Paylaş
Kraliçe Elizabeth'in önceki akşam, Prenses Diana'nın ölümü dolayısıyla yaptığı zoraki konuşmanın en doğru yeri galiba, ‘‘Diana'nın yaşantısından ve ölümüne duyulan alışılmadık tepkiden çıkarılacak dersler olduğu’’ yolundaki sözleriydi.
Gerçekten Diana, sadece Kraliyet Ailesi'ne, onların korumakta kendi açılarından çok haklı oldukları geleneklerin ve kuralların aslında halkla aralarına aşılmaz bir duvar ördüğünü göstermekle kalmadı, onlara ‘‘İnsanlar sizden biraz da kendileri gibi olmanızı istiyor. Sevginizi, sıcaklığınızı buzdolabından çıkarmanızı bekliyor'' mesajını verdi.
Çağımız her bilgiyi kolayca edinme olanağını verdiği için artık hepimiz biliyoruz:
Diana'nın öyle olağanüstü bir zekâsı ve yüksek düzeyde bir bilgi hazinesi yoktu. O, İngiliz toplumunun soylu saydığı ailelerden birinin güzel, uzun boylu, cana yakın tavırlı, delici bakışlı bir kızıydı. Bizzat kardeşi Lord Charles Spencer'in, dünkü cenaze töreninde ifade ettiği gibi, ‘‘O, tüm alkışlara, şaşaaya ve hanedanın bir üyesi olmak gibi müstesna bir sıfata sahip olmasına rağmen, her zaman özgüvenden yoksun biri'' idi.
‘‘Çocukça istekleri olan, herkese iyilik yapmaya koşan, böylece kendisinin değersiz biri olduğu duygusunu yenmeye çalışan'' biri...
Görüldüğü gibi koskoca İngiliz Kraliyet Hanedanı'nı böylesine zayıf bir çocuk sarstı. Hatta sarsmakla kalmadı... Onlara Kral Sekizinci Edward'ın Amerikalı bir dul kadın olan Madam Simpson'la evlenmesi yüzünden hayatı zehir etmelerinin ve Sekizinci Edward'ı tahttan çekilmeye mecbur etmelerinin faturasını ödetti.
Faturanın bununla kalıp kalmayacağı da henüz belli değil...
Çünkü İngiliz halkının Diana'ya gösterdiği sevginin bir tarafında onun gençliği, delişmenliği, içtenliği ve sıcaklığı varsa, öbür tarafında da kuşkusuz, Windsor Hanedanı'na bakışlarında meydana gelen değişiklik yer alıyor.
Hanedan artık eskisi gibi ‘‘dokunulmaz'' değil. Nitekim bundan otuz yıl önce kendilerinden habersiz herhangi bir fotoğraflarının çekilmesine ve yayınlanmasına -zımnen- izin verilmeyen hanedanın artık ortaya dökülmedik kirli çamaşırı kalmadı.
Bunun bir örneği de dünkü cenaze töreninde yaşandı: Diana'nın kardeşi Lord Spencer, hanedana adeta meydan okurcasına ‘‘Doğuştan asalet sahibi bir kimsenin hanedan tarafından verilmiş bir unvana hiç de ihtiyacı olmadığını'' söyledikten sonra, ‘‘Diana bunu, kişiliğindeki tılsımı ortaya koyarak (Hanedan tarafından unvanlarının geri alınması üstünden geçen) son bir sene içinde gösterdi'' demekte sakınca görmedi.
Diana, yukarıda söylediğimiz gibi olağanüstü meziyetlerle donatılmış biri değildi. Yaptıkları da pek öyle ahım şahım bir şey sayılmazdı. Örneğin, ondan beş gün sonra ölen Rahibe Teresa'nın yoksullara, kimsesizlere yaptıklarının yanında Diana'nınki göstermelik bile sayılmazdı. Ama dünya, Diana'ya ağladı. Çünkü insanlık, en güzel oyuncaklarından birinin henüz oynamaya doyamadan kırılmasına isyan ediyor.
Paylaş