Paylaş
ABD’de Demokrat Parti’nin Başkan adayını belirlemek için gerçekleştirdiği önseçim süreci 3 Şubat tarihinde başlamıştı. Parti şimdiye kadar 18 eyalette ön seçimleri tamamladı. Özellikle “Süper Salı” adı verilen ve 14 eyalette ön seçimlerin yapıldığı 3 Mart tarihi önemliydi. Beklendiği gibi 3 Marttan sonra “başarısız” Başkan aday adayları bir bir “yarıştan” çekildiklerini açıkladılar.
Yarıştan çekilen Demokrat Parti Başkan aday adayları arasında Pete Buttigieg ve Amy Kloburg, Micheal Bloomberg ile Elizabeth Warren de bulunuyor. Böylece mevcut durumda Demokrat Parti’de Başkan adaylığını kazanma “ümidi” olan 2 aday kalmış oluyor. Özellikle milyarder iş adamı (eski New York Belediye Başkanı) Bloomberg’in seçim sürecinden çekilmesinin ABD’de seçimlerin para ile “satın alınmasının” ne kadar zor olduğuna işaret edenler bulunuyor. Bloomberg’ın seçim sürecine “geç” girdiğine işaret ederek, “başarısızlığını” buna bağlayanlar da bulunuyor.
Yarışta kalanlar ise (Obama döneminde) Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan eski senatör Joe Biden ve halen senatörlük görevini sürdüren Bernie Sanders. Senatör Sanders’in adını 2016 seçimlerinde (Hillary Clinton’a karşı) Demokrat Parti Başkan adaylığı yarışında olmasından da hatırlıyoruz.
Başkan aday adaylığı yarışında çekilenlerin yarışta kalanlardan kimi “onaylayacakları”, kime destek verecekleri önemli görülüyor. Buttigieg ve Kloburg şimdiden Joe Biden’ı desteklediklerini açıkladılar. Senatör Elizabeth Warren, iki adaydan hangisini (Biden’ı mı Sanders’ı mı) destekleyeceği ise daha açıklamadı. Warren’in (“ilerici” görüş ve eğilimlerine yakın olduğu bilinen) Sanders’ı destekleyebileceği, bu desteğin Sanders için “önemli” olabileceği de konuşuluyor.
Demokrat Parti’nin 50 eyalette gerçekleştireceği ön seçim sürecini Haziran ayına kadar tamamlaması bekleniyor. Demokrat Parti başkan adayının “resmen” ilan edileceği Parti Kongresi ise 13-16 Temmuz tarihlerinde Wisconsin eyaletinde Milwaukee kentinde yapılacak. Ancak Demokrat Partinin başkan adayını öğrenmek için Temmuz ayına kadar beklememize gerek olmayacağı anlaşılıyor.
Mart veya en geç Nisan ayları içinde yapılacak ön seçimlerde Joe Biden veya Bernie Sanders’ten birinin öne çıkması ve Demokrat Parti adayının kim olacağının daha açık bir şekilde görülebileceği ifade ediliyor. Bu iki ay içinde ön seçimini tamamlayacak eyaletler arasında (nüfusu kalabalık) Florida ve New York’un da bulunması bu görüşe kuvvet kazandırıyor.
Cumhuriyetçi Parti tarafında Başkan adayının Donald Trump olacağı ise kesin. Amerikan sisteminde mevcut Başkan ikinci dönem için seçime gitmek isterse Partisinin adaylığını almasına kesin gözüyle bakılıyor. Böyle bir gelenek yerleşmiş durumda. ABD’de iki parti sistemi işliyor ve Başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi Parti ile Demokrat Parti adayları yarışıyor. Şartları yerine getirmeleri halinde başka adayların da seçime katılmaları tabii ki mümkün ama seçimi kazanmaları imkanı yok gibi.
Şimdiki Başkan Trump’ın 3 Kasım Başkanlık seçiminde partisinin (Cumhuriyetçi Parti) adayı olacağı kesin ama Parti Kongresi yine yapılacak. Cumhuriyetçi Parti Kongresinin 24-27 Ağustos tarihinde Kuzey Karolina eyaletinin Charlotte şehrinde yapılması planlanıyor. O tarihten sonra 3 Kasım Başkanlık seçiminin daha da “kızışması”, Dünya kamuoyunun dikkatlerinin ABD Başkanlık seçimine odaklanması bekleniyor.
Seçim takvimine göre Trump’la Demokrat Partinin başkan adaylığını kazanacak kişinin (ya Biden ya Sanders) 3 münazara yapması planlanıyor. ABD’deki bütün büyük televizyon şebekeleri tarafından canlı yayınlanacak ve büyük bir seyirci kitlesine ulaşacak 3 Başkanlık Münazarası 29 Eylül, 15 ve 22 Ekim tarihlerinde yapılacak. Bu münazaraların özellikle “kararsız” seçmen üzerinde etkili olduğu ve seçimin sonucu üzerinde rol oynadığı biliniyor. Seçim takvimine göre 2 partinin Başkan Yardımcıları adayları arasında da 7 Ekim tarihinde bir münazaranın yapılması bekleniyor.
Cumhuriyetçi Parti Başkan adayı Trump’ın karşısına Demokrat Partinin kimi aday olarak çıkartacağı önem taşıyor. Demokrat Partinin iki aday adayı arasında Joe Biden görüşleri itibariyle daha merkezde olarak tanınıyor. Obama’nın Başkanlık döneminde 8 yıl Başkan Yardımcılığı görevinde bulunduğu için de uluslararası alanda daha fazla tanınıyor.
Demokrat Partinin diğer Başkan aday adayı Bernie Sanders’in ise ilginç bir kişiliği var. Birçok konudaki görüşlerinin oldukça “solda” olduğu izleniyor. Bu durum zaman zaman (halen Vermont eyaleti senatörü olan) Sanders’e “sosyalist” hatta “komünist” lakaplarını bile “kazandırıyor”. ABD Başkanlık seçimlerini yakından izleyenler arasında, Sanders’in Demokrat Parti Başkanlık adayı olması halinde, ABD Başkanlık seçimlerinin daha “ilginç” hale gelebileceği, Trump-Sanders çekişmesinin Dünya’nın ilgisinin daha fazla 3 Kasım seçimine toplanabileceğini düşünenlerin sayısı oldukça fazla.
Mevcut durumda Biden’ın, (kazandığı delege sayısı bakımından) biraz daha önde olmasına rağmen, Demokrat Partinin Başkan adaylığını kazanması kesin değil. Mart’ta (ve hatta Nisan ayında) Biden ile Sanders arasında çok yoğun bir rekabet ve mücadele olması bekleniyor. Biden şimdiye kadar ön seçim yapan eyaletlerde sayı bakımından önde gitmesine rağmen, Sanders’in Kaliforniya gibi büyük bir eyalette ön seçimi kazanması Demokrat parti içindeki mücadelenin “çetin” olacağının bir işareti.
Sanders’in “görüşleri” kadar “kişiliği” de ilgi topluyor. Demokrat partide birçok kişi çok çabuk kızabilen kişiliğiyle Sanders’in, Trump karşısında, Demokrat Partiyi ve Trump karşıtı ABD kamuoyunu “harekete” geçirip geçiremeyeceği konusunda “şüphe” izhar ediyor. Uzun bir senatörlük ve başkan yardımcılığı görev süresi olan Joe Biden’ın da birçok “yetersiz” yanı (handikapı) bulunduğuna ve Demokrat Partiyi ve seçmendeki Trump karşıtı kitleleri birleştirmede sorunlarla karşılaşabileceğine işaret ediliyor.
Bu durum 3 Kasım 2020 seçimlerinde Trump’ın ikinci bir 4 yıllık dönem için daha Başkan seçilme sansını arttırıyor. 2016 seçimlerinde Trump’ı “küçümseyenler” ve ilk önce Cumhuriyetçi Parti Başkan adaylığını, daha sonra da (Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’u yenerek) ABD Başkanlığını kazanamayacağını ileri sürenler bu kez daha dikkatli davranıyor.
Şu anda 3 Kasım seçim yarışı içinde bulunan 3 ismin de 70 yaşının üzerinde olması ilginç bir durum olarak görülüyor. Trump 73, Biden 77, Sanders ise 78 yaşında. Bu durumun ABD’nin yaşlanan seçmen profilini mi yansıttığı kaçınılmaz olarak akla geliyor. ABD’de ileri yaş grubunda yer alan kişilerin seçimlere katılma ve oy verme oranının yüksek olduğu da işaret edilen diğer bir husus.
3 Kasım ABD Başkanlık seçiminin bütün yönleriyle ilginç geçeceği açık. Birçok ülkenin ikinci 4 yıllık bir dönem (2024 seçimine kadar) Trump yönetimi ile karşı karşıya kalma ihtimalinden memnun olmadığı zaten biliniyor. 4 yıl daha sürecek bir Trump Yönetiminin dış politikası Dünya’yı yakından ilgilendiriyor. O bakımdan bu yılın sonundan itibaren ABD’yi hangi Başkanın yöneteceği, Vaşington’da kimin iktidarda bulunacağı Dünya ve diğer ülkeler için önemli ve uluslararası toplum 3 Kasım ABD Başkanlık ve Kongre seçimlerini çok yakından izliyor.
Geçen hafta seçim gerçekleştiren bir ülke de İsrail idi. 2 Mart İsrail Parlamento (Knesset) seçiminin sonuçları henüz “resmen” açıklanmış değil. Ancak ortaya çıkan durum İsrail seçmeninin daha da sağa kaydığını, bu durumun İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya yaradığını, önümüzdeki dönemde İsrail’in işgali altında tuttuğu Filistin topraklarındaki genişlemeci şiddet politikalarının hız kazanabileceğini gösteriyor.
Ancak, her ne kadar İsrail Parlamentosu Knesset’te Likud Partisi birinci parti durumuna geldiyse ve sağ blok gücünü arttırdıysa da Netanyahu’nun hükümet kurmasının çok güç olacağına, İsrail’deki siyasi krizin bir sene içinde yapılan üçüncü seçime rağmen devam ettiğine işaret ediliyor. Knesset’te bölünmüşlük devam ediyor ve hükümet kurulması için şartlar değişmiş değil.
2 Mart seçiminde Knesset’e, 3,3’lük seçim barajını aşarak, 8 Partinin girdiği anlaşılıyor. Knesset’te merkez sağ kanadı oluşturan 4 partinin, Likud (36), Şas (9), Birleşik Tevrat Yahudiliği (7) ve Yamina (7) olmak üzere toplam 58 milletvekili var. 120 sandalyeli Knesset’te hükümet kurmak için en az 61 milletvekilinin desteğine ihtiyaç duyuluyor. Yani Netanyahu’nun başbakanlığını destekleyen 4 partinin Knesset’te hükümet kurmak için 3 sandalyesi eksik.
Mavi Beyaz (33), İşçi-Meretz (7) Partilerinden oluşan merkez sol blok ise 40 milletvekiline sahip. Buna İsrailli Arap partilerin oluşturduğu Ortak Liste’yi (15) de katarsak sayı 55’e çıkıyor. Yani, Ortak Liste dışardan desteklese bile, Mavi Beyaz Partisi lideri Benny Gantz’ın hükümet kurması için 6 milletvekilinin daha desteğine ihtiyaç duyuluyor.
Bu durum 2 Mart seçimlerinde 7 sandalye ile meclise giren İsrail Evimiz Partisini, aynen eskiden olduğu gibi, hükümet kurmada “anahtar” durumuna getiriyor. İsrail Evimiz Partisinin desteğiyle, en azından kağıt üzerinde, hem Netanyahu hem de Gantz’ın başbakanlığında bir koalisyon hükümeti kurulması imkan dahilinde görünüyor.
Sorun (aşırı milliyetçi) İsrail Evimiz Partisinin Netanyahu başbakanlığındaki bir hükümete dinci partilerle arasındaki askerlik kanunu ihtilafı yüzünden girmeyi kabul etmemesi. İsrail Evimiz Partisi bütün Yahudilerin zorunlu (2 yıl 8 ay) askerlik yapmasını savunurken iki dinci parti (Şaş ve Birleşik Tevrat Yahudiliği) din okulu öğrencilerine sağlanan askerlik muafiyetinin devam etmesini istiyor. Esasen İsrail’i seçimden seçime taşıyan siyasi meselelerin başında da bu anlaşmazlığın bulunduğu biliniyor.
İsrail Evimiz Partisi Başkanı Avigdor Levi ile Başbakan Netanyahu’nun arasının çok da iyi olmadığı, geçmişte aynı koalisyon hükümetleri içinde birlikte çalışan iki İsrailli siyasetçinin birbirlerinden pek “hoşlanmadıkları” da biliniyor. İsrail Evimizin, Benny Gantz başbakanlığında bir koalisyon hükümetinde yer almasının önündeki engel ise böyle bir hükümetin Knesset’te güvenoyu alabilmesi için “Arap” Ortak Listesinin, dışardan da olsa, desteğine ihtiyaç duyması.
Tabii, daha önce de olduğu gibi, Knesset’teki iki büyük parti olan Likud ile Mavi Beyaz’ın büyük bir merkez koalisyon hükümeti oluşturması da mümkün. İki partinin Knesset’teki sandalye sayısı 69 yapıyor ve güçlü bir hükümet kurmaya yeterli. Burada ise sorun Başbakan Netanyahu’nun dönüşümlü Başbakanlık istemesinden çıkıyor. Mavi Beyaz Partis,i hakkında yolsuzluk soruşturmaları bulunan ve Mart ayı ortasında dava açılacak olan Netanyahu Başbakanlığında bir hükümette yer almak istemiyor.
Görünen tablo 2 Mart seçiminin, İsrail’de geçen sene Nisan ve Eylül aylarında yapılan 2 seçimlerden sonra ortaya çıkan durumu (sağa kaymaya karşın) pek de değiştirmediğine işaret ediyor. 2 Mart seçimlerinden sonra Başbakan Netanyahu ve Likud partisinin yaptığı bütün “zafer” kutlamalarına rağmen merkez sağ bir hükümet kurulması için Knesset’te hala yeterli destek yok. Bu durum İsrail’de, 3 milletvekilinden oluşan bu “açığın” diğer partilerden milletvekili “transfer” edilmesi ile kapatılabileceği konuşmalarına bile yol açıyor.
Mart ayında hakkındaki yolsuzluk davasının başlamasıyla Netanyahu “görevde bulunduğu sırada hakkında dava açılan” ilk İsrail Başbakanı olma sıfatını da kazanacak. Bu durumun İsrail iç siyasetini daha da karmaşık hale getirdiği muhakkak. Ortak Listenin “başarısına” ve 15 milletvekili çıkartmasına rağmen, önümüzdeki dönemin İsrailli (İsrail vatandaşı) ve İsrail işgali altındaki Filistin topraklarında yaşayan Araplar için daha da zor geçeceğine, iç siyasette “sıkışan” İsrailli politikacıların Filistin aleyhtarı, görüşmeler yoluyla çözümden uzaklaşan toprak genişletme ve ilhak politikalarına hız vereceklerini düşünenlerin sayısı da artmış durumda.
Paylaş