Paylaş
İlginç bir nokta bu görüşmelerin Vaşington’da dış politikada karar alıcı üç kuruluş; Beyaz Saray, Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı ile yapılmasıydı. İlk önce ABD Ulusal Güvenlik Banışmanı McMaster İstanbul’a geldi ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’la bir araya geldi. Daha sonra iki ülke Savunma Bakanları Brüksel’de bir NATO toplantısı marjinda bir araya gelerek görüştüler. Haftanın sonunda da ABD Dışişleri Bakanı Tillerson Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı ile görüştü.
Bu görüşmelerden önce Türkiye-ABD ilişkilerinde önemli bir krizin yaşandığı, hatta iki ülke silahlı kuvvetlerinin Suriye’de karşı karşıya geldikleri ve NATO müttefiki iki ülke askerleri arasında bir çatışma tehlikesinin bulunduğu görülmekteydi. Görüşmelerden sonra hafta sonunda ortaya çıkan tablo ise Ankara ve Vaşington’un ilişkilerdeki tehlikeli tırmanmayı durdurma kararı aldıklarını, Ankara ve Vaşington arasındaki sorunların çözümü için dışişleri, savunma ve istihbarat kanalları üzerinden bir mekanizma kurulduğunu, Türkiye ve ABD arasındaki güven ortamının yeniden tesisi için ilk adımların atıldığını göstermekteydi.
Bugün, bu üç önemli temastan sonra, bir hafta öncesine göre, iki ülke başkentinde de ilişkilerin tamir edilebileceği, normalleştirilebileceği ve ilişkilerde güvenin yeniden tesisi edilebileceği yönünde daha iyimser bir havanın ortaya çıktığı açık. Bu beklentilerin karşılanıp karşılanamayacağını ise hukuki konular ve Suriye’yi konuşmak ve karşılaşılan sorunları çözmek için kurulan grupların mart ayında başlayacak çalışmalarını tamamlamalarından sonra daha açık bir şekilde görülebilecek.
Suriye sorununun, ABD Dışişleri Bakanı’nın sözleriyle “ derin ve önemli “ olan, gerçekten çok yönlü Türkiye-ABD ilişkilerinde ağırlıklı bir yer tuttuğu biliniyor. İlişkileri normalleştirmek için kurulan çalışma gruplarından birisi Suriye konusunu ele alacak ve iki ülkenin Suriye’de çatışmanın eşiğinden yeniden işbirliği noktasına nasıl getirilebileceğini konuşacak. Burda Menbiç konusunun ön plana çıkacağını tahmin etmek zor değil.
Esasen Ankara’nın Suriye konusunda Trump Yönetimi’nden beklentileri açık. Ankara ilk aşamada Vaşington’un PKK’nin Suriye uzantısı olan YPG’ye verdiği silah desteğini kesmesini, YPG’nin Menbiç’ten çekileceği yönünde daha önce Türkiye’ye verilen sözlerin yerine getirilmesini, YPG’nin Fırat nehrinin doğusuna çekilmesinden sonra Fırat’tan Irak sınırına kadar olan bölgenin de Türkiye’nin sınır ve iç güvenliği için tehdit olmaktan çıkarılmasını sağlayacak tedbirlerin alınmasını bekliyor.
Ankara, ABD’nin PYD/YPG’ye Suriye’nin geleceğinde rol oynaması ve Suriye sorununun barışçı çözümü çalışmalarına katılması yönünde verdiği destekten de rahatsız. Türkiye, Vaşington’dan Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini bozmak için hareket ettiğinden emin olduğu PYD/YPG’nin Cenevre sürecine katılması yönünde verdiği desteği kesmesini istiyor.
Ankara ziyareti sırasında Tillerson’un Afrin harekatının sonlandırılması ve sınırlandırılması gibi konuları gündeme getirmediği, Vaşington’un Afrin’i pazarlık konusu yapmadığı ve Türkiye’nin Afrin’i YPG’den temizleme kararlığınını anladığı ortaya çıkıyor. Afrin operasyonun başarısıyla birlikte YPG’nin Menbiç’ten çekilmesi de sağlandığı taktirde, Hatay’dan Fırat’a kadar Türkiye-Suriye sınırının güneyi YPG’den temizlenmiş ve Ankara’nın önem verdiğini bir çok kereler açıkladığı YPG’nin Fırat’ın batısına geçmemesi isteği hayata geçirilmiş olacak.
Moskova’nın Ankara-Vaşington hattındaki son görüşme trafiğini bütün yönleriyle yakından takip ettiği muhakkak. Her yıl düzenlenen Uluslararası Güvenlik Konferansı’na katılmak amacıyla bulunduğu Münih’te yaptığı konuşmada Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un belirttiği bazı husular ilginç ve Rusya’nın Ankara ile Vaşington arasındaki Suriye’den kaynaklanan sorunların temel sebeplerini iyi anladığını gösteriyor.
Lavrov konuşmasında Türkiye’nin Suriye ile sınırındaki Suriye topraklarının PYD/YPG’nin kontrolüne geçmesine hiçbir şekilde izin vermeyeceğini açıkca belirtmesine rağmen, ABD’nin Türkiye’nin bu tutumuna karşı kayıtsız kaldığını, YPG’ye muazzam silah yardımı yaptığını, Vaşington’un Suriye’deki politikasının PYD/YPG’ye dayandırıldığını ve Türkiye’nin giderek artan uyarılarını ve hoşnutsuzluğunu görmemezlikten geldiğini belirtiyor.
Lavrov konuşmasında ayrıca ABD’nin Suriye’de vizyonsuz, dar bir bakış açısına sahip bir yaklaşıma sahip olduğunu vurguluyor ve Vaşington’un Suriye gibi ülkelerde anlaşma yetersizliğini ve yıkıcı rolünü göstermeye devam ettiğini savunuyor.
Suriye bağlamında Ankara-Vaşington arasındaki anlaşmazlığın temelinde Vaşington’un başlangıçından bu yana Suriye’deki rejim sorununa genel bir yaklaşım ve çözüm stratejisi getirememesi, daha sonra da DEAŞ ile mücadele gerekçesiyle ve giderek artan ölçülerde Suriye’deki eylemlerini PYD/YPG ile işbirliğine dayandırmasının yattığı açık.
Suriye’de 2011 yılından bu yana devam eden siyasi sorun ve sekizinci yılına giren iç savaş Suriye’deki yerel, bölgesel ve küresel oyuncuların sayısının artması ve bu oyuncular arasındaki taktiksel işbirliği ve ittifakların oynaklığı ve değişkenliği nedeniyle giderek daha karmaşık bir görünüm alıyor. Suriye’deki savaş ve şiddet sarmalını durdurmak ve Suriye sorununa kalıcı bir çözüm bulmak daha da güçleşiyor. Suriye halkının yaşadığı insani felaketin boyutları büyürken, Suriye sorununun bölgesel ve küresel istikrar ve güvenlik için doğurduğu riskler de artıyor.
Paylaş