Paylaş
Son dönemde Türkiye-Irak arasındaki diplomatik trafik hız kazanmış görünüyor. Ankara-Bağdat arasındaki ilişkileri her alanda geliştirmek yönünde ciddi bir gayret gösteriliyor. Kısa bir süre önce Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Irak’taydı; Bağdat, Basra ve Erbil’de temaslarda bulundu.
Irak Cumhurbaşkanı Bahram Salih 3 Ocak 2019 tarihinde Türkiye’yi ziyaret etmişti. Geçen hafta ise Irak Başbakanı Adil Abdül Mehdi Türkiye’ye geldi. Başbakan Abdül Mehdi’nin Ankara temaslarının olumlu geçtiği, iki ülke arasındaki görüşmelerde ekonomik ilişkilere, Ovacık sınır kapısından su konusunda yapılacaklara, tüm işbirliği alanlarının ele alındığı ortaya çıkıyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Irak Başbakanı Abdül Mehdi Ankara’da gerçekleştirdikleri ikili ve heyetler halindeki görüşmelerden sonra ortak bir basın toplantısı da düzenlediler. Basın toplantısından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Abdül Mehdi tarafından verilen bilgiler iki ülke arasında yeni anlaşmaların yapılmasının planladığını ve bu yönde hazırlıkların başladığını gösteriyor.
Türkiye açısından Irak’la ilişkilerde güvenlik konusu büyük önem taşıyor. PKK terör örgütünün Irak’ta önemli bir varlığı var ve son dönemlerde Ankara, PKK ile Irak içinde mücadeleye hız vermiş görünüyor. Ankara’nın stratejisinin PKK ile mücadelenin teröristlerin Türkiye’ye sızmadan önce, Irak içinde yapılması yönünde değiştiği anlaşılıyor. Ankara’nın Irak’ta Kandil’den sonra Sincar bölgesinin de PKK’nın bir yerleşim alanı olmasını istemediği açık.
Ankara ile Bağdat’ın güvenlik konusundaki işbirliklerini arttırma kararı aldıkları, Türkiye ile Irak’ın yeni bir “Askeri İşbirliği ve Güvenlik Anlaşması” imzalayacakları, bu yönde görüşmelerin kısa sürede başlayacağı açıklanmış bulunuyor. Yeni anlaşma için görüşmelerin Türkiye ile Irak Dışişleri ile Savunma Bakanlıkları ve iki ülke İstihbarat Teşkilatları arasında yakında başlayacağı anlaşılıyor. İki ülkenin böyle bir anlaşmayı imzalayacak olmaları askeri işbirliği ve terörle mücadele alanında Ankara ve Bağdat’ın atacağı yeni bir adım olarak nitelendiriliyor.
Ekonomik işbirliğinin arttırılması iki ülke için de önem taşıyor. Irak’ın Türkiye’nin önemli bir ticari ortağı olduğu zaten biliniyor. İki ülke arasındaki ticaret hacmi
2018 yılında 10 milyar doları aştı. 2013 yılında Türkiye’nin Irak’a ihracatının 12 milyar doları aşarak rekor kırdığı ve Irak’ın Türkiye’nin ihracatında 2. sıraya oturduğu hatırlanıyor.
İki ülke arasındaki ticaret hacminin 20 milyar dolara çıkartılması konusunda açıklanmış bir hedef zaten var. Bu yönde Habur sınır kapısının hemen batısında Ovacık’ta açılması planlanan ikinci sınır kapısı önem kazanıyor. Başbakan Abdül Mehdi’nin Ankara temasları sırasında Ovacık Sınır Kapısı’nın gündemde olduğunu tahmin etmek zor değil.
Irak açısından Türkiye’yle ilişkilerde su konusunun önem taşıdığı biliniyor. Geçmişte Irak’ın Ankara’dan Dicle üzerindeki barajlardan daha fazla su bırakması için taleplerde bulunduğu da hatırlanıyor. Türkiye tarafının bu konuda 50 kişiden kurulu bir “Çalışma Grubu” oluşturduğu, Irak’ın da benzer bir Çalışma Grubu kurması halinde iki ülkenin (Irak’a münhasır) bir Su Eylem Planı üzerinde çalışabileceği anlaşılıyor.
Türkiye komşusu Irak’ın su ihtiyacının karşılanmasına olumlu bakıyor, iki ülkenin de Dicle ve Fırat Nehirlerinin suyunu makul ve tasarruflu bir şekilde kullanması önem kazanıyor. Ankara’nın geçmişten beri tutumu suyun siyasi bir silah olmadığı, Türkiye’yi güney komşuları ile bağlayan bir hususu oluşturduğu yönünde. Başbakan Abdül Mehdi’nin Ankara temaslarında iki ülkenin “ortak barajlar” inşa etmesi konusunun da gündeme geldiği anlaşılıyor.
Irak Dünya’daki petrol ve doğal gaz bakımından en zengin ülkeler arasında bulunuyor. Bu çerçevede Ankara ile Bağdat arasında enerji alanındaki işbirliği de önem kazanıyor. Türk petrol şirketlerinin Irak’taki faaliyetlerinin teşvik edilmesi ve desteklenmesi, Kerkük-Ceyhan petrol boru hattının tam kapasiteyle ve düzenli bir şekilde çalıştırılabilmesi de önemli.
Suriye’deki savaş durumu nedeniyle Irak’ın Türkiye için ulaşım bakımından öneminin daha da arttığı izleniyor. Irak’taki iç savaşın bitmesi, Musul dahil DEAŞ kontrolündeki bölge ve şehirlerin merkezi Irak hükümetinin kontrolüne geçmesi, Türkiye’nin Irak üzerinden Kuveyt ve Körfez Arap ülkelerine (hatta Ürdün’e) karadan ulaşım imkanını tekrar ortaya çıkartmış gibi görünüyor. Irak’ta savaş durumunun istikrara kavuşmasının Türkiye-Irak ve hatta Avrupa-Türkiye-Irak-Körfez Ülkeleri arasında yeni demiryolu ve otoyol projelerini (tekrar) canlandırdığı izleniyor.
Bu yıl içerisinde Türkiye’den Irak’a Devlet Başkanı düzeyinde bir ziyaretin hazırlıklarına başlandığı açıklanmış bulunuyor. Türkiye Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın Irak’a yapacağı ziyaret sırasında Yüksek Düzeyli Stratejik Komisyonun da toplanacak olması iki ülke arasında önemli bazı belge ve anlaşmaların da imzalanacağını gösteriyor.
Irak Başbakanı Abdül Mehdi’nin Ankara’ya geldiği hafta içinde Irak’ın Orta Doğu’da tırmanan ABD-İran ilişkilerinde oynadığı rolle ilgili önemli bazı gelişmeler de daha belirgin bir şekilde ortaya çıktı. ABD Dışişleri Bakanlığı, İran tehdidini ileri sürerek, Bağdat Büyükelçiliği ve Erbil Başkonsolosluğu’ndaki personel sayısını asgariye indirme kararı aldı ve Irak’taki zorunlu olmayan diplomatik personelinin tamamını geri çekme ve vize işlemlerini durdurma kararını açıkladı.
Trump Yönetimi ABD vatandaşlarına yönelik olarak da Irak’a gitmemeleri yönünde bir uyarı yayınladı. ABD’nin bu açıklamaları üzerine Almanya ve Hollanda da Irak’ta sürdürdükleri askeri eğitim programlarını sonlandırma ve Irak’ta bulundurdukları askeri eğitmenleri geri çekme kararı aldılar. Almanya ve Hollanda’nın Irak’ta toplam 320 kadar askeri eğitmen bulundurdukları biliniyordu. Exxon-Mobil petrol şirketinin aldığı bazı personeli Irak’tan çekme kararı ise Bağdat için çok rahatsız ediciydi.
Çok kısa bir süre önce ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun (Almanya ziyaretini iptal ederek) sürpriz bir şekilde Irak’a gitmesi dikkatleri ABD-Irak ilişkilerine zaten çekmişti. Trump Yönetimi’nin Irak’taki İran varlığından rahatsız olduğu bilinmekte beraber, Vaşington’un son kararları Irak’ta ABD-İran çekişmesinin arttığına işaret ediyor. ABD’nin Irak’ta ABD ve Batı çıkarlarına yönelik İran tehdidinin arttığı yönündeki “istihbaratı” nerden sağladığı ve bu istihbaratın tam olarak neyi kapsadığı “tam olarak” bilinmiyor.
ABD’nin Irak’a müdahalesinin ve ABD’nin Irak’ı işgal ederek Irak’taki dengeleri tamamen değiştirmesinin İran’ın işine yaradığı, ABD’nin Irak’ı işgalinin (ve sonra yapılan yanlışların) Tahran’a verilen bir “hediye” olduğu zaten bugün herkes tarafından kabul edilen bir husus. 2003 ABD işgalinden sonra Irak’ta bir ABD-İran dengesi kurulduğu, iki ülkenin de farklı sebep ve şekillerde Irak üzerindeki etkilerini arttırdıkları biliniyor.
Hem ABD hem de İran’ın DEAŞ’la mücadele konusunda merkezi Bağdat Hükümeti’ne yardım ettikleri, DEAŞ tehdidi devam ettiği sürece Vaşington ve Tahran’ın Irak’ta birlikte “bulunmaktan” hatta dolaylı da olsa (DEAŞ’a karşı) “işbirliği” yürütmekten fazla şikâyetçi olmadıkları da ortada. Ancak son durum
“ortak düşman” DEAŞ’ın etkinliği azaldıkça Irak’taki ABD-İran mücadelesinin de “sertleşeceğine” işaret ediyor.
Burada Orta Doğu’daki (genel) ABD-İran çatışmasının tırmanmasının da rol oynadığı izleniyor. Trump Yönetimi Orta Doğu’da İran’ı köşeye sıkıştırmak, istediği yöne çekmek ve hatta İran’da rejim değişikliğini sağlamayı hedefliyor. Artan Vaşington-Tahran çekişme ve çatışması içinde iki tarafla da ilişkisi olan ve açıkça taraf tutmak istemeyen Bağdat Yönetimi “arada” kalıyor.
2005 Anayasası’nın kabulünden bu yana Irak’ta, (Lübnan’dakine çok benzer) nüfusun etnik ve mezhep çizgilerinde bölünmesine dayanan, siyasi bir sistem uygulanıyor. Yetkileri sınırlı olan Cumhurbaşkanı Irak Kürt toplumundan geliyor. Başbakan Arap Şii, Meclis Başkanı ise Arap Sünni toplumunu temsil ediyorlar. Irak’ta yetkiler Başbakanın elinde toplanmış vaziyette.
Şimdiki Başbakan Abdül Mehdi’nin Meclis’teki Şii Partileriyle ilişkileri geçmişe gidiyor. Geçmişte Irak Cumhurbaşkanı Yardımcılığı, Maliye ve Petrol Bakanlıkları yapmış. Ancak, geçen sene yapılan genel seçimlerden önce adı Irak’ta ön plana çıkmış bir politikacı değil. Seçimler sırasında da ne Vaşington ne de Tahran’ın Irak Başbakanı olarak görmek istediği bir isim olarak ön plana çıkmamış.
Seçimlerden önce ABD’nin Irak’ta Haydar Abadi’nin Başbakanlığının devamını, buna karşılık İran’ın eski Başbakan Maliki’nin tekrar göreve gelmesini istediği biliniyordu. Ancak, seçim sonuçlarının tam olarak ne ABD’yi ne de İran’ı tatmin etmediği anlaşılıyor. 2017 seçiminden sonra Irak Meclisi’nde oluşan dengeler sonucu hem ABD hem de İran’a yakın olarak bilinen Bahram Salih’in Cumhurbaşkanlığına, Abdül Mehdi’nin ise Başbakanlığa seçilmesi ABD ile İran arasında Bağdat üzerinde yaşanan nüfuz mücadelesinin bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Irak’taki siyasi yapının ABD ile İran arasında hızla tırmanan mücadele ve bunun Irak üzerindeki yansımalarından sıkıntılı olduğu görülüyor.
ABD (ve İsrail) için İran’ın Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a ulaşması; Bağdat, Şam ve Beyrut üzerinde nüfuz oluşturması, Şam rejimine ve (Lübnan’da) Hizbullah’a silah yollaması ve lojistik destek sağlaması kabul edilemeyecek bir durum. ABD’nin Suriye-Irak sınırını kontrol etmesini İran’dan Suriye ve Lübnan’a ulaşan kara bağlantısını kesmeyi amaçladığına inananlar oldukça çok. İran’dan (Irak, Suriye ve Lübnan üzerinden) Akdeniz’e uzanan bu bölgeye “Şii Hilali” adını takanlar ve İran’ın bu bölgeyi kontrol etmek için her şeyi yaptığına inananlar var.
Sünni Arapların kontrolündeki Irak’ın geçmişte İran’ın Orta Doğu’daki etkinliğini arttırma gayretleri önünde ciddi bir “engel” oluşturduğu, Irak ile İran arasında
1970’lı yıllarda ciddi bir gerginliğin yaşandığı, iki ülkenin 1980-1988 yılları arasında çok yıkıcı bir savaş yaşadıkları gayet iyi hatırlanıyor. İran’ın bölgede etkinliğini arttırma gayretlerinin 1979 yılında ülkede Ayetullah Humeyni’yi iktidara getiren halk ayaklanmasından ve İran’da teokratik bir rejim kurulmasından sonra ortaya çıkmadığı, İran’ın Şah döneminde Pers İmparatorluğu hayaline olan aşırı “düşkünlüğü” de biliniyor.
Irak’taki bütün dengeleri değiştiren ise ABD’nin Irak’a 1991 ve 2003 yılında yaptığı iki müdahale. Özellikle ABD’nin 2003 yılında Irak’ı (bugün gerçek olmadığı bilinen gerekçelerle) işgal etmesinin büyük bir hata olduğunu kabul etmeyen hemen hiç kimse yok gibi. Totaliter Saddam Hüseyin diktatörlüğünün (ABD müdahalesi olmasa da) sonuçta kendiliğinden çökeceğine ve Irak’ta dengelerin yenilen kurulacağına inanlar da oldukça çok. ABD’nin 2003 Irak işgalinin ve Irak’taki dengeleri tamamen değiştirmesinin Orta Doğu’da sonuçları bugün de izlenen ciddi olumsuz gelişmelere yol açtığı artık tamamen ortada.
İktidara geldiğinden bu yana Trump Yönetimi’nin İran’ı Vaşington’un Orta Doğu politikasının merkezine yerleştirdiği izleniyor. Trump Yönetimi döneminde adım adım tırmanan ABD-İran gerginliğinin bugün Orta Doğu’yu yeni bir savaşın eşiğine getirdiği açık. Hem Vaşington hem de Tahran askeri bir çatışma istemediklerini ifade etseler de (birbirlerine karşı) attıkları adımların bölgeyi gerdiği ve askeri bir çatışma ihtimalini büyük ölçüde arttırdığı izleniyor.
ABD’nin Irak’ı işgalinin büyük bir hata olduğunu, ABD’nin milyarlarca dolar harcamasına rağmen karşılığında bir şey elde edemediğini savunan Başkan Trump’ın ABD’yı Orta Doğu’da yeni bir savaşa sürüklemek istemediğine, ancak seçtiği Milli Güvenlik Baş Danışmanı John Bolton’un farklı düşündüğüne inanlar var. İsrail, Suudi Arabistan ve BAE’deki mevcut yönetimlerin ABD-İran savaşını istedikleri, ABD’yi İran’a karşı askeri bir müdahaleye yönlendirmeye çalıştıkları anlaşılıyor. Bağdat ise ABD ile İran arasında “sıkışmış” ve bu durumdan çok olumsuz bir şekilde etkilenmiş görülüyor.
Paylaş