Huysuz İhtiyar

Haberin Devamı

İmdat! Güleç ve keyifli biri var!..

Sabah ekmek getiren kapıcıya bir gülümsedim, elindeki ekmek sepetini yere düşürdü. Yetmiyormuş gibi bir de,

‘‘Günaydın Yusuf, çoluk çocuk nasıllar bakalım?’’ diye sordum, gözleri yuvalarından uğradı.

Bizim sokağı mesken edinmiş iki sokak iti var. Sabaha kadar havladıkları için aramız gayet bozuk. Evden çıktığımı görünce kıçlarındaki tekmenin hatırasıyla yayıldıkları kaldırımdan doğruldular.

‘‘Günaydın benim sümüklü, cici itlerim. Ah, bir de kokmasanız daha cici olacaksınız. Gelin bakayım da, dedeniz sizi biraz sevsin... Geh, muc muc muc!..’’ deyince de sokağın dibindeki arsaya bir koşu kopardılar ve gözden kayboldular.

Beni kazıklamayı zevk ve meslek edinmiş kasap-manav karışımı Zübeyir'e önünden geçerken tatlı bir sesle,

‘‘Pazar ola, hayırlı işler Zübeyir bey!’’ dedim.

‘‘İş var mı ki hayrı olsun!..’’ diye homurdandı.

Taksi durağına doğru yürürken yanımdan geçen hanıma gülümsedim.

‘‘Eteğiniz ve kazağınızın renkleri çok uyumlu. Size de çok yakışmış hanımefendi.’’

‘‘Yaşından utan!..’’

‘‘Yaşımın fazla utanılacak bir yanı yok. Bizim asansör bozulunca dinlenerek bile olsa bu yaşta tam 6 kat merdiveni hálá tırmanabiliyorum hanımefendi. Yalnız, eğilip doğrulurken zorlanıyorum.’’

‘‘Bana laf attın!..’’

‘‘Vallahi o dediğinizden yapmadım. Sadece giysinizin size yakıştığını söyledim. Elbisenizi seçerken çevrenizdeki insanlar beğensinler diye de almadınız mı? Ben de beğendiğimi söyledim işte.’’

‘‘Tanımadığın bir kadına güldün!..’’

‘‘Hoşunuza gidecekse ağlayayım. Hıçkırıklı mı istersiniz, höykürüklü mü?’’

*

Gazeteye giderken bindiğim taksinin şoförü,

‘‘Bu kavanoz dipli dünyanın çilesinden gayrı neyini gördük kü be abicim? Araba kiralık, plaka kiralık, iş dersen varla yok arası... Olsa da trafikten gidemiyorsun ki!..’’ diye dert yanıyordu. Çünkü arabasına binerken gülümseyip

‘‘Günaydın, ne güzel bir gün değil mi? Pastırma yazı gelmiş!..’’ demiştim.

‘‘Trafiğe, kiralık plakaya rağmen yaşam güzeldir. Önemli olan keyfini bozmayacaksın.’’

‘‘Senin keyfin gıcır galiba abi.’’

‘‘Hamd olsun gıcır!..’’ deyip keyifle gülümsedim. Dikiz aynasından şoförün bana öfkeyle bakan gözlerini gördüm. Sonra homurdanıp gaza yüklendi.

*

Sayın Yazı İşleri Müdürüm Fikret Ercan'ı bir bilgisayarın başında kıstırdım. Yüzüne kibar ve üzüntülü bir ifade yerleştirip,

‘‘Kızmakta haklısın abi. Renkler kayınca karikatürün çizgileri karışmış. Hata montajda!..’’ dedi.

‘‘Niye kızayım Fikret'çiğim, yüzlerce gün karikatürler gayet güzel basıldı. Arada sırada olur böyle hatalar... Asıl sen kendini üzme.’’ dedim ve yüzüme amca şefkátiyle bir gülücük oturttum. Fikret'in bakır çalığı esmer teni şaşkınlıktan pembemsi beyaza döndü. Sanki, Merve Kavakçı'yı bikini mayoyla görmüşçesine dehşetle yüzüme baktı. Ama Fikret'i o kadarla da bırakmadım.

‘‘Bu haftaki birinci sayfaların adeta birer sanat eseri. Ben olsam Basın Yayın Yüksek Okulu'nda onları ders diye okuturum. Hele, '72 Bebeğe 72 Memur' ve 'Enkazdan Gelen Şans' manşetli sayfaları ben bile yapamazdım!’’ deyip yürüdüm. Fikret'in halini görmeyi yüreğim kaldıramayacağı için arkama dönüp bakmadım. Hürriyet Pazar'daki sayın müdürüm Sanlı'ya da geçerayak bir gülücük çektim. Sanlı, önce arkasına baktı gülücüğün kendine olduğunu görünce üstüne başına bakınıp komik bir durumu olup olmadığını kontrol etti. Sonunda,

‘‘Hayrola abi ne oldu?’’ diyebildi.

‘‘Yok bir şey... Gülerek yüz kaslarını çalıştırmak, gerdan sarkmasına iyi gelirmiş.’’

*

Hürriyet'te çalışalı beri Mevlam bana sayın müdürler bereketi vardı. İkinci sayfa karikatürlerimin Fikret Ercan, Huysuz İhtiyar'ın Sanlı Ergin, ekonomide Oya'nın köşesine çizdiğim karikatürlerin Vahap Munyar, Sporun Padişahı köşemin ise Nezih Alkış sayın müdürlerim oldular.

‘‘Tepende biraz daha saç olsaydı bu kadar yakışıklı ve çekici olamazdın Vahap... Sen ne kısmetli adamsın, saçının dökülmesi için benim gibi 55 yaşına kadar beklemedin.’’ deyince Vahap telaşlandı.

‘‘Vallahi yok abi.’’ dedi.

‘‘Ne yok?’’

‘‘Beş param yok. Bu ay hesapta olmayan bir sürü masraf çıktı.’’

Güleç yüzümü görünce, borç isteyeceğimi sanmıştı.

*

Sayın Spor Müdürüm Nezih,

‘‘Abi, iyi misin?’’ diye sordu.

‘‘Nasıl olmuşlar?’’

‘‘Ne, nasıl olmuşlar?’’

‘‘Yeni dişlerim canım!..’’

‘‘Haa, gülüp durmanın nedeni bu muydu? Ben de bir terslik var sandımdı.’’

*

Gazetenin barında bir yolluk içip eve dönmeye niyetlenirken Reha acıyan, Kanat endişeli, Oya ana şefkáti dolu bir merhametle bana bakıyorlardı. Saatime baktım, iftar zamanı gelmişti. Güleç ve keyifli adam orucuna daha fazla dayanamazdı. Yan masada oturan Fikret'e alışılmış abus suratımla dönüp baktım.

‘‘Haber bile sayılmayacak vıdı vıdıları manşete çıkarıyorsunuz, manşetlik haberleri tek sütunda yiyorsunuz. Karikatürdeki çizgiler bir daha karışırsa üç gün üst üste seni çizerim haberin ola!..’’ dedim. Sonra da Nezih Alkış'a;

‘‘Benden habersiz yazımdan cümle atarsan Fenerbahçe'nin canına okurum bilmiş ol!..’’ diye homurdandım. Bardaki arkadaşlara da dönüp,

‘‘Ne olacak bu memleketin hali yahu?’’ diye umutsuzca mırıldandım. Çevremdeki herkesin bana bakıp ciğer dolusu geniş bir ‘‘Ohh!..’’ çektiğini fark ettim. Artık hepimizin keyfi yerindeydi.

*

Dönüşte hayatından şikáyet eden taksi şoförüne, her şeyin daha kötüye gideceğini ve bugünleri arayacağımızı bilimsel olarak anlattım. O da bana ikram olsun diye, ciyak ciyak arabesk bir kaset çaldı. Benim kazıkçı kasap-manavın önünden geçerken karşı caddede açılan Gima marketinin onu batıracağını müjdeledim. Apartmana girerken paspasın üzerine yayılmış sokak itlerini,

‘‘Defolun lan pire bankaları!..’’ diye tekmeledim. Kafalarını kaldırıp ciddi ve kızgın Türk vatandaşı suratımı görünce, kıçlarını bile kımıldatmayıp uyumalarına devam ettiler.

Yazarın Tüm Yazıları