BİLİNÇALTINDAN yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor. Biz de gazetelerde ve diğer medya organlarında gördüğümüz özellikle mayolu kadın resimlerinin aslında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın lütufkár hoşgörüsü sayesinde yayınlanabildiğini o sayede öğreniyoruz. Siz de öğrenmek isterseniz Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün sarf ettiği şu sözleri okuyunuz:
"Gazetelerinizin baş köşelerinde bu toplumun ahlak değerleriyle tamamen ters düşen çırılçıplak kadın resimlerini siz basıyorsunuz, affedersiniz ilavelerinde her şey tamamen ortada, ne yapıldı, hangi müdahale yapıldı?"
Hemen ardından "yasa çıkarıp bunlara engel olma yetkisine sahip olduklarını" da şu sözlerle ifade ediyor:
"Bu konuda yasama, yürütme olarak yaptığımız, yapabileceğimiz bir şey mi var, yaptık mı? O zaman nedir bu feryat?"
Biz söyleyelim:
Yapmayı çok hem de çok istiyorsunuz. Çünkü gazetelerin birinci sayfasında veya eklerinde mayolu bir kadın fotoğrafı gördüğünüz zaman -aklınızdan çok muhtemelen "Ya Rab! Şu güzelliğe insan hayran olmaz da ne yapar?" türü sözler geçse de- "şeytan görmüş" gibi tepki gösteriyor ve hemen "ahlak zaptiyesi" rolüne soyunuyorsunuz. Bunun gereği olarak da söz konusu fotoğrafların yayınlanmadığı bir medya özlemini dile getiriyorsunuz.
Tıpkı havalimanlarındaki mayolu kadın reklamlarını yasaklattırışınız gibi.
Medyanın kullandığı bu tür resimleri ve cinsel konuları işleyen yazıları yasaklama fırsatını ele geçirebilirseniz onu da yaparsınız. O zaman da "Yüzde 46.7’lik çoğunluğun ahlak anlayışı bizden bunu istiyor" diyerek yaptığınıza meşruiyet kazandıracağınızı sanırsınız.
Ama aynı gün kendinizi -ikide bir sözünü ettiğiniz ama ne anlama geldiğini bilip bilmediğinizi henüz anlayamadığımız- çağdaş uygarlığın kapısı önünde bulursunuz.
Başbakan Erdoğan kendisinin ne kadar hoşgörülü olduğunu sadece "gazetelerin birinci sayfalarındaki mayolu kadın resimlerine ses çıkarmamakla" değil, "Allah aşkına kimin yaşam tarzına dokunduk?" şeklindeki sorusuyla ortaya koymaya çalışıyor.
Önceki günkü konuşmasında da aynı düşünceyi, "İstanbul’da Belediye Başkanı olduğum sırada da bu oyunu oynadılar. Orada 4.5 yıl Belediye Başkanlığı yaptım. Ne oldu? Hangi yaşam şekliniz değişti?" diyerek ifade etmişti.
"İnsanların yaşam şekli değişmedi" demek doğru değil, Doğru olan şu:
"İnsanların yaşam şekli sizin istediğiniz kadar değişmedi."
Nitekim partinize ait "1800 Belediye"nin ilk hedefi "o yöredeki içkili yerleri tedirgin etmek, ruhsat süresi biten yerlere yeni ruhsat vermemek, bitmeyenleri şehir dışına sürmek" değil miydi? İçişleri Bakanlığı’nın bu amaçla gönderdiği genelgenin kopardığı fırtınayı unuttunuz mu?
Belediyelerin ve partinizin sözünün geçtiği yerlere alkollü içki sokmadığınızı -böylece kimseyi rahatsız etmeden orada içki içme özgürlüğünü kullanmak isteyenlere karşı ayırımcı bir politika izlediğinizi- reddedebilir misiniz?
Her apartmana bir mescit açma projesi, insanların yaşam şeklini değiştirme çabanızın bir örneği değil miydi?
Siz de biz de biliyoruz ki, asıl programınız yapmaya henüz cesaret edemediklerinizdir.