AB üyeliği ve töre cinayeti...

İKİDE bir bir yabancı karşımıza çıkıp ‘‘Şunu şöyle yapmazsanız Avrupa Birliği'ne giremezsiniz’’ deyince tepemizin cini atıyor ama...

Bazen itiraf edelim ki, adamlar haksız mı diyoruz.

Dün Bakırköy Devlet Hastanesi'nde bir cinayet işlendi...

Bir bakıma her yıl Türkiye'nin pek çok yerinde işlenen pek çok cinayetten farklı değil... Yani yaygın bir ilkellik örneği:

Bir köylü kızı gençlik rüzgárlarının çılgınlığına kapılmış... Eniştesinden gayri meşru bir çocuk dünyaya getirmiş.

Lakin, sabahtan akşama ağzından çıkan 500 cümlenin en az dört yüzünde başkasının anasına, avradına kötü laf eden aziz halkımızın namus düşkünü (!) bireyleri bu olaya çok kızmışlar.

Öyle ya, bunlara göre namus kadınların apış arasındadır.

Bu ilkel yaratıklar sanırlar ki kadın, kendi namusu ve iffeti hakkında karar verme hakkına da sahip değildir. Çünkü kadının namus ve iffetinin sorumlusu da akıllarınca onlardır.

İşte bu ilkellik dün Bitlis'in Mutki İlçesi'ne bağlı Erler Köyü'nden Gül Dünya Tören'in -iddiaya göre- kardeşleri tarafından öldürülmesine sebep oldu. Hem de İstanbul'un göbeğinde...

Şimdi ortada anasını kaybetmiş masum bir çocuk, mezarda bir genç kadın ve ailenin namusunu temizlediğini sanan iki cahil ve ilkel kardeş katili var.

Biliyorsunuz bir süre öncesine kadar bu tür cinayetlerin faillerine ‘‘töreler’’ dikkate alınarak indirimli ceza veriliyordu.

Neyse ki yeni Ceza Kanunu tasarısı, bu olaylarda ceza indirimini kabul etmiyor.

Ama tasarı kabul etmiyor.... Ya yürürlükteki yasa?

Yasanın 51'inci maddesi, ‘‘Bir kimse haksız bir tahrikin husule getirdiği gazap veşa şedit (şiddetli) bir elemin (üzüntünün) tesiri altında bir suç işler ve bu suç ölüm cezasını müstelzim (gerektiren nitelikte) bulunursa, müebbet (ömür boyu) ağır hapis cezasına ve müebbet ağır hapis cezasını müstelzim bulunursa yirmi dört sene ağır hapis cezasına mahkum olur. Sair hallerde işlenen suçun cezasının dörtte biri indirilir (...)’’ diyor.

Ve mahkemeler verdikleri cezayı bu maddeye göre indiriyorlar.

Peki ama 18 yaşını geride bırakmış, yani her türlü medeni ve cezai ehliyete sahip bir genç kızın kendi iradesiyle kurduğu bir ilişki, onun kardeşlerini niçin tahrik etmiş sayılsın?

İşte burada karşımıza Avrupa Birliği dünyasının bireysel haklar üzerine kurulu kültürü ile, bizim toplumumuzdaki töresel baskılar arasındaki çelişki ve o törelerin ilkelliği çıkıyor.

Yıllardır İsveç'te yaşayan -yine Güneydoğu kökenli- bir vatandaşımız geçenlerde, aynen dünküne benzeyen nedenlerle kızını öldürmedi mi?

Belli ki yasaları Avrupa Birliği normlarına uydurmaktan çok daha zor olanı kafalarımızı o normlara uydurmak...

Bunu yüzyılı aşkın süredir başaramadık. Ama yine de başarmaya mecburuz.
Yazarın Tüm Yazıları