İki önemli ziyaret 

Geçen hafta Arap Orta Doğusundan Ankara’ya iki önemli ziyaret gerçekleşti. Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde ciddi sorunlar, olumsuz tırmanmalar yaşandığı bir sırada Katar Emiri Hamad Bin Halife Al Sani geçen hafta Salı, Irak Başbakanı Haydar El-İbadi ise Pazartesi günü Ankara’da idi.  Ankara için, farklı nedenlerle de olsa,  bu iki Orta Doğu ülkeyle ilişkilerin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Haberin Devamı

Katar Emirinin Ankara’da yaptığı temaslardan sonra Katar’ın Türkiye’de 15 milyar dolarlık daha yatırım yapacağının açıklanması, bu ülkenin Türk ekonomisine önemli bir desteği olarak basında geniş bir şekilde yer aldı. Türkiye-Katar ekonomik ilişkileri esasen son dönemlerde büyük ölçüde artmıştır. Katar’ın Türkiye’deki mevcut yatırımlarının 18 milyar doları geçtiği, Katar’ın Türkiye’deki yedinci en büyük yatırımcı ülke haline geldiği bildirilmektedir.

Katar’la Türkiye arasındaki dış ticaret de artış eğilimindedir. Katar’la Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn arasında geçen sene başlayan kriz sırasında Türkiye’nin Katar’ı desteklediği, Katar’ın Türkiye’den büyük ölçüde gıda maddeleri ithalatını başlattığı hatırlardadır.

Türkiye-Katar ilişkileri sadece ekonomik alanda büyümemektedir. İki ülke Suriye gibi bölgesel sorunlara benzer tutumlarla yaklaşmakta, Türkiye Katar’da önemli bir askeri üs bulundurmaktadır. Türk askeri üssünün büyümekte olduğu, yakında deniz unsurlarıyla destekleneceği yönündeki haberler basında sıklıkla yer almaktadır. Bu üssün Katar’ın diğer 3 Körfez Arap ülkesiyle sorunlarının bir krize dönüştüğü dönemde, Katar’da bir “saray darbesi” yapılmasının önlenmesinde önemli bir rol oynadığı da basında bildirilmiştir.

Haberin Devamı

Katar nüfusu (ülkedeki yabancılarla birlikte) 2,5 milyon civarında olan ufak bir Körfez ülkesidir. Ancak Katar Dünya’daki en büyük doğal gaz üreticileri arasında yer almakta, Dünya’nın en zengin doğal gaz rezervleri bu ülkede bulunmaktadır. Doğal gaz üretimi ve ihracatıyla Dünya’nın en zengin ülkeleri arasına giren Katar’ın bugün Dünya’daki yatırımlarının 350 milyar dolara yükseldiği belirtilmektedir. Doğal gaz üretiminden doğan zenginliği Katar’a uluslararası ilişkilerde de, boyutlarının çok ötesinde, bir rol oynama imkanı tanımakta, bölgesel sorunlarda Katar’ın etkisi ve rolü giderek artmaktadır.

Katar 2017 yılında Körfez’deki Arap komşularıyla ilişkilerinde önemli sorunlar yaşamıştır. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Cumhuriyeti, Bahreyn ve Mısır 2017 yılı Haziran ayında Katar’la tüm diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesmişler, Katar’a karşı kara, deniz ve havadan tam bir abluka başlatmışlardır. Bu dört ülke Katar’ı “uluslararası terörizmi” desteklemekle suçlamışlar, Katar’dan  “terörist gruplara” verdiği desteği durdurmasını, İran’la diplomatik ilişkilerini kesmesini, Türkiye ile sürdürdüğü askeri işbirliğine son vermesini ve El Cezira televizyonunun yayınlarına son vermesini de kapsayan (ültimatom niteliğinde) taleplerde bulunmuşlardır.

Haberin Devamı

Katar, Suudi Arabistan ve müttefiklerinin suçlama ve taleplerinin hepsini reddetmiş, uygulanan hava ambargosunu da ülkeyi Körfez ve İran üzerinden Dünya’ya bağlayan hava koridorlarını kullanarak kırmıştır. Suudi Arabistan’ın tüm ticari ilişkileri kesmesi ve kara sınırını kapatması sebebiyle başlayan gıda sıkıntısı da İran ve Türkiye’den yapılan ithalatla atlatılmıştır.

Katar ile Suudi Arabistan ve müttefikleri arasında yaşanan kriz aradan geçen bir buçuk yıla yakın süreden beri sürmekte ve Riyad’ın (müttefikleriyle birlikte) Doha üzerinde uygulamaya çalıştığı baskı hala devam etmektedir. Suudi Arabistan’ın, Orta Doğu bölgesi çok zor bir dönemden geçerken, Katar’la böyle bir krizi niye çıkarttığı üzerinde çok durulan bir husus olmuştur. Suudi Arabistan-Katar krizinin Başkan Trump’ın Riyad’a yaptığı resmi ziyaretten hemen sonra patlaması, krizde “Amerikan parmağının” aranmasına neden olmuş, ilk başta Katar’ı suçlayan Vaşington daha sonra krizi sonlandırmayı ister bir tutum içine girmiştir. ABD’nin Katar’da çok önemli bir askeri hava üssü bulunmaktadır. Kriz halen sürmekte, Vaşington hem Suudi Arabistan ve (Körfez’deki) müttefiklerine hem de Katar’a büyük meblağlarda silah satışı yapmaya devam etmektedir.

Haberin Devamı

Suudi Arabistan (ve müttefikleri) ile Katar arasındaki krizin Körfez İşbirliği Konseyini (KİK) zayıflattığına şüphe yoktur. KİK Körfez Arap ülkeleri arasında siyasi ve ekonomik işbirliğini arttırmak amacıyla, (bir ölçüde) İran’ın Körfez bölgesindeki ağırlığını dengelemek için kurulmuş bir örgüttür. KİK üyesi 6 ülkeden 3’ü (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn) Katar’a karşı tam bir cephe alırken, diğer iki ülke (Kuveyt ve Oman) daha tarafsız bir tutum içine girmişlerdir.

Kuveyt başlangıçta Katar krizini sonlandırabilmek için (bir nevi) arabuluculuk rolü üstlenmiş, ancak Suudi Arabistan-Katar ilişkilerini düzeltmede başarılı olamamıştır. Esasen Katar krizini, Suudi Arabistan’ın (genç veliaht prens Muhammed Salman yönetiminde) uygulamaya koyduğu diğer politikalardan ve bölgede tırmanarak yayılan Suudi Arabistan-İran rekabet ve çatışmasından ayrı değerlendirmek zordur. Katar krizinde Birleşik Arap Emirliklerinin de (belki Suudi Arabistan’dan bile daha ötede) ön planda bir rol oynadığını söylemek mümkündür.

Haberin Devamı

Bugün Türkiye ile Katar arasındaki yakın ilişkilerin en üst düzeyde kurulan diyalogla sürdürüldüğü görülmektedir. İki ülke arasında üst düzey ziyaret ve temaslar sıklıkla yapılmaktadır. Katar Emiri Hamad Al Sani Türkiye’yi düzenli aralarla ziyaret etmektedir. Katar Emirinin son ziyaretinin basın ve kamuoyumuzda büyük ilgi toplamasının ve yankı yapmasının önemli sebebi (Türkiye-ABD ilişkilerinin geçtiği zor bir dönemde) Türkiye’ye ve Türk ekonomisine verdiği açık destektir.

Orta Doğu’dan Ankara’ya diğer önemli bir ziyaret de Irak’tan gelmiştir. Irak Başbakanı Haydar İbadi geçen hafta başında Ankara’yı ziyaret etmiş, Ankara’dan da İran’a geçmiştir. Irak Türkiye’nin komşusu olan Ankara için önemli bir ülkedir. Türkiye-Irak ilişkileri çok yönlüdür. Irak’ın Ankara için sınır güvenliği ve ekonomik işbirliği bakımından önemi büyüktür ve daha da büyümektedir.

Haberin Devamı

Çok zengin petrol ve doğal gaz rezervleri olan Irak uzun bir süreden beri zor şartlardan geçmektedir. Saddam Hüseyin döneminde çok kötü yönetilen Irak, tabii zenginliklerini kalkınma yönünde kullanılacağına, ülke bir dış maceradan diğerine sürüklenmiş, büyük mali kaynaklar Irak için felaket getiren bu dış serüvenlerde ziyan edilmiştir. Irak’ın 2003 yılında ABD tarafından işgalinden sonra ülkedeki tüm dengeler alt üst edilmiş, Irak bugüne kadar devam eden bir iç savaşın içine sürüklenmiştir.

Daha önceki yazılarımda ele aldığım gibi 12 Mayıs’ta yapılan Meclis seçimi de Irak’a henüz istikrar getirmemiştir. Seçime Irak Şii, Sünni, Kürt ve Türkmen kesimleri bölünmüş bir şekilde girmiş, seçim sonucu da bu durumu Irak Meclisine yansıtmıştır. Irak’ta hükümet kurma çalışmaları hala devam etmektedir. İbadi’nin Zafer İttifakı partisi seçimlerden ancak 3üncü büyük parti olarak çıkabilmiştir. Buna rağmen İbadi’nin Başbakanlık görevine devam etmek istediği ve bir koalisyon hükümeti kurmaya gayret gösterdiği, koalisyon kurma çalışmalarının hızlandırıldığı izlenmektedir.

Irak’ın Şii nüfusun yoğun olarak yaşadığı güney bölgelerinde son dönemde meydana gelen ve zaman zaman halk ayaklanmasına dönüşen gösteriler, ülkenin batı ve kuzeyinde yer alan Sünni nüfusun bulunduğu bölgelerinin iç savaşta büyük ölçüde yıkılmış olması Irak’ın işinin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. İç savaş aralarında Musul, Ramadi, Felluje, Hit, Tikrit gibi şehirlerin de bulunduğu ülkenin Sünni bölgelerinde büyük bir yıkıma sebep olmuştur. Irak’ın bu bölgelerinin yeniden inşasının 100 milyar ABD doları gibi büyük bir fon gerektirdiğine işaret edilmektedir.

Irak’ın Basra şehrinde başlayan ve Necef dahil ülkenin bütün güney bölgelerine yayılan ve çok kişinin hayatını kaybettiği sokak gösterilerinin sebebi başta su ve elektrik kesintileri olmak üzere, ülkede yaygın olan işsizlik, rüşvet ve yolsuzluklardır. Irak’ta halen sayısı 10 bine yaklaşan ABD askeri gücü bulunmaktadır. ABD’nin 2003 işgalinden bu yana (ironik bir şekilde) İran’ın Irak üzerindeki etkisi büyük ölçülerde artmıştır. Bugün ciddi ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya bulunan, iç savaş ve bölünme tehlikesini henüz atlatamamış olan Irak’ta yoğun bir ABD-İran rekabeti ve nüfuz çatışması da yaşanmaktadır.

Irak Başbakanının Ankara ziyareti sırasında Türkiye’nin Dicle Nehri üzerinden Irak’a daha fazla su vermesi, iki ülke arasında elektrik sistemlerinin birleştirilmesi çalışmalarının biran önce tamamlanması, iki ülke arasında (Ovacıkta) yeni bir sınır kapısı açılması çalışmalarının hızlanması gibi konuları masaya getirdiği anlaşılmaktadır. Türkiye ile ekonomik işbirliği Irak için de giderek daha fazla önem kazanmaktadır.

İç savaş sırasında büyük ölçüde yıkılan (ülkenin 2. büyük şehri) Musul’un yeniden inşası Irak ve Irak’taki mezhepsel ve etnik dengeler açısından önemlidir.  Coğrafi yakınlığı sebebiyle Türkiye’nin Musul’un yeniden inşasına katılması ve katkıda bulunması da önem kazanmıştır. Türkiye’nin iç savaşın şiddetlenmesi sırasında kapatılan Musul ve Basra Başkonsolosluklarını yeniden faaliyete geçirme kararı alması Türkiye’nin Irak’la ilişkilere verdiği önemin bir göstergesidir.

Türkiye’nin de İbadi ile Ankara’da yapılan görüşmelerde Irak’taki PKK varlığını ağırlıklı olarak gündeme getirdiği, Irak merkezi hükümetinden de PKK ile mücadele konusunda daha aktif olmasını istediği ortadadır. İbadi’nin Ankara ziyaretinden bir gün sonra Türkiye Kuzey Irak’ta Sincar bölgesinde PKK’nin üst düzey olduğu belirtilen elebaşlarından birine karşı havadan başarılı bir “nokta operasyonu” gerçekleştirmiştir. Türkiye (yine Kuzey Irak’taki) Hakurk bölgesinde kısa bir süre önce yaygın bir kara operasyonu gerçekleştirmiş, Türk silahlı kuvvetlerinin Türk-Irak sınırının bu kadar güneyine inmesi, sınırdan 100 kilometre kadar güneyde yer alan Kandil Dağı’na yapılacak geniş kapsamlı bir kara operasyonunun hazırlığı olarak algılanmıştır.

Katar ve Irak’la ilişkilerdeki gelişmeler Orta Doğu’nun Türkiye için önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’yla ilişkiler Türk dış politikasındaki öncelikli yerini uzun müddet koruyacak gibidir. Bu yazımı bitirmeden önce siz bütün değerli okuyucularımın Kurban Bayramı’nı en iyi dileklerimle kutlar; mutluluk, sağlık ve başarılar dilerim.            

 

Yazarın Tüm Yazıları