Paylaş
Nisan ve daha sonra yapılan Eylül 2019 Seçimlerinde oluşan İsrail Parlamentosu’ndan ülkeyi yönetecek bir hükümet çıkmaması üzerine, Knesset yeni bir seçim kararı almak zorunda kaldı. Şimdi İsrail, 2 Mart’ta bir hükümet kurulmasına izin verecek yeni bir Parlamento kurulması için bir kez daha İsrail seçmenine gidecek.
Kamuoyu yoklamaları bu kez de İsrail seçmeninin Likud ve Mavi-Beyaz partileri arasında hemen hemen eşit bir şekilde bölündüğünü; bu seçimde oluşacak Knesset’ten de bir hükümet çıkmamasının yüksek bir ihtimal olduğunu gösteriyor. Son kamuoyu yoklamasına göre Mavi-Beyaz Partisi oyların % 34, Likud ise % 31’ini alıyor. Kamuoyu yoklamalarına göre Knesett’e yine 8 veya 9 Partinin girmesi mümkün. Bu çerçevede oluşacak Knesset’in sandalye aritmetiği yine bir hükümetin kurulmasına izin vermeyecek gibi görünüyor.
İsrail Parlamentosu Knesset 120 milletvekilinden oluşuyor. Bu durumda kurulacak hükümetin Knesset’te, güvenoyu alabilmesi için, 61 sandalyeye sahip olması gerekiyor. İsrail seçimlerde % 3,25’lik bir seçim barajı uyguluyor. Buna rağmen İsrail iç siyasetinin bölünmüşlüğü nedeniyle çok sayıdaki parti Knesset’e girebiliyor. Şimdiki Knesset’te (17 Eylül Seçimlerinde barajı aşarak, Parlamento’ya giren) 9 Parti bulunuyor.
İsrail’deki seçim ve hükümet kurulamama krizinin temelinde Mavi-Beyaz Partisi ile Likud arasındaki çekişme yatıyor. Ancak daha dikkatli bakıldığında esasen mevcut Knesset’te sağcı-aşırı milliyetçi ve Ortodoks Yahudi partileri çoğunlukta. Sağçı Likud Partisinin bu partilerle milletvekili sayısı hükümet kurmak için gerekli 61 sayısının epey üzerine çıkıyor.
Başbakan Benjamin Netanyahu’nun Likud Partisi’nin mevcut Kneset’te 32 sandalyesi var. Buna 2 Ortodoks Yahudi partisinin ( Şas ve Birleşik Torah Yahudiliği) 16 (9+7) ve sağcı Yamina’nın 7 milletvekili eklendiğinde 55 yapıyor. Aşırı Yahudi milliyetçisi İsrail Evimiz Partisinin ise 8 milletvekili bulunuyor. Teoride bu sağcı-dinci ve milliyetçi partilerin sandalye sayısı 63 ve bu sayı rahatlıkla güvenoyu alacak bir hükümet kurmaya yetiyor.
Ancak İsrail Evimiz Partisi Başkanı Avigdor Lieberman’ın, geçmişte birçok kez aynı hükümette yer aldılarsa da, Başbakan Netanyahu ile ilişkilerinin “iyi” olduğunu
söylemek çok zor. Ama Knesset’teki sağ blokun hükümet kuramamasının, Lieberman’ın yeni bir Netanyahu hükümetine girmemesinin sebebi (aşırı milliyetçi) İsrail Evimiz Partisi’nin dinci-Ortodoks Yahudi Şas ve Birleşik Tora Yahudiliği Partileri ile askerlik kanunu konusunda bir süreden beri içine düştüğü uyuşmazlık.
İsrail Evimiz Partisi, Ultra-Ortodoks Yahudilerin dini okullarında (Yeşiva) eğitim gören öğrencilere askerlikten muafiyet tanınmasına kesinlikle karşı çıkıyor. Askerliğin erkek ve kızlar için zorunlu olduğu İsrail’de, yasalar 1950’lerden beri din eğitimi gören Ultra-Ortodoks din okulu öğrencilerine muafiyet tanıyor. İsrail Evimiz Partisi bu muafiyeti kaldıran bir askerlik kanunu çıkartmak isterken, Şas ve Birleşik Tora Yahudiliği Partileri yeni askerlik kanununa karşı çıkıyor ve din okullarında okuyan öğrenciler için tanınan askerlik muafiyetini kesinlikle korumak istiyor.
Esasında 2019 yılı başında İsrail Hükümetinin dağılmasına ve Başbakan Netanyahu’yu Kasım ayında yapılması gereken seçimleri erkene alarak 9 Nisan tarihine çekmesine sebep olan anlaşmazlık konusu da bu. 9 Nisan ve 17 Eylül seçimlerinden sonra Başbakan Netanyahu milliyetçi sağ ve dinci Partileri bir araya getiremediği için hükümet oluşturamıyor ve İsrail bir seçimden diğerine gitmek zorunda kalıyor.
Şimdiki Knesset’te (33 milletvekiliyle) en büyük Parti olan Mavi-Beyaz’ın koalisyon hükümeti kurabileceği üç küçük partinin sandalye sayısı da 11’de kalıyor. Buna Arap İsraillilerin oluşturduğu Ortak Liste’nin 13 milletvekili bile eklense bile yine de sandalye sayısı 57’de kalıyor. Yani mevcut Knesset aritmetiği içinde Mavi-Beyaz Partisi lideri Benny Gantz’ın da bir koalisyon hükümeti kurma şansı yok.
Kaldı ki İsrail kurulduğundan beri Arap İsraillilerin bir koalisyon hükümetine girdikleri görülmemiş bir durum. Bugün de bunun değişmesi beklenmiyor. En fazla olabilecek husus Ortak Liste’nin dışardan bir Benny Gantz hükümetini desteklemesi. Ancak 2 Mart Knesset seçiminde Mavi-Beyaz Partisi sandalye sayısını arttırsa bile yine de bir hükümet kurabilmesi zor gibi görünüyor.
Esasen Mavi-Beyaz ile Likud Partilerinin bir hükümet oluşturmaları en iyi seçenek olarak ortaya çıkıyor. Ama burada da Benny Gantz ile Benjamin Netanyahu arasındaki sorunlar ve Netanyahu’nun hakkında açılacak yolsuzluk davaları konusunda “dokunulmazlık” istemesi, Mavi-Beyaz Partisi’nin dönüşümlü
Başbakanlığa karşı çıkması Mavi-Beyaz ve Likud koalisyon hükümeti kurulamamasının sebepleri olarak ortaya çıkıyor.
Başbakan Netanyahu hakkında 3 ayrı yolsuzluk dosyası nedeniyle dava açılması süreci İsrail iç politikasını daha da karıştırıyor. Likud Partisinin Başkanlığını yeniden kazanan Netanyahu siyasetten çekilmek istemiyor, hakkında açılacak davaların hapis cezasıyla bitmesinden çekiniyor, siyasette kalması ve tekrar Başbakan olabilmesi için Knesset’ten kendisine “dokunulmazlık” sağlayan bir yasa çıkartılmasına çalışıyor.
İşte İsrail 2 Mart seçimlerine böyle sonuç alınması zor bir ortamda giderken resme birden bire ABD Başkanı Trump’ın girdiği görülüyor. Başkan Trump ilk önce bu hafta başında Netanyahu ve Gantz’ı birlikte Beyaz Saray’da ağırlamak istiyor. Ancak Gantz, Başkan Trump’ın bu davetini kabul etmiyor, Netanyahu ile birlikte Beyaz Saray’a gitmiyor.
Sonuçta Başbakan Netanyahu ve Mavi-Beyaz lideri Gantz, Başbakan Netanyahu ile 27 Ocak tarihinde arka arkaya ama ayrı ayrı görüşüyorlar. Başkan Trump’ın Netanyahu ile arasının çok iyi olduğu biliniyor. Ama bu Trump’ın Benny Gantz ile ilk görüşmesi oluyor. Görüşmeye Başkan Yardımcısı Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo da katılıyorlar.
Başkan Trump’ın Netanyahu ile Gantz’ı Beyaz Saray’da bir araya getirme isteği akıllara, Trump Yönetimi’nin 2 Mart seçiminden sonra İsrail’de Likud ile Mavi-Beyaz Partileri arasında bir koalisyon mu istiyor sorusunu getiriyor. Başkan Trump’ın Netanyahu’yu kurtarmak için bu yönde çalıştığına inananların sayısı hiç de az değil.
Esasında Netanyahu ile Gantz birbirlerine pek de yabancı değil. Netanyahu Başbakanken Gantz’ın İsrail’de uzun süre Genel Kurmay Başkanlığı görevinde bulunduğu biliniyor. Filistin sorununa ve Filistinlilerle barış sürecine bakışlarında da benzerlikler farklılıklardan çok daha fazla. Hem Netanyahu hem de Gantz Batı Şeria’daki uluslararası hukuka aykırı Yahudi yerleşim birimlerinin ve Şeria Vadisi’nin İsrail’e ilhakına sıcak bakıyorlar.
Zaten Başkan Trump’ın İsrailli liderleri Beyaz Saray’a davet etmesinin sebebi de Filistin Sorunu olarak gösteriliyor. Trump Yönetimi nihayet Filistin Sorununu halletmek ve İsrail ile Filistinliler arasında barışı sağlamak için hazırladığı Planı geçtiğimiz Salı günü açıkladı. Plan açıklanmadan önce (pazartesi günü) Başkan Trump iki İsrailli liderle (ayrı ayrı) görüştü. Netanyahu gibi Gantz’ın da “Asrın Çözümü” adı verilen Planı desteklediği anlaşılıyor.
Filistinlilerin ise Plana karşı çıktıkları zaten biliniyor. Filistinliler birçok kere Planı desteklemediklerini, Trump Yönetimi sırasında ABD’nin “dürüst arabulucu” rolünü kaybettiğini açıkladılar. Uluslararası basında yer alan bilgilere göre Başkan Trump, Plan açıklanmadan Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile bir telefon görüşmesi yapmak istedi, ancak Abbas bunu kabul etmedi.
Trump Yönetimi tarafından açıklanan Barış Planı’nın ayrıntılarını daha sonraki bir yazımda ele alacağım. Ancak, beklenildiği gibi Plan’ın büyük ölçüde Başbakan Netanyahu’nun görüşleri doğrultusunda hazırlandığı ve Filistinlilerin tepkisini çekmeye devam edeceği ortaya çıkıyor. Bu durumda Trump Yönetimi’nin, Filistinliler üzerinde baskıyı arttırmak amacıyla, Arap ülkelerinin Planı desteklemesini sağlamaya ve Plan’a olan uluslararası desteği arttırmaya çalışacağını düşünmek mümkün.
Burada özellikle İsrail’e kara komşusu olan Mısır ve Ürdün’ün Plan’a tepkileri, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ABD’ye çok yakın Körfez ülkelerinin ne yapacakları önem kazanmaktadır. Başkan Trump’a göre “birçok” Arap ülkesi plana destek vermektedir. Basında Arap Ligi’nin bu hafta sonu toplanacağını ve Plan’a resmi tepkisini açıklayacağı haberleri yer almaktadır.
Trump Yönetimi’nin “Barış Planı” ile Suudi Arabistan tarafından ileri sürülen 1982 tarihli Arap Ligi “Barış Planı” arasındaki farklar çok büyük görünmekte, Riyad’ın Trump’ın Planını desteklemesi şimdiye kadar savunduğu ilkelerin çoğundan vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Bunlar arasında Doğu Kudüs’ün kurulacak Filistin Devletinin başkenti olması ve kurulacak Filistin Devleti’nin sınırlarının 1967 Savaşı öncesi sınırları esas alması da bulunmaktadır.
Trump Yönetimi’nin “Asrın Çözüm Planı’nı” açıklamak için seçtiği tarih de akıllara “zamanlama” açısından birçok soruyu getirmektedir. Planın açıklanması için İsrail 2 Mart seçimlerinden sadece bir ay kadar önce bir tarihin seçilmesi kaçınılmaz olarak Başkan Trump’ın Başbakan Netanyahu’yu “kurtarma” operasyonu olarak algılayanların sayısını arttırmıştır.
Ayrıca ABD, Başkan Trump’ın kendi sözleriyle, “pis” bir azil sürecinden geçmektedir. ABD kamuoyunun dikkatlerinin azil sürecinden Başkanlarının Orta Doğu’da “barış arayışlarına” dönmesinin Trump’ın işine geldiğini düşünen epey kişi vardır. Başkan Trump’ın İsrail yanlısı “Barış” Planını açıklamakla seçim yılında bir yandan “Evangelist” seçmen tabanını, diğer yandan Amerikan Yahudi Lobisi’ni memnun ettiğine şüphe bulunmamaktadır.
Trump Yönetimi’nin Planının Filistin Sorununu çözmesi ihtimali, özellikle Filistinlilerin açık tepkisi karşısında, bulunmamaktadır. Filistin Devlet Başkanı Abbas Planı “Asrın Şamarı” olarak gördüğünü zaten açıklamıştır. Yönetime geldiğinden bu yana arka arkaya aldığı Filistin aleyhtarı kararlar Filistinlilerde Trump Yönetimine karşı tüm güvenin ortadan kalkmasına sebep olmuştur. Ancak önümüzdeki dönemde Filistin Yönetimi üzerindeki Planı kabul etmesi yönündeki baskının büyümesi ihtimali bulunmaktadır.
Bu çerçevede Körfez’dekiler başta olmak üzere Arap ülkelerinin Plan konusunda alacakları tutum kadar, Avrupalı ülkelerin izleyecekleri politika da önem kazanmaktadır. Trump Yönetimi’nin, Orta Doğu’da İran’la giriştiği mücadele ve çatışma da dikkate alındığında, İsrail yanlısı bu Planı itme konusunda ne kadar ısrarcı olacağı da bu konuda belirleyici unsurlar arasında yer alacaktır. Arap ülkeleri yönetimlerinin, kendi halklarını da karşılarına alarak, Trump Yönetimi’nin Filistin Planını destekleyen tutumlar içine girmeleri bu ülkeleri zor duruma düşürecek, halkları nezdinde daha fazla prestij kaybetmelerine neden olacaktır.
Trump Yönetimi döneminde ABD’nin Orta Doğu politikalarının giderek büyük ölçüde Başbakan Netanyahu’nun etkisine girdiğini düşünenlerin sayısı hiç de az değildir. Başkan Trump tarafından ortaya atılan “Orta Doğu NATOsu”, “NATO’nun Orta Doğu’da daha fazla rol oynaması” gibi “fikirler” yeni olmamakla beraber, bu fikirlerin arkasında şimdi bir İsrail bağlantısı aranması daha fazla mümkün olabilmektedir.
Basında yer alan haberler İsrail’in şimdi Batı Şeria’nın önemli bir bölümünü ilhaka hazırlandığını göstermektedir. Bu haberlere göre İsrail, Trump’ın “çözüm” planını açıklamasından hemen sonra, Plan’da İsrail’e “bırakılan” Batı Şeria’daki Yahudi Yerleşim Birimlerinin bulunduğu bölgeleri ve (Ürdün’le sınırı oluşturan) Şeria Nehri Vadisini resmen ilhak edecektir. İsrail’in uluslararası hukukun açıkça ihlali anlamına gelecek bu girişimi, Filistin Sorununun (önümüzdeki dönemlerde) görüşmelerle çözümünü daha da zorlaştıracağı gibi, Orta Doğu’da istikrarı daha da bozacak, zaten çok zor şartlardan geçen bölgedeki durumu büyük ölçüde gerginleştirecektir.
Paylaş