Huysuz İhtiyar

Haberin Devamı

Bir adayın anı defterinden

13 NİSAN SALI:

Bugün, terziden yemin töreninde giyeceğim lacivert elbiseyi aldım. Hıyar terziye ‘‘Şu göbeği göstertme!..’’ diye kaç kez tembih ettimdi. Ama kruvaze ceketin altından göbeğim yine öne fırlıyor. Herifin dediğine göre elbise provaları sırasında göbeğimi farkında olmadan içeri çekmişim de bu nedenle ceket biraz dar olmuş.

Bütün bir öğleden sonra Meclis kürsüsünden edeceğim yemini ayna karşısında talim ettim. Önceleri sesim biraz titrek ve cılız çıkıyordu. İki çiğ yumurta sarısı içtim düzeldi. Göğsümü öne çıkarıp sağ kolumu sallayarak ve ufuklara doğru sert sert bakarak yemin etmeyi denedim. Çok yakıştı. Aziz milletim, yemin töreni sırasında beni televizyonda izlerken ‘‘Peh... Peh... Analar ne babayiğitler doğuruyormuş meğer!’’ diyecek. Ama bu pozun bir sakıncası var. Ben, gözlerimi ufka dikmişken önümdeki káğıdı göremiyorum. Allah kahretsin, ben çok zor ezberlerim. İlkokulda öğrettikleri ‘‘Daha dün annemizin kollarında şaaparken’’ şarkısını bile Orta 2'de ezberleyebilmiştim ancak. Bir de laayık mı diyeceğim, laik mi hálá karar veremedim. Kimi laayık, kimi de laik diyor. Kafam karıştı. En iyisi, genel başkanım nasıl söylerse ben de öyle söylerim.

14 NİSAN ÇARŞAMBA:

Seçileceğim kesin!.. Bugün, yine bizim mahalleden 27 kişi gelip kendilerini işe sokmamı istediler. Ayrıca, 10-15 yıldır görüşmediğim bir sürü hısım ve akraba da telefon edip vekilliğimi şimdiden kutlayarak yemeğe davet ettiler. Eve tenekelerle yağ, peynir, 20 kangal sucuk, 80 ekran bir televizyonla üç çamaşır makinesi hediye olarak geldi. Hatta, sonradan doktor olmuş bir ilkokul arkadaşım da eve gelip beni bedava muayene etti. Tayini Sıvas'a çıkmış ama o İstanbul'da kalmak istiyormuş.

Milletvekili seçileceğim en fazla bizim karının hallerinden belli. Dur durak bilmeyen çenesini kapattı. Şimdi, etrafımda pervane gibi dolanıyor. Hatta, geçen akşam kabak dolmasının tuzunu fazla kaçırmış diye ağzına bir tane çarptım, gıkını bile çıkarmadı. Ankara'ya göçüp vekil villalarında oturmanın hayaliyle iki gündür eşya topluyor.

15 NİSAN PERŞEMBE:

Bugün kahveleri dolaşıp seçilince yapacağım hizmetleri sayıp döktüm. Bir kahvede beni pişpiriğe davet ettiler. Ben de bir halk adamı olduğumu göstermek için, halkımla pişpiriğe oturdum. Pişpiriği de iyi oynarım haa!.. Tabii, herifleri yutup 600 bin liralarını aldım. Kahveden çıkarken adamın birinin,

‘‘Bu herif, daha seçilmeden bizi yontuyor. Seçilince bize kimbilir neler yapacak?’’ dediğini duydum, ama aldırmadım. Mutlaka karşı partidendi hıyar!..

Akşam üstü içime bir hüzün çöktü. Ankara'ya gidince üstüme başıma Seher'in hasreti basacaktı. Seher'i çok özleyecektim. Meclis'ten kaçıp zırt pırt İstanbul'a gelmek olmazdı. Milletime hizmet etmek uğruna bağrıma taş basıp Seher'in bıngıl memelerinden ayrı kalacaktım. Ama belki de ona Meclis'e yakın bir apartman dairesi tutardım. Nasıl olsa ilk icraatımız milletvekili maaşlarına zam yapmak olacak. Hele, iyi bir ihale takibi ayarlarsam, Seher'e o daireyi satın bile alırdım. Ah lan ahh!.. Laik bir partiden değil de Fazilet'ten milletvekili olmak varmış. Seher'e basardım imam nikáhını... Kaç-göç ve saklambaç da biterdi.

Dayanamayıp Seher'e uğradım. Şıpın işi bir rakı sofrası hazırladı. Disk-çalar'a da İbo'nun kasetini koydu. Birbirimize sarılıp gelecekteki hasretimiz için ağlaşarak yatağa girdik.

Kafayı iyice bulmuştum ama, patron bu gece beni bekliyordu. Gitmemek olmazdı.

‘‘Amanın kimler gelmiiş?.. Benim aslan milletvekili evladım gelmiiş!..’’ diyerek beni kapılarda karşıladı. Halbuki aday olmadan önce yanına salavatla girerdim. O da bana manda tezeğine bakar gibi bakardı.

Bayındırlık Bakanlığı Komisyonu'nda mutlaka görev almamı kırkıncı kez öğütledikten sonra kapatmak istediği devlet arsalarının plan ve paftalarını çıkarıp bana tekrar ezberletti. Ben de Seher'in eliyle içirdiği bir büyük rakının heybetiyle,

‘‘Ulan moruk, bir ayağın çukurda gözün hálá çöplükte!.. Kefenin kıç cebi yok. Bu kadar parayı nereye götüreceksin? Karın genç oğlanlarla yiyecek ve sana bir Fatiha bile okumayacak!..’’ diye dayılandım.

‘‘Aman evladım, sen içkilisin git yat. Sabah gel öyle konuşalım.’’

‘‘Sabah mabah da gelmem. Sen beni Jet-Pa'nın satılık milletvekili mi sandın? Ben milletimin malını senin gibi moruk farelere kemirtmem!..’’

‘‘Ulan nankör it!.. Listenin üst sıralarında yer bulasın diye partine paralar bağışladım. Bütün seçim ve propaganda mesarifini ben karşıladım. Üste daha kaç para istiyorsan açık söyle!..’’

‘‘Düşünürüm.’’ deyip patronun evinden ayrıldım. Aslında moruğa iki tokat atmak da vardı. Ama salondaki uşak irisi herifi gözüm kesmedi.

Yolda trafik polisi çevirip bana bir düdük üfletmeye kalktı. Alkollü olup olmadığımı anlayacakmış. Herifin yakasına yapışıp aday kartımı burnuna dayadım ve Güneydoğu'da kendisine yer beğenmesini söyledim. Eve gelince de kapıyı geç açtığı için karıyı bir güzel dövdüm.

16 NİSAN CUMA:

Sabah, sayın parti genel başkanının öfkeden titreyen sesiyle uyandım. Anladığım kadarıyla moruk patronum beni gammazlamıştı. Başkanım, verdi veriştirdi ve telefonu küt diye suratıma kapattı. Ben de kalkıp transfer olacağım partilerin listesini çıkardım. Acaba kaç para istemeliyim? En iyisi, güven oylamasını beklemek. Pazar o zaman kızışıyor.

17 NİSAN CUMARTESİ:

Bugün, gecekondu semtlerini dolaşmam gerekiyor. Dağıtacağım nevaleyi partili bir arkadaşın kamyonetine yükledik. Her eve birer tek pabuç, birer tek terlik ve tencere kapağı dağıttık. Öbür tekleri ve kapağın tenceresini seçimlerden sonra verecektik. Tabii bize oy verirlerse...

Diğer enayi partiler kuru fasulye, pirinç, un filan dağıtmışlardı. Onlar, bir gecede pişirilip yenir sonra da unutulur be!..

Gecekondu mahallesindeki bağırışıp çığrışan karılara Mehmet Ali Erbil'in çok samimi arkadaşım olduğunu, telefon açınca mutlaka yarışmacı olarak seçileceklerini, Mehmet Ali Bey'in çok yardımını göreceklerini ve Güner Ümit'in de yakın hısmım olduğunu söylemeyi ihmal etmedim. Gecekondu mahallesinden ayrılırken yiyecek torbası yüklü bir kamyonla kanter içinde gelen yarım porsiyon Selami'ye ayıp el ve kol işaretleri yaptım. Selami, karşı partinin adayıydı. İki karış boyu ve kavruk endamı nedeniyle benim gibi kalıplı birinin karşısında hiç şansı yoktu.

Bugün son gündü ve üç aylık peşin maaşlarla, yolluklarla, kıyak emeklilikle, ihale takiplerinin milyarlarıyla aramda artık sadece bir gece kalmıştı. Belki bakan bile olurdum.

18 NİSAN PAZAR:

Sabah, erkenden ailecek giyinip kuşandık. Oğlan,

‘‘Benim yaşım küçük. Nasıl olsa oy atamayacağım’’ diye gelmezlik etti. Ensesine şaplağı yiyince bize katılmaya razı oldu. Milletim, beni tam tekmil ve sevgi dolu bir aile görüntüsü içinde görmeliydi. Komşuların alkışları arasında arabalara bindik. Ama müteahhit Fikri Bey, benim için bir kurban kestiği ve kanını alnıma sürmek için de ısrar ettiğinden sokakta yarım saat bekledik.

Seçim sandığının bulunduğu okula kadar konvoy halinde ve kornalarımızı düttürerek gittik. Mührü keyifle kendime bastım. Ama seçim odasından çıkışında bizim karının sırıtan suratını hiç beğenmedim. Yoksa, oyunu yarım porsiyon Selami'ye mi vermişti?

19 NİSAN PAZARTESİ:

Aman Allah'ım!.. Bu işte mutlaka bir yanlışlık olmalı!..

20 NİSAN SALI:

Galiba, yanlışlık filan yok!..

21 NİSAN ÇARŞAMBA:

Bu, bizim seçmen milleti hem nankör hem de kahpe!.. Artık başınıza ne bela gelirse size meheldir. Sakın gelip bana ağlamayın!..

22 NİSAN PERŞEMBE:

Eve gidemiyorum, karı içeri sokmuyor. İşe gidemiyorum, patronun kapıcısı dövüyor. Dört gün dört gecedir aç bilaç sokaklarda sürtüp duruyorum. Sonunda Seher'e gitmeye karar verdim. Kapıyı anahtarımla açıp içeri girdim. Yarım porsiyon taze milletvekili Selami, Seher'imin bıngıl memeleri arasından başını kaldırıp bana,

‘‘Burada ne işin var lan!.. Bas git de şimdi seni ayağımın altına almayayım!..’’ dedi.

Ah lan ahh!.. Ben hepinize gününüzü göstereceğim ama, gelecek seçimlere daha 5 yıl var.

Yazarın Tüm Yazıları