Şimdiden kabul edelim ki İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın önceki gün İstanbul’a gelişini uzun yıllar unutmayacağız.
Bu belki de Sultan Abdülaziz’in 1867Paris gezisine dönecek:
Rivayet olunur ki, İmparator Üçüncü Napolyon tarafından Elysee Sarayı balkonuna çıkarılan Sultan Abdülaziz,Paris’in "gaz lambası" ile ışıklandırılan caddelerini uzaktan görünce tüm şehrin kendisi için aydınlatıldığını zannetmiş. Tercümanına dönerek İmparator’a, "Jesti nedeniyle çok duygulandığını ama bu kadar masraftan kaçınılırsa daha çok sevineceğini" bildirmesini istemiş. Üçüncü Napolyon konuk Padişah’a "Onlar normal cadde ışıklarımızdır" demektense ilgilere "tüm cadde ışıklarının söndürülmesi" talimatını vermiş. O yüzden şehrin "Önemli olaylar" sicilinde hálá, "Osmanlı Sultanı Abdülaziz Han’ın Paris’i onurlandırması nedeniyle tüm cadde ışıkları söndürülmüştür" kaydının bulunduğu söylenir.
Bakalım bizimkiler İstanbul’un önemli olaylar siciline "Ahmedinejad’ın ziyareti dolayısıyla tüm şehir trafiği kilitlendi" diye bir kayıt düşecekler mi?
Düşmezler diyebilirsiniz. Çünkü onlar da biliyor ki öteki günler çok da farklı denemez.
Ama yine de İstanbul trafiğini bu kadar berbat etmek için ancak bu işin sorumluları kadar yeteneksiz ve beceriksiz olmaya ihtiyaç vardır.
Gerçekten Ahmedinejad’ın İstanbul’a geleceği gün belli, saat belli.
Programının kesin olan bölümleri var, kesin olmayan kısımları vardı. Bu da normal.
İstanbul Valiliği ile Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın bu programın hiç değilse "Şu saatte Atatürk Havalimanı’na inecek, şu saatte Çırağan Sarayı’nda olacak" gibi belli kısımlarıyla ilgili olarak "Konuğumuzun geçmesi için şu yollar şu saatle şu saat arasında trafiğe kapanacaktır. O yolları kullanmak isteyenler şu şu yollardan yararlanabilirler" diye açıklama yapmasına engel mi vardı?
Onu zamanında yapamadılar diyelim... Bugünün dünyasında konuğu Atatürk Havalimanı’ndan Çırağan Sarayı’na helikopterle götürmenin sakıncası neydi?
Hadi onun da bilemediğimiz bazı sakıncaları olduğunu kabul edelim... Trafiğe kapatılan yollardan geçişi en az iki saat yerine on beş dakika, çok çok yirmi dakika sonra açmak da mı çok büyük bir beceri istiyordu?
Neyse ki bizimkilerin bu beceriksizliği yüzünden kendisi hakkında doğabilecek olumsuz izlenimi, konuğumuz Ahmedinejad silmeye çalışmış. Dün yaptığı basın toplantısında bu rezaleti anımsatıp yanıtını isteyen Hürriyet muhabirine:
"Ben Tahran’da buna izin vermezdim. Ben halkın içinden çıkmış bir kişiyim. (...) Türk halkından ve İstanbul’daki turistlerden özür diliyorum" demiş.
Özür dilemelerini beklemiyoruz ama "İnşallah bizimkiler bu -bir konuk ağzından çıkabilecek en ağır- sözden ders almışlardır" demekten kendimizi alamıyoruz.