Paylaş
Dışişleri Bakanlığı’nda aktif görev gördüğüm dönemlerde Büyükelçiler Toplantılarına ben de katılmıştım. Toplantılarda yurt dışında görevli, Türkiye’yi temsil eden Büyükelçiler, Dışişleri Bakanlığı’ndaki birimlerin üst düzey yetkilileriyle bir araya geliyor ve her toplantı sonucunda da bir sonuç bildirisi yayınlanıyor.
Dışişleri Bakanlığı’nın yurt dışı teşkilatı, Türkiye’nin gelişmesi ve uluslararası sistemde oynamak istediği rolün artması doğrultusunda, büyümüş durumda. Bugün Türkiye’nin yurt dışında 242 misyonu var. Türkiye, yurt dışında temsilcilik sayısı bakımından Dünya’daki ilk 5 ülke arasına girmiş durumda. Bu durum bölgesinde bir güç olan Türkiye’nin küresel planda da rol oynama isteğini yansıtıyor.
Türkiye’nin halihazırda 142 ülkede Büyükelçiliği bulunuyor. Buna 13 önemli uluslararası kuruluştaki temsilciliklerimizi de katarsak Dışişleri Bakanlığı’nın yurt dışında 155 Büyükelçisi bulunuyor. Diğer misyonlarımız Başkonsolosluklar. Türkiye’nin yurt dışındaki Başkonsolosluk sayısı 87’i bulmuş durumda.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun verdiği bilgiler çok sayıda Büyükelçiliğimizin çatışma içindeki, istikrarsız ülkelerde görevlerini sürdürdüğünü gösteriyor. Bazı temsilciliklerimiz açlık, kuraklık ve salgın hastalıkların bulunduğu ülkelerde görev görüyorlar. Bakan Çavuşoğlu’nun konuşmasında işaret ettiği bu husus bana 1982-1983 yıllarında Lübnan’da iç savaş içinde Beyrut Büyükelçiliğimizdeki görev süremi hatırlatıyor.
Büyükelçiler Toplantısının Dışişleri Bakanlığı’nın merkez ve yurtdışı birimlerini bir araya getiren ve yüz yüze değerlendirmeye imkan tanıyan yanı önemli. Büyükelçiler Toplantıları aynı zamanda yurt dışında görev gören Büyükelçilerin bu toplantılar sırasında dış politikanın oluşmasında rol oynayan devlet yetkilileriyle de bir araya gelmesine, genel konularda doğrudan talimatlandırılmalarına da imkan tanıyor.
Toplantılar nedeniyle Ankara’da bir araya gelen Büyükelçilerin programın Ankara bölümü tamamlandıktan sonra her sene Türkiye’nin bir şehrine
gitmeleri de artık gelenekselleşmiş bir durumda. Benim katıldığım bir toplantı sonrasında Erzurum’a gitmiş, Sarıkamış şehitlerimizin anılması için yapılan törene de katılmıştık.
Bu sene gerçekleşen Büyükelçiler Toplantısı’nda da gelenek devam etti ve Ankara’da toplanan Büyükelçiler Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı tarafından kabul edildiler. Kamuoyunun Büyükelçiler Toplantısına ilgisi de esasen (geçen yıllarda olduğu gibi) Cumhurbaşkanı, Dışişleri ve Savunma Bakanlarının Büyükelçiler Toplantısına katılması ve burada yaptıkları konuşmalar sebebiyle oldu.
Özellikle Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Büyükelçiler Toplantısı açılışında yaptığı konuşmada ortaya koyduğu “Yeni Asya” açılımı başlamıştır ifadesi ilgi çekti. Bu ifadeler “Asya açılımının” ne olduğu konusunda merak uyandırırken, diğer yandan Türk dış politikasının almaya başladığı şekil konusunda da yorum ve değerlendirmeleri beraberinde getirdi.
Esasen Bakan Çavuşoğlu yaptığı konuşmada da “Yeni Asya” açılımının Türk dış politikasında bir kayma olmadığını çok açık bir şekilde vurguladı, “eksen kayması” ifadelerini sert bir şekilde eleştirdi ve bir çok (Batılı) ülke Asya ile ilgilenirken ve Asya ülkeleriyle zaten yakın bir işbirliği içine girmişken, Türkiye’nin bu bölgeyle ilgilenmesini siyasi, ekonomik ve kültürel çerçevesi dışına çıkararak, “eksen kayması” şeklinde “görmek” isteyenlerin hatalı olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin yakın çevresi ve Kuzey Atlantik bölgesi dışında siyasi, ekonomik ve kültürel işbirliği alanları araması yeni bir gelişim değildir. Uzak Doğu Asya, Afrika ve Güney-Orta Amerika bölgeleri çok uzun bir zamandan beri Türkiye’nin ilgisini çekmekte, Türkiye bu bölgelerde yeni işbirliği “ortakları” aramak isteğini ortaya koymaktadır.
Bugün Türkiye’nin ulaştığı siyasi ve ekonomik seviye, elde ettiği sert ve yumuşak güç, Cumhuriyetimiz kurulduğundan bu yana elde edilen birikimler Türkiye’ye artık “çok yönlü bir dış politika” izleme imkanı tanımaktadır. Çok yönlü dış politika kavramı neredeyse ben Dışişleri Bakanlığı’na girdiğimden beri (40 yılı aşan bir süreden bu yana) duyduğum bir açılım beklentisidir. Vardığımız ekonomik kalkınma seviyesi artık Türkiye’nin Dünya’ya açılımını “desteklemekte”, hatta (ekonomik ortaklar, yeni pazarlar arayışı bakımından) zorunlu hale getirmektedir.
Dünya’nın “iki kutuplu” uluslararası bir sitemden çıkarak “çok kutuplu” bir sisteme geçişin Ankara açısından “çok boyutlu” bir dış politika izlemeyi kolaylaştırdığına şüphe bulunmamaktadır. Bugün Dünya artık siyasi ve ekonomik olarak Vaşington ve Moskova çevresinde bloklaşmış değildir. Hele ekonomik olarak bakıldığında Dünya’daki güç merkezlerinin arttığı, Brüksel (Avrupa Birliği), Tokyo, Pekin’in yeni güç merkezleri olarak ortaya çıktığı izlenmektedir.
Yeni uluslararası çok kutuplu sistemde ortaya çıkan güç merkezlerinin en önemlileri Asya kıtasındadır. Tokyo ve Pekin dışında Seul, Yeni Delhi gibi merkezler Dünya ekonomik güç tablosu içinde ön plana çıkmakta; Şangay İşbirliği Teşkilatı, Güneydoğu Asya İşbirliği Örgütü (ASEAN) gibi Asya kıtasında ortaya çıkan ekonomik işbirliği teşkilatları dikkatleri üzerine toplamaktadır.
Avrupa’daki güçler Asya ülkeleriyle ilgilenmeye çok önceleri başlamışlardır. Bugün Dünya güç dengesinde öne çıkmakta olan Güney Doğu Asya ülkelerinin (Hindistan, Vietnam, Endonezya ve Malezya gibi) hepsinin kolonyalist Avrupa ülkeleriyle ilişkilerinin tarihi 17. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Avrupa ülkelerinin Çin ve Japonya’ya gösterdiği ilgi ise çok daha “karmaşık” bir gelişim göstermiş, bu iki Uzak Doğu ülkesi Avrupa sömürgeciliğine zorla açılmıştır.
Sömürgeci Avrupa ülkelerinin ilgilendiği Asya ülkeleri arasında sadece Japonya 19. yüzyılda kendisi bir güç merkezi haline gelebilmiş; Japonya 19. yüzyıldan sonra bölgesinde sömürgeci ve yayılmacı bir politika izlemeye başlamıştır. Japonya’nın kendisinin “yayılmacı” bir ülke haline gelmesi bu ülkeyi ilk önce Çarlık Rusyası daha sonra da (yine bölge ile ilgilenen) ABD ile karşı karşıya getirmiş, 2. Dünya Savaşı sırasında Uzak Doğu ve Pasifik Okyanusunda Japonya ile ABD arasında sonuçları günümüze kadar gelen silahlı bir çatışma yaşanmıştır.
2. Dünya Savaşı’ndan sonraki gelişmeler Asya’daki bugünkü tabloyu ortaya çıkartmıştır. Bu tablo içinde en fazla ön plana çıkan 4 ülke Çin, Japonya, Güney Kore ve Hindistan’dır. Bu 4 ülkeyi Vietnam, Endonezya, Malezya, Tayland takip etmekte; Asya kıtasında ciddi bir değişim görülmekte ve Asya ülkelerinin “başarı” hikayeleri arka arkaya gelmektedir. Bugün Asya ülkeleri Dünya ticaretinden büyük bir pay almakta, en fazla turist gönderen ülkeler listesinde ön sıralara yerleşmiş bulunmaktadır.
Türkiye’nin Asya ülkeleriyle ticaretine bakıldığında hemen tüm Asya ülkeleriyle ticaretimiz aleyhimize açık vermektedir. İkili ticaretimizin oldukça fazla olduğu Çin ve Japonya örneklerinde bu açık çok büyüktür. 2017 yılı rakamlarına göre
Türkiye’nin Çin’le ticareti 26 milyar dolara varmıştır. Ancak Çin’le ticaretimizde aleyhimize 20 milyar dolarlık bir açık verilmektedir. Aynı yıl Japonya ile ticaret hacmimiz 4 milyar doların üzerinde gerçekleşmiş, Japonya ile ticarette ise 3,5 milyar doların üzerinde bir açık verilmiştir.
Türkiye’nin bu önemli Asya ülkeleriyle ticaretini dengelemesi gereği ortadadır. Gelişen Türk ekonomisinin ihtiyaçları doğrultusunda bu dengelemenin mal ticaretinde zaman içinde yapılması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Türkiye’nin hizmet sektöründe avantajlarını kullanması, mal ticaretindeki büyük açığın hizmet ve turizm sektörlerinde kapatılması yoluna gidilmesi imkanı bulunmaktadır.
Türkiye’nin Asya’ya ilgisi yeni değildir. Ancak son Büyükelçiler Toplantısında başlatılan “Yeni Asya” Girişimi’nin başarılı olabilmesi kapsamlı ve tüm Bakanlık ve kuruluşlarımızın katkılarıyla hazırlanacak bir stratejinin ortaya konulmasına bağlı olacaktır. Türkiye’nin böyle bir stratejiyi hazırlamakta olduğu, bu strateji içinde özel sektöre de önemli görevler düştüğü ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’nin “Yeni Asya” Girişiminin önemli bir ayağının Asya ülkelerinden sermaye ve teknolojik yatırım çekilmesi üzerine kurulacağı anlaşılmaktadır. Türkiye ile Asya ülkeleri arasında hava bağlantısının kurulması konusunda önemli bir mesafe alınmıştır. Yeni Asya stratejinin kara, deniz ve demir yolu bağlantıları konusuna da mesafe alınmasını sağlayacağı görülmektedir.
Türkiye’nin “Yeni Asya” Açılımının kültürel bir yanı olması kaçınılmazdır. Türkiye’nin Asya ile kültürel bağlarının tarihi boyutu ortadadır. Burada çeşitli Asya ülkelerinde Kültür Merkezlerinin açılımı, Türkiye’nin tanıtımına ve Türkçe öğretimine ağırlık verilmesi, eğitim ve teknoloji kuruluşları arasında ortak çalışmaların arttırılması ön plana çıkmaktadır.
Konunun bir de Asya’daki önemli uluslararası kuruluşlarla ilişkilerin arttırılması yönü bulunmaktadır. Bu kuruluşlar arasında ilki Şangay İşbirliği Örgütü’dür. Türkiye bu örgüte uzun bir zamandan beri ilgi göstermektedir. Bu örgüte Çin, Hindistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Pakistan ve Tacikistan üyedir. Afganistan, Beyaz Rusya, İran ve Myanmar örgüt çalışmalarına gözlemci statüsüyle katılmaktadır.
Bu ülkelerin tamamı Türkiye’nin uzun bir zamandır ikili ilişkilerini geliştirmek istediği ülkelerdir. Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü ile artan işbirliği bu örgütün üyesi olan ülkelerle ikili ilişkilerine de kaçınılmaz olarak olumlu yansımalar yapacaktır. Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü ile ilişkileri halen
diyalog ortağı statüsü üzerinden yürütülmektedir. Türkiye’nin yanında Azerbaycan, Ermenistan, Kamboçya, Nepal, Sri Lanka da Örgütün diyalog ortağıdır.
Türkiye’nin yakın ilgi gösterdiği diğer Asya kuruluşu ASEAN, Güneydoğu Asya İşbirliği Örgütü’dür. Bu örgüt de Dünya’daki en başarılı ekonomik ağırlıklı örgütler arasında sayılmaktadır. ASEAN’ın 10 üyesi Tayland, Kamboçya, Laos, Myanmar, Filipinler, Brunei, Malezya, Endonezya, Singapur ve Vietnam’dır. Bu 10 ülkeden 3ü (Malezya, Endonezya ve Brunei) İslam Konferansı Örgütü’nün de üyesidir. Malezya ve Endonezya İslam Dünyası içinde ekonomik kalkınmasını en hızlı gerçekleştiren ülkeler arasında yer almaktadır.
Türkiye ASEAN ile ilişkilerini de “Sektörel Diyalog Ortağı” statüsü üzerinden yürütmektedir. Esasında Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Büyükelçiler Konferansına katılmadan çok kısa bir süre önce Bankong’da ASEAN Dışişleri Bakanları toplantısına iştirak etmiş, Türkiye’nin ASEAN ile ilişkileri geliştirmeye istekli olduğunu ortaya koymuştur. Bakan Çavuşoğlu’nun ASEAN toplantısından dönüşünden hemen sonra “Yeni Asya” Girişimini açıklaması muhtemelen “tesadüf” olsa da yine “anlamlıdır”.
Türk yetkililer “Yeni Asya” Girişiminin Türkiye’nin Kuzey Atlantik Bölgesi ve Avrupa’daki Örgütlerle ilişkilerini etkilemeyeceğine özellikle vurgu yapmayı, “eksen kayması” gibi “suçlamalara” tepki göstermeyi ihmal etmemektedir. Türkiye’nin Asya’ya “açılımı” ekonomisinin gösterdiği gelişmenin ve Uluslararası şartlardaki değişimin kaçınılmaz bir sonucu, dış politikasındaki genel değişimin (çok yanlı dış politikanın) doğal bir parçasıdır.
Ancak, bütün eski Varşova Paktı üyeleri ve Balkan ülkeleri (alelacele) AB üyesi yapılırken, her türlü gerekçeyle Türkiye’nin AB dışında tutulmasının, hatta Türkiye-AB ilişkilerini geliştirecek (gümrük birliğinin genişletilmesi gibi) adımların bile atılamamasının arkasında yatan gerçek sebepleri ve bunun Türkiye’nin Batı Dünyası’na genel bakışı üzerinde yaptığı tahribatı artık “görmemezlikten” gelmek giderek zorlaşmaktadır.
Tüm okuyucularımın Bayramını en iyi dileklerimle kutlarım.
Paylaş