ADALET ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ileri gelenleri, TBMM Meclis Başkanvekili (CHP’li) Güldal Mumcu’ya çok kızmışlar. Çünkü AKP’liler Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso resmi ziyaret için Ankara’ya gelmeden önce bu tasarıyı TBMM Adalet Komisyonu’ndan geçirmek istiyorlarmış.
Yani AB’ye şirin görünecekler.
"Bakın biz o kadar ifade özgürlüğünden yanayız ki, 301’inci maddeyi değiştirmek için düğmeye bastık" diyecekler.
Barosso da iki senedir ipe un serdiklerini unutacak. "Aferin... Zaten biz AKP’nin demokrasiye, AB değerlerine ne kadar bağlı olduğunu biliyor ve sizi taktir ediyoruz" diyecek.
Sonra karşılıklı muhabbet nutukları çekilecek.
Bunun ardından söze şöyle devam edeceğimizi bekliyorsunuz değil mi?
Hayır, bu defa öyle olmayacak. AKP iktidarının beli AB karşısında büküldü. "Bizi Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararı vermesi gibi bir tehlikeden ancak AB kurtarır" diye düşünmeye başladılar. O yüzden gerisini bekleyin. "Kıbrıs Rum kesimine hava ve deniz limanlarımızı açmamızı, Gümrük Birliği anlaşmasının hükümlerini onlara da uygulamamızı mı istiyordunuz? Bir yanlış anlama yüzünden bugüne kadar gecikmişiz. Bağışlayın. Derhal onun da gereğini yapacağız"la başlayan gelişmeler 301’i izlemezse gelin bize hesap sorun.
Dileriz "siyasi çözüm" meraklılarının dediklerini yapmaya yani PKK ile diyaloğa sıra gelmez.
Barzani ile "gayri resmi" diyalog kurulduğunu artık saklamadıkları için ona değinmiyoruz.
Neyse... Bu dediklerimiz çıkar mı çıkmaz mı önümüzdeki aylarda görürüz. Biz şimdi şu lafın başındaki 301’inci maddeye dönelim:
Güldal Mumcu komisyona havale işlemini yapsa bizce hiç de fark etmezdi. Ama 65 kelimelik bir maddeyi değiştirmek için iki yıl boyunca ayak sürüyenlere "iki gün daha bekleyin de TBMM Başkanı Çin gezisinden dönünce o yapsın bu işlemi" diyene de itiraz edemezsiniz.
Konu 301’inci madde olduğuna göre dün değinip de ayrıntıya sonra gireriz dediğimiz hususa değinelim:
Biliyorsunuz tasarıya göre 301’inci madde yani "Türk ulusuna, Türkiye Cumhuriyetine, TBMM’ye, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine, devletin yargı organlarına, askeri ve emniyet teşkilatına" alenen hakaret edenler hakkında dava açılabilmesi, Cumhurbaşkanının izin vermesi koşuluna bağlanmak isteniyor.
İyi de Anayasa’nın 6’ncı maddesi "Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz" diyor. Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini sayan 104’üncü maddede de Cumhurbaşkanına, "Yasaların belirlediği davaların açılmasına uygun görürse izin vermek" gibi bir yetki verilmemiş. O zaman Cumhurbaşkanı söz konusu yetkiyi nasıl kullanacak? Kullanmaya kalksa 6’ncı maddeyi çiğnemiş olmayacak mı?
Kaldı ki bizzat Adalet Bakanı’nın verdiği resmi bilgiye göre 2007 yılının ilk üç ayında bu maddeye göre tam 744 adet dava açılmış. Bunu dörtle çarpın... Yaklaşık 3 bin dava eder. Bu da Cumhurbaşkanının günde ortalama en az 10 soruşturma dosyası inceleyip karar vermesini gerektirir.
Allah aşkına söyleyin... Cumhurbaşkanının yetkilerini azaltmak istediğini açıklayan bir iktidarın şu yaptığının ipe sapa gelen bir tarafı var mı? Madem "izin" sistemine döneceksiniz. "Ehven-i şer" deneni yapın, yetkiyi Adalet Bakanına verin de kötünün iyisini yaptılar desinler.