Paylaş
Bir temizlikçiyi temizleyeceğim
140 metrekarelik evde kımıldayabileceğim en fazla 40 metrekare boşluk kalmıştı. Çalışma salonum yere atılmış gazete, dergi, kitap ve giysilerle tıklım tıkaçtı. Adam gibi giyinip çalışma masamın başına oturuyor, tüm duvarları pencere olan bir tepe katının tandır sıcağı basınca ben de striptize başlıyorum. Yerdeki giysi ve çamaşırların nedeni buydu. Tabii bunlara biraz yemek tabağı, boya, fırça, terlik teki, kaset, sidi ve onların boş kutularını da ekleyince çalışma masamın koltuğunda ıssız bir adaya düşmüş gibi mahsur kalıyorum.
Hiç olmazsa tabakları mutfağa götür diyeceksiniz ama, mutfakta tabak değil kaşık koyacak yer kalmadı. Yatak odası ise zaten depo gibi. Kitaptan içkiye, ayakkabıdan ütü tahtasına kadar ne ararsanız benim yatak odasında bulabilirsiniz. Günlerdir dizlerimi burnuma çekip tespih böceği pozisyonunda kımıldamadan yatmaktan artık ayakta dik duramıyorum. Çömelik bir halde yürüyorum. Çünkü, iki kişilik koca yatakta yatabileceğim ancak yarım kişilik boş alan kalmış durumda.
Lütfen benim dağınık, pasaklı ve tembel biri olduğumu düşünmeyin. Bütün suç Elif'te... Elif, gencecik yaşta kocasını yitirmiş, evlere temizliğe giderek 3 çocuk okutup büyütmüş, sonra da onların mürüvvetlerini görüp torun torba sahibi olmuş destan gibi bir kadındır. Uzun yıllardır da şikáyet etmeden benim bütün döküntülerimi toplar, bir gün içinde batıracağımı bile bile evi pırıl pırıl yapar, üstümü başımı yıkar, ütüler giydirir, insan içine çıkmamı sağlar. Elif, bizim evin kızı gibidir. Ama yıllık izne çıkmak gibi de çok kötü bir huyu vardır.
İşte, yukarıda anlattıklarım Elif'in izine çıkışının üçüncü günündeki evimin manzarasıdır.
Yeni bir eve taşınmayı göze alamadığım için Elif'e ihanet etmeye karar verdim. Bir ay için evi temizleyip toparlayabilecek bir kadın aramaya başladım. Kadın bulmamda bana yardım edebilecek hangi arkadaşıma telefon ettiysem en az yarım saat ‘‘temizlikçi kadın’’ şikáyeti dinledim. Sonunda Marko Paşa'ya döndüğüm için bizim gazetenin Seri İlanlar sayfasına cazip ve acıklı bir ilan yazıp verdim. Bence, annelik ve merhamet duygularına hitap eden ve de bol para vaat eden bu ilanı okuyup da benim evde çalışmaya koşmayacak bir kadın düşünemiyordum. Gerçekten düşündüğüm gibi oldu. O gün en az 6 hanım iş için başvurdu. Ama hepsi de aynı şekilde davrandı. Yani, kapıyı açınca düş kırıklığına uğramış ekşi bir yüz ifadesiyle yukarıdan aşağıya beni süzdüler, sonra mutfağa yürüyüp kapısını itelemeye başladılar. Kapının arkası tencere tava dolu olduğu için, ancak dört parmak aralayabildikleri kapıdan mutfağa göz gezdirdiler. Sonra salona yürüyüp kapı ağzında zınk diye durdular ve hiçbir şey söylemeden çıkıp gittiler.
*
Yaptığım temizlik sabaha kadar sürdü. Tutulmamış adalem, sızlamayan eklemim kalmamıştı. Ayrıca, bir alın yarığı, iki el kesiği ve bir ayak burkulması gibi ufak tefek hasarım da olmuştu. Ama altıncı talibim koşar ayak kaçarken,
‘‘Beyim sen AKUT'a başvur. Bu enkazı ancak onlar kaldırır!..’’ diye homurdanmasından evin bu haliyle temizlikçi bulamayacağımı anlamıştım. Bu temizlik faaliyeti bana bir kristal sürahi, iki kristal bardak, bir Çörçil marka porselen salata tabağı ve iki Rozental çay fincanına mal olmuştu. Ama üç gündür aradığım terliğimin diğer tekini de patates sepetinin altında bulmuştum. Hatta evin anahtarları da yorganın altındaki pantolonumun cebinden çıkmıştı. Yani artık sokağa bile çıkabilecektim.
*
Ertesi sabah sayın müdürüm Fikret Ercan'a telefon edip hayati bir randevum olduğu için o gün karikatür çizemeyeceğimi söyledim. Çünkü, karikatür çizmek için masama oturunca bir saate kalmadan ortalık nedense deprem geçirmişe dönüyordu. Mutfağı da batırmamak için sabah kahvaltısından vazgeçtim. Gelen talipler evi derli toplu görmeli ve yapılacak fazla iş olmadığını düşünmeliydiler. Renkli kalemlerimi ve pastel boyalarımı alıp banyoya girdim. Yüzüme makyaj yapmaya başladım. Çünkü, verdiğim ilanda kendimi elden ayaktan düşmüş, muhtaç ve yaşlı biri olarak tanımlamıştım. Gelen hanımlar, karşılarında zebellah gibi uzun, bıyıklı bir herif görünce ben davayı baştan kaybediyordum. Göz altlarıma pastel kahverengi sürdüm. Yüzümdeki çizgileri kalem boyayla derinleştirdim. Bıyıklarımı ve şakaklarımdaki saçları beyaz guajla boyadım. Marangozluğumdan kalma çıtalardan kendime bir de baston edindim. Artık temizlikçi bir kadın sahibi olmaya hazırdım.
*
‘‘Çamaşır makinen var mı?’’
‘‘Var.’’
‘‘Ne marka?’’
‘‘Galiba Bosch marka.’’
‘‘Veisting olsa daha iyiydi... Ama ne yapalım. Bulaşık makinen var değil mi?’’
‘‘O da var.’’
‘‘Elengtringli süpürgen?’’
‘‘Süpürge de var.’’
‘‘Sen ne iş yapıyon?’’
‘‘Karikatürcüyüm.’’
‘‘O dediğin ne ki?’’
‘‘Komik resimler çiziyorum.’’
‘‘Yani Kemal Sunal'ı mı çiziyon?’’
‘‘Hayır, Başbakan'ı falan.’’
‘‘Nereye çiziyon?’’
‘‘Gazeteye.’’
‘‘Televizyona olsaymış, daha iyiymiş. Ama neyse... Kaç para kazanıyon?’’
‘‘Senin maaşını ödeyecek kadar kazanıyorum.’’
‘‘Ben evde iş yaparken sen nereye gidicen?’’
‘‘Hiçbir yere gitmeyeceğim. Burası zaten benim çalışma evim.’’
‘‘Olmadı işte!.. Ben iş yaparken ayağımın altında adam istemem.’’
‘‘Sen merak etme, ben asla ortalıkta dolaşmam. Çişe bile gitmem. Masamda uslu uslu otururum.’’
‘‘Çok misafirin gelir mi?’’
‘‘Niye sordun?’’
‘‘Ben misafirden pek hoşlanmam, ortalığı kirletirler.’’
‘‘Meraklanma, ben söylerim kirletmezler.’’
‘‘Aşçın var mı?’’
‘‘Yok.’’
‘‘Eee, yemeğimizi kim yapacak?’’
‘‘Biraz ben, biraz sen.’’
‘‘Yook, ben yemek işine karışmam.’’
‘‘O zaman aşçıdan getirtiriz.’’
‘‘Buralarda kebapçı yok mu?’’
‘‘Olmaz olur mu.. En namlı kebapçılar bizim caddede. Bir İskender kebabı yaparlar parmaklarını yersin.’’
‘‘Bu küçük televizyondan gayri televizyonun yok mu?’’
‘‘Yok.’’
‘‘Pekii, ben onu mutfağa koyunca sen ne yapacaksın?’’
‘‘Sen onu mutfağa niye götürüyorsun?’’
‘‘İş yaparken televizyon seyretmeyecek miyiz yani!..’’
‘‘Haklısın, zaten ben pek televizyon seyretmem. Haber saatinde ben de mutfağa gelirim.’’
‘‘Teyibin yok mu?’’
‘‘Ne zaman evleniyoruz?’’
‘‘Tööbe, tööbe!.. Evlenmeyi de nereden çıkardın be adam?’’
‘‘Bu kadar sıkı tahkikat yaptığına göre herhalde beni güvey olarak alacaksın sandım.’’
*
Buna benzer bir sürü sorgu sualden sonra nihayet evde çalışacak bir kadın buldum. Yalnız, dört yaşındaki kızını da beraber getiriyor. Ben çocukları çok sevdiğim için ses etmedim. Ama Mine, yakaladı mı adamı çok fena ısırıyor. Ne zaman saldıracağı da belli olmuyor. Bitmiş karikatürlerimin üstüne mürekkep dökmeyi çok seviyor. Anası evde donla gezdiğim için gitmelere kalktı. Onun don değil şort olduğunu, salonun da çok sıcak olduğunu bir türlü anlatamadım. Pantolonda karar kıldık. Bir keresinde de evde Tarkan ve İbrahim Tatlıses kasedi olmadığı için işi bırakacaktı ama, evi İbo kasetiyle doldurdum.
*
Bu yazıyı bizim evin karşısındaki Conti Otel'deki odamdan yazıyorum. Yazı bitince eve gidip çamaşır değiştireceğim.
Paylaş