Avrupa Birliği ve Brexit

Bu hafta sonu Brüksel’de Avrupa Birliği’nin özel zirvesi vardı. Zirvede, AB-Birleşik Krallık “Brexit” Anlaşması konuşuldu. AB üyesi ülke lideri AB ile Birleşik Krallık arasında 1,5 yılı aşkın bir zamandan beri müzakere edilen Anlaşmayı onayladı.

Haberin Devamı

 

Brexit, Birleşik Krallığın (İngiltere) AB’den ayrılması anlamına geliyor. Birleşik Krallık’ta 23 Haziran 2016 günü yapılan referandumdan “ayrılma” kararı çıkmıştı. Referanduma katılma oranı % 71,8 idi ve katılanların % 51,9’u Birleşik Krallığın AB’den ayrılması, % 48,1’ı ise kalması yönünde oy kullandı. Sonucun çok yakın olmasına rağmen referandumu ayrılma yönündeki kampın kazanması üzerine   “boşanma” süreci başlamış oldu.

Bu sürecin ne Birleşik Krallık ne de AB için kolay olduğunu söylemek imkanı yok. Ayrılma süreci Londra’nın (AB’nin temel yasası) Lizbon Anlaşmasının 50. maddesini harekete geçirmesiyle 29 Mart 2017 tarihinde resmen başlamıştı. Bu maddeye göre üye bir ülkenin resmi başvurusu üzerine 2 yıl içinde ayrılma kesinleşmiş oluyor. Bu 2 yıllık dönem içinde ayrılmak isteyen ülke ile AB’nin (ayrılığı) düzenleyen bir anlaşma yapmaları gerekiyor. Teoride 2 yıllık sürenin uzatılması mümkün ama AB üyesi tüm ülkelerin onayı gerektiğinden çok zor bir işlem.

Haberin Devamı

Londra’nın ayrılma başvurusu 2019 yılı Mart ayında Birleşik Krallığın AB üyeliğinin bitmesiyle sonuçlanacak. Anlaşma olmadan olacak bir ayrılık “sert” Brexit olarak isimlendiriliyor. Birleşik Krallık-AB “ayrılık” anlaşmasının bu hafta sonu Brüksel’de onaylanmasına rağmen süreç bitmiş değil. Şimdi Birleşik Krallık-AB “Brexit” Anlaşmasının İngiltere Parlamentosu ve Avrupa Parlamentosu tarafından da onaylanması gerekiyor.

Birleşik Krallık’ta Parlamento onay sürecinin hiç de kolay geçmeyeceği, hatta Başbakan Theresa May’ın Anlaşmayı Parlamentodan geçirememe olasılığının çok yüksek olduğu konuşuluyor. May Hükümeti’nin Parlamentoda çoğunluğu yok. Kuzey İrlanda’dan Parlamentoya giren (ve Brexit Anlaşmasına karşı olduğunu açıklayan) küçük bir parti tarafından destekleniyor. İngiliz Muhafazakar Partisi içinde de Anlaşma ile ilgili geniş görüş ayrılıkları var. Muhalefet zaten Anlaşmayı desteklemeyeceğini açıklamış durumda.

Birleşik Krallık ile ABD arasında 2 yıl süren çok zor müzakerelerden sonra varılan Brexit Anlaşmasının Birleşik Krallık’ta onay sürecinin tamamlanamaması  (Parlamento tarafından onaylanmaması) halinde tam olarak ne olacağını bilen yok. Yeni bir referandum ümit edenler bile var. Brexit Anlaşmasının Parlamento’da onaylanmaması halinde Birleşik Krallığın erken seçime gideceği tahmin ediliyor.

Haberin Devamı

Birleşik Krallığın AB’den ayrılması Lizbon Anlaşmasının 50. maddesinin ilk uygulanması oluyor. Üye bir ülkenin AB’den ayrılmasının başka bir örneği yok. “Ayrılma” konusunda daha önce yaşanan tek örnek ise Danimarka’ya bağlı olan Grönland adasının 1982 yılında tam otonomi kazanmasından sonra AB’den kendi isteğiyle çıkması. Grönland adasında yapılan referandumda ayrılma için kullanılan oyların % 52, kalma için kullanılan oyların % 48 olduğu ve adanın AB bölgesi dışına çıktığı hatırlanıyor.

Ancak Birleşik Krallık çok büyük bir ekonomi ve “Brexit” kaçınılmaz olarak Avrupa’daki ve Dünya’daki dengeleri tamamen değiştirecek. AB yetkililerinin Brexit’i “trajedi” olarak nitelendirmeleri dikkat çekici. Brexit’in gerçekleşmesinden sonra Birleşik Krallık-AB ve Birleşik Krallık-ABD ilişkilerinin alacağı şekil merakla bekleniyor. AB’nin, Avrupa’nın etrafında bulunan üç büyük ülke (Rusya, Birleşik Krallık ve Türkiye) ile ilişkilerini nasıl düzenleyeceği, Birleşik Krallık AB ilişkilerinin Türkiye için bir örnek olup olamayacağı yoğun olarak tartışılan hususlar.

Haberin Devamı

Açıkça görünen husus Birleşik Krallığın AB üyeliğinin zor gerçekleştiği, ancak AB’den ayrılmasının çok daha zor bir süreci ortaya çıkarttığı. Birleşik Krallık 45 yıldır AB üyesi. Şimdi bu üyeliğin sona ermesinin bu dönem içindeki birlikteliği nasıl sona erdirileceği sorusunu ortaya çıkartmış vaziyette. Her şeyden önce şu anda Birleşik Krallık’ta yaşayan 3,2 milyon AB üyesi ülke vatandaşı var. Çok sayıda Birleşik Krallık vatandaşı da diğer AB ülkelerinde yaşıyor ve çalışıyor. Brexit’ten sonra bunların durumunun ne olacağı önem taşıyor.

Birleşik Krallığın AB’ne olan borcu (40 milyar doların üzerinde olduğu belirtiliyor), İrlanda Cumhuriyeti ile (Birleşik Krallığa bağlı) Kuzey İrlanda arasındaki sınırdaki Brexit sonrası uygulamalar, Birleşik Krallık ile AB arasında ticaretin düzenlenmesi halledilmesi gereken sorunlar. Birleşik Krallık ile AB arasındaki “Brexit” Anlaşması bu konulara çözüm getirme iddiasında. Anlaşma ayrıca Birleşik Krallık ile AB arasında (2019 Mart ayından sonra) 21 aylık bir “geçiş dönemi” öngörüyor. Bu      (29 Mart 2019-31 Aralık 2020 arasındaki) geçiş döneminde anlaşmanın uygulanmasının gerçekleştirileceği düşünülüyor.

Haberin Devamı

Bu dönemde Birleşik Krallığın AB dışındaki ülkelerle ticaret anlaşmaları yapması imkanı olacağı, ancak bu anlaşmaların “geçiş döneminin” bitmesinden sonra (31 Aralık 2020 tarihinden sonra) yürürlüğe girebileceği anlaşılıyor. Başbakan Theresa May’ın rakipleri “Brexit” Anlaşmasının “kötü” bir anlaşma olduğunu, Parlamento’da reddedilmesi gerektiğini ileri sürüyorlar.

Brexit Anlaşmasını eleştirenler Anlaşmanın Birleşik Krallığı (uzun bir dönem) AB’ye bağlı kılacağını, ancak 2019 Mart ayından sonra Birleşik Krallığın AB içinde oy hakkı olmayacağını savunuyorlar. Başbakan May ise Parlamentonun Brexit Anlaşmasını reddetmesinin Birleşik Krallığı büyük bir “belirsizlikle” karşı karşıya bırakacağını ifade ediyor. Anlaşmayı savunanlar bunun mümkün olan ve masadaki tek anlaşma olduğunu, Birleşik Krallığın bundan daha iyi bir anlaşma elde etmesi imkanının olmadığını vurguluyorlar.

Haberin Devamı

Brexit’in Birleşik Krallık ile AB üyesi diğer ülkeler arasındaki geçmişten gelen sorunları tekrar gün yüzüne çıkarttığı da izleniyor. Kuzey İrlanda sorunu bunların başında geliyor. Ancak İspanya’nın Cebelitarık çıkışı birçok kişiyi şaşırtmış görülüyor. Cebelitarık sadece 6,8 km2 büyüklüğünde bir toprak parçası ve 18. yüzyılın başından beri Birleşik Krallık ile İspanya arasında sorun. 2002 yılında yapılan referandumda Cebelitarık nüfusunun (sadece 34.571 kişi) Birleşik Krallık’a bağlı kalmayı tercih ettiğini hatırlıyoruz.

2016 Haziran Brexit referandumunda Kuzey İrlanda ve Cebelitarık’ta oyların çoğunluğunun AB’de kalma yönünde olduğu biliniyor. Kuzey İrlanda’da oyların % 55,8’ı kalma, % 44,2’si ayrılma; Cebelitarık’ta ise oyların % 96’sı kalma, % 4’ü ayrılma yönünde kullanılmıştı. Birleşik Krallığı oluşturan diğer üç bölgeden İngiltere ve Galler’de oyların çoğunlukla ayrılma yönünde çıkmasına karşılık, İskoçya’da AB’de kalmayı isteyenlerin % 55,8 oranında, AB’den ayrılmayı isteyenlerin ise % 44,2 oranında olduğu da kayıtlarda. Londra’nın Brexit’ten sonra İskoçya’da da sorunla karşılaşması, İskoçya’nın (Birleşik Krallıktan ayrılmak için) yeni referandum isteklerinin artması beklentisi yüksek.

Öte yandan AB’nin tek baş ağrısı Brexit değil. AB ile İtalya arasındaki ilişkiler de çok gergin. İtalya aşırı sağ ve milliyetçi görüşleriyle bilinen popülist bir hükümet tarafından yönetiliyor. İtalya’nın sığınmacılarla ilgili aşırı görüşleri AB içinde birçok üye ülkeyi rahatsız ediyor. İtalya ile bu ülkeler arasındaki görüş ayrılıkları AB içinde bazen ciddi görüş ayrılıklarına neden oluyor. Sığınmacılar konusunda esasen AB içinde (üye ülkeler arasında) görüş ayrılıkları geniş. İtalya bu konuda Brüksel’e karşı tutumunda çok yalnız da değil. Macaristan ve Polonya gibi ülkelerin sığınmacılar konusundaki tutumu İtalya’dan da sert.

Ancak, Brüksel’i esas rahatsız eden son husus İtalya’nın bütçe ve mali disiplin konusunda aldığı son tutum. İtalya 2019 ülke bütçesindeki devlet harcamalarını Brüksel’in koyduğu kuralların dışına çıkarak arttırmak istiyor. Roma Brüksel’in bütçe disiplini konusundaki uyarılarını dinlemiyor ve bu konuda AB ile çatışmaya hazır görülüyor.   AB içinde yapılan Yunanistan benzetmeleri ve İtalya’nın Yunanistan gibi ekonomik bir krizle karşılaşacağı uyarıları Roma’yı 2019 bütçesinde devlet harcamalarını arttırma konusunda harekete geçmekten vazgeçirmişe de benzemiyor. AB yetkililerine göre İtalya zaten (bırakın AB) Dünya’daki en büyük kamu borcuna sahip ülkeler arasında.

İtalya ile Brüksel arasındaki “bütçe” anlaşmazlığının nasıl çözümleneceği henüz belli değil. Ama üye ülkelerden Brüksel’e yöneltilen şikayetler ve eleştiriler artmış gibi gözüküyor. Üye ülkelerden bazıları Brüksel’i (artan ölçülerde) demokratik davranmamakla, totaliter olmakla ve üye ülkelerin haklarını ve isteklerini dikkate almamakla suçlamaya devam ediyor.

AB’nin Türkiye ile ilişkilerinin de olumlu gittiğini söylemek zor. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek temsilcisi Federica Mogorini ile AB’nin Genişleme ve Komşuluk Politikalarından Sorumlu Komiseri Johannes Hahn geçen hafta (Türkiye ile Yüksek Siyasi Diyalog Toplantısına katılmak amacıyla) Ankara’da idi. Mogarini ve Hahn Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile görüştüler. Toplantı sonucu yapılan ortak basın toplantısı Türkiye ile AB arasındaki görüş ayrılıklarını ve karşılıklı beklentilerin farklılığını da açık şekilde ortaya koydu.

Türkiye’nin görüşmelerde AB’den katılım müzakerelerinin canlandırılmasını ve yeni fasılların açılmasını istediği anlaşılıyor. Mogorini ve Hahn ise basın toplantısında yeni fasılların açılmasının mümkün olmadığını ifade ederek, AB’nin insan hakları ve demokratik gelenekler konusundaki kaygılarını dile getirdiler. Türkiye’de AB’nin insan hakları ve demokrasi konusunu Ankara’ya karşı bir “oyalama taktiği” ve “silah” olarak kullandığını düşünenlerin sayısı ise çoğunlukta.

Ortak basın toplantısında Çavuşoğlu’nun “çifte standartlar” ve “ikiyüzlülükten” bahsetmesine ve AB’nin Türkiye’de giderek “güvenilmeyen bir ortak” olarak görüldüğünü vurgulamasına karşılık, Mogorini’nin “hukukun üstünlüğü” prensibi ile AB’nin “yüksek standartlarından” bahsetmesi dikkat çekiciydi. Ancak Türkiye’de AB’nin bu “yüksek standartlarının” niye sadece Ankara’ya karşı kullanıldığını “merak edenlerin” sayısının giderek arttığını söylemek mümkün. 

Mogorini ve Hahn’ın ortak basın toplantısındaki sözleri uzun zamandır Türkiye ve AB gündeminde ön sıralarda olan Gümrük Birliği’nin güncelleştirilmesi ve yenilenmesi ile Türk vatandaşlarına vize serbestisi konularında bile henüz kayda değer bir ilerleme olmadığına işaret ediyor. Mogorini ve Hahn bu iki konuda daha “yeşil ışık yakmayan ülkeleri ikna etmeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandılar. Bu durum hem Türkiye hem de AB için yarar sağlayacak Gümrük Birliği’nin yenilenmesi konusunda bile, önümüzdeki kısa dönemde, bir ilerleme sağlanmasının ve AB’nin harekete geçmesinin beklenmesinin gerçekçi olmayacağını gösteriyor.

Ankara’daki görüşmelerde terörizmle mücadelede işbirliği ve İran’a uygulanan ABD yaptırımları dahil uluslararası ve bölgesel konuların da masada bulunduğu ve (en azından) Türkiye ile AB arasında İran Nükleer Anlaşmasının devamı ve İran’a uygulanan yaptırımların ters sonuçları konusunda görüş birliği olduğu anlaşılıyor. Ancak ortaya çıkan durum Türkiye-AB ilişkilerinde ciddi bir açılım ve ilerleme beklentilerinde fazla “iyimser” olma imkanı tanımıyor.      

Yazarın Tüm Yazıları