Paylaş
Türkiye Batılı müttefiklerinden olumlu bir yanıt alamayınca alternatif satıcı aramak zorunda kaldı. Çin ile bile görüşüldü. Hatta bir ara füzelerin Çin’den alınması söz konusu oldu. Sonuçta Rusya, Ankara’nın istediği şartlardan, S-400 hava savunma sistemini Türkiye’ye satmaya razı oldu. S-400 füzelerinin satış işlemleri tamamlandı. Rusya’nın S-400 füzelerini bu sene içinde Türkiye’ye teslim etmeye başlaması öngörülüyor.
Türkiye’nin S-400 savunma sistemini Rusya’dan alacağını açıklamasından sonra ABD’den itirazlar gelmeye başladı. ABD, Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemini almasını istemediğini ortaya koymaya başladı ve ABD’den bu konuda gelen açıklamalar zaman zaman Vaşington’un bu konu ile başka konular arasında ilişki kurduğunu gösterdi.
Türkiye’nin ABD’den F-35 savaş uçakları alma projesi de var. Türkiye F-35 savaş uçaklarını sadece satın almıyor, bu uçakların yapımına da katılıyor. F-35 savaş uçaklarının bazı parçaları Türkiye’de üretiliyor. Başta TAI (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii) olmak üzere 7 Türk şirketi başından beri F-35 projesi içinde yer alıyor.
Türkiye’nin F-35 savaş uçakları projesine ilgisi 2008 yılında başlamıştır. Türkiye F-35 savaş uçağı üretim projesine katılan ilk 9 ülke arasında yer almaktadır. Bu ülkeler Türkiye dışında ABD, Avusturalya, Kanada, Danimarka, İtalya, Hollanda, İngiltere ve Norveç’tir. Daha sonra İsrail, Japonya ve Kore gibi ülkeler de projeye katılmış ve F-35 savaş uçağı alacaklarını açıklamışlardır.
Türkiye bazı parçalarını ürettiği F-35 savaş uçaklarından 100 adet almayı planlamaktadır. Bu 100 uçağın Türkiye’ye maliyetinin 10 milyar dolar olacağı hesaplanıyor. Türkiye’nin F-35 projesi için şimdiye kadar 1,2 milyar dolar harcadığı bilgisi basında yer alıyor.
ABD Yönetimi’nden F-35 projesi ile Türkiye’nin S-400 satımı alımı arasında bağ kuran açıklamalar gelirken geçen sene ABD Kongresi’nin ABD Savunma Bütçesine bir madde ekleyerek bu bağı açıkça kurduğu ve ABD Savunma Bakanlığından Türkiye-ABD ilişkileri konusunda bir rapor istediği de hatırlanıyor.
Özellikle ABD Kongresi’nden F-35 projesi ile S-400’ler arasında doğrudan bağ kurma girişimleri gelirken Türkiye’nin satın aldığı savaş uçaklarından 2’sinin üretici Lockheed Martin firması tarafından geçen sene Türkiye’ye teslim edildiği de hatırlarda. Bu uçaklar halen ABD’de ve Türk pilotların uçaklarla eğitimleri Arizona eyaletindeki Luke Hava Üssü’nde devam ediyor. Bu iki F-35 savaş uçağının bu sene Kasım ayında Türk pilotlarca Türkiye’ye getirilmesi ve Türk Hava Kuvvetleri’ne katılması bekleniyor. Basın haberlerinde üretici firmanın kısa bir süre içinde 2 F-35 savaş uçağını daha Türkiye’ye teslim edeceğine ve Türk pilotların bu uçaklarla eğitim faaliyetlerinin ABD’de başlayacağına işaret ediyor.
Diğer bütün konularda olduğu gibi F-35 savaş uçakları konusunda da ABD’den farklı açıklamalar, farklı tutumlar gelmeye devam ediyor. Daha geçen hafta başında ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan Türkiye’nin F-35 projesine katkısının devamını desteklediğini, ancak Vaşington’un Türkiye’nin ABD’den Patriot hava savunma sistemi alması gerektiğini ifade etmiş, bu durum Vaşington’un F-35’lerle S-400’ler arsında doğrudan bir bağ kurmayacağı şeklinde yorumlanmıştır.
Ancak bu açıklamadan çok kısa bir süre sonra 4 Amerikalı Senatör ABD Kongre’sine S-400 füzeleri alımından vazgeçmemesi halinde F-35 savaş uçaklarının Türkiye’ye teslim edilmesinin önünü kesen bir kanun teklifi sunmuşlardır. Kanun teklifini Senato’ya getiren 4 Senatörden 2si (James Lankford ve Thom Tillis) Cumhuriyetçi, 2si ise (Jeanne Shaheen ve Chris von Hollen) Demokrat Parti üyeleridir. Cumhuriyetçi Parti Senatörleri Lankford ve Tillis, Oklahoma ve North Carolina; Demokrat Parti Senatörleri Shaheen ve Hollen ise New Hampshire ve Maryland eyaletlerini temsil etmektedirler.
Getirilen teklifin kanunlaşabilmesi için ilk önce Senato tarafından kabul edilmesi, oradan Temsilciler Meclisi’ne geçmesi, Kongre’nin bu kanadı tarafından da kabul edilmesi halinde de Başkan Trump tarafından imzalanması gerekmektedir. Başkan’ın önüne gelen tasarıyı veto yetkisi bulunmaktadır. Bu durumda tasarının kanunlaşabilmesi için Kongre’nin Senato ve Temsilciler Meclisi kanatları tarafından tekrar görüşülerek, bu kez üçte iki çoğunlukla kabul edilmesi zorunluluğu vardır. Başkan Trump ikinci kez üçte iki çoğunlukla geçen teklifi imzalamak ve kanunlaştırmak zorundadır.
Şimdiki halde 4 Senatör tarafından getirilen teklifin bu aşamalardan geçerek kanunlaşma şansının çok yüksek olmadığı düşünülmektedir. Bununla beraber, 1974 yılında ABD Kongresi’nin, o dönemdeki Yönetimin karşı çıkmasına rağmen Türkiye’ye tam bir silah ambargosu getiren teklifi kanunlaştırdığını, hatta Kongre’nin dönemin Başkanı Gerald Ford’un vetosunu geçerek, Başkanı Türkiye’ye silah ambargosu getiren kanunu imzalamaya zorladığını hatırlayanlar, Vaşington’da hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, Kongre’deki Türkiye aleyhtarı lobilerin harekete geçebileceğini, kolaylıkla birleşebileceğini daha iyi kavramaktadır.
Senatör James Lankford kanun teklifini sunarken yaptığı açıklamada Türkiye’nin mühim bir NATO müttefiki olduğuna ve Türkiye ile ABD’nin ortak çıkarları bulunduğuna işaret etmiş, buna rağmen Türkiye’nin S-400 füzeleri almasının ABD tarafından engellenmesi gerektiğini vurgulamıştır. ABD yetkililerinin sıklıkla S-400’lerin Türkiye’de konuşlandırılmasıyla Rusya’nın F-35’lerin yapım “sırlarına” ulaşabileceği endişesini dile getirdikleri izlenmektedir.
Türkiye ise S-400’ler konusundaki tutumunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. S-400 alım projesinin anlaşması yapılmış, parası ödenmeye başlanmış, füzelerin Türkiye’ye teslimine 2019 yılı içinde başlanacağı da açıklanmıştır. Türkiye’nin vardığı bu aşamada S-400 füzeleri alımından vazgeçmesi söz konusu değildir.
Diğer yandan Rus yapısı hava savunma sistemini topraklarına konuşlandıran ilk NATO üyesi ülke de Türkiye değildir. Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından satın alınan S-300 füzeleri, Türkiye’nin Ada’daki askeri dengeleri değiştireceği itirazı üzerine, ABD’nin arabuluculuğuyla varılan mutabakat sonucu, Yunanistan’ın Girit Adasına konuşlandırılmıştır. O dönemde Vaşington’da kimse, Yunanistan’a F-16 savaş uçaklarının satışının durdurulmasını düşünmemiş, bu yönde teklifler ortaya atılmamıştır. Esasen S-300 füzelerinin Kıbrıs yerine Girit’e yerleştirilmesi ABD’nin fikri olup, Kıbrıs’ta yeni bir krizi engellemiştir. Bugün ise S-400 füzelerini kullanarak ABD-Türkiye ilişkilerini daha da germek, Ankara-Vaşington arasında şimdi de bir F-35 krizi çıkartmak isteyenlerin bulunduğu görülmektedir.
Türkiye yeni nesil F-35’lerle elindeki savaş uçağı filosunu yenilemeyi, zaman içinde yaşlanan F-16’ları F-35’lerle değiştirmeyi planlamaktadır. F-35 savaş uçaklarının bir modelinin dikeyine iniş ve kalkış yapabilme özelliğine sahip olduğu bildirilmektedir. Türkiye’nin ilk yarı (mini) uçak gemisinin 2021 yılında hizmete gireceği, Türk-İspanyol işbirliği ile Türkiye’de inşa edilen bu gemide F-35 uçaklarının bu modelinin (ve helikopterlerin) kullanılması halinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok önemli bir operasyonel yeteneğe kavuşacağı basında yer alan haberlerden anlaşılmaktadır. Bu bilgilere göre Türkiye uçak gemisinde 12 F-35 savaş uçağı konuşlandırmayı planlamaktadır.
Türkiye’nin askeri gücünün büyümesinin ve açık denizlerde operasyon düzenleme yeteneği kazanmasının birçok çevreyi rahatsız ettiğini düşünmek mümkündür. Başta Başbakan Netanyahu olmak üzere İsrail’deki bazı çevrelerin Türkiye’nin F-35 savaş uçaklarıyla güçlenmesini istemediği işaret edilen bir husustur. Vaşington’un F-35 projesi kullanılarak Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni gerginliklere ve güven bunalımının büyümesine yol açılmasını şimdiden engellemesi büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede Bakan Vekili Shanahan’ın son ifadeleri bu konuda (Vaşington’da) sağ duyunun hakim olabileceğine işaret etmesi bakımdan önemlidir.
Senatör Lankford’un haklı olduğu bir nokta bulunmaktadır. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler köklüdür ve çok yönlüdür. Türkiye ve ABD sonuçta aynı ittifak içinde müttefik ülkelerdir ve Ankara ile Vaşington’un ilişkilerdeki sorunları (tehdit ve yaptırımlarla değil) diplomasi ve diyalog yoluyla çözmeleri gerekmektedir. Çok yönlü ilişkiler iki ülkenin de lehinedir ve devam etmesi gerekmektedir. Bu da ilişkilerde 1974 ambargosu gibi hataların tekrarlanmamasını zorunlu kılmaktadır.
Bu yönde gelen olumlu bir haber Amerikan-Türk Konseyi’nin (ATC) geçen sene 2 kez ertelenen 37.toplantısının 14-16 Nisan tarihlerinde Vaşington’da yapılacak olmasıdır. ATC toplantısı iki ülke Dışişleri Bakanları’nın konuşmalarıyla açılacaktır. Toplantıya Mevlüt Çavuşoğlu ve Mike Pompeo yanında iki ülkeden 2şer Bakanın daha katılmasının planlandığı bildirilmektedir.
Toplantıya Türkiye’den Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan; ABD’den Hazine Bakanı Steven Terner Mnuchin ve Ticaret Bakanı Wilbur Ross’ın katılmaları beklenmektedir. Toplantıya iki taraftan da çok sayıda işadamının katılacağı anlaşılmaktadır. Trump Yönetimi’nin geçen sene aldığı bazı engelleyici kararlara rağmen Türkiye-ABD ekonomik ilişkileri iyi yönde gelişmektedir. Türkiye-ABD ticaret hacmi 2018 yılında 20 milyar dolar seviyesini geçmiştir.
Bu rakamın 2017 yılında 19,1 milyar ve 2000 yılında 6,7 milyar olduğu dikkate alındığında, ticaret hacmindeki artış dikkat çekici olmaktadır. Türkiye-ABD ticaretinin diğer bir özelliği de dengeli olması, iki ülkenin ihracat ve ithalat rakamlarının birbirlerine yakın olmasıdır. İki ülke ticaret hacminin 2025 yılında 50 milyar dolar seviyesine çıkartılması hedefi vardır.
İki ülke Devlet Başkanları 15 Ocak tarihinde yaptıkları telefon görüşmesinde ortak ticaret hacmi için 75 milyar dolarlık bir hedefi açıklamışlardır. Bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için iki ülke ticareti önüne engeller getirilmemesi, aksine ticaretin teşvik edilmesi ve “kapsamlı adımlar” atılması gerektiği açıktır.
Türkiye ile ABD’nin ortaya çıkan (Suriye ve Filistin politikaları gibi) bazı sorunlara rağmen uluslararası alanda ortak birçok çıkarı bulunmaktadır. Trump Yönetimi ABD çıkarları için geniş bir bölgede İran’ı en önemli “engel” olarak görmektedir. İran’ın yanlış bölgesel müdahaleleri ve Suriye ile Irak’ta artan mevcudiyeti Türkiye’nin de iyi değerlendirmesi gereken bir durumdur. Hem Türkiye hem de ABD, Avrupa Birliği ve Birliği yönlendiren ülkelere karşı tutumlarını yeniden bir değerlendirmeye sokmak gereğini duymaktadır. Türkiye, Afganistan’da diplomasi yoluyla bir çıkış yolu ve çözüm arayan Vaşington’a en fazla yardım edebilecek ülkeler arasında bulunmaktadır.
Avrupa, Karadeniz, Doğu Akdeniz, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Doğu’da gerginlikler ve istikrarsızlıkların arttığı bir dönemde, Vaşington’un Türkiye politikasında çok daha açık olması, Ankara’ya verilen sözlerin ve taahhütlerin yerine getirilmesi, varılan mutabakatların ve (F-35’ler dahil) anlaşmaların uygulanması gerekmektedir. ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde güven bunalımını büyütücü değil, azaltıcı yönde hareket etmesi Ankara kadar (hatta daha fazla) Vaşington’un çıkarına hizmet edecektir.
Bu hafta içinde ABD’de önemli bir tören yapılacak, NATO’nun kuruluşu 70nci yıldönümü için ittifaka üye 29 ülkenin Dışişleri Bakanları Vaşington’da bir araya geleceklerdir. Türkiye 67 yıldır (1952 yılından bu yana) NATO ittifakının üyesidir. Türkiye için NATO üyeliği başından beri ABD (ve genelde Batı) ile ilişkilerin temelini oluşturmuştur ve Türkiye için NATO’nun önemi devam etmektedir. NATO Vaşington toplantısında Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun temsil etmesi beklenmekte; Çavuşoğlu’nun Nisan ayında iki kez Vaşington’da bulunacak olması ve (Yönetim ile Kongre üyeleriyle) yapacağı temaslar Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceği ve F-35’ler konusunun “krize dönüşmeden” çözümü için önem kazanmaktadır.
Paylaş