Paylaş
Ben arkadaşıma laf söyletmem arkadaş!..
‘‘Vay Murat'çığım, nerelerdesin yahu özledim vallahi!.. Sokakta rastlaşmasak hiç görüşemeyeceğiz. İnsan, öldün mü kaldın mı diye bir arar. Ben, kaç kere telefonla aradım ama sana ulaşmak ne mümkün. Ya yoksun, ya toplantıdasın... Aklın varsa, o sekreterin olacak karıyı da bir an önce sepetle!.. Ne şirret şey o öyle!.. Sekreter değil de sanki talim çavuşu. Adamı bir azarlıyor şaşarsın vallahi. Kimbilir arayan müşterilerine neler yapıyordur? Bir gün batarsan, bil ki bu karı yüzündendir. İnşallah güzel bir şeydir. Yoksa hiç çekilmez. Bilirim, sen zevk sahibisindir. Kız güzel mi haa?..’’
‘‘..........’’
‘‘Yoo... Vallahi olmaz. Katiyen bırakmam. Biz beyimizi o kadar özleyelim, o işim var diye çekip gitsin. İki kadeh içmeden, iki satır muhabbet etmeden hiçbir yere gidemezsin. Bu rezil dünyada arkadaşlıktan başka ne kaldı ki?.. Gel şurada bir hasret giderelim. Mezeleri de iyidir.’’
‘‘..........’’
‘‘Haydi şerefine Murat'çığım. Seni gördüğüme çok sevindim vallahi... Bilirsin, seni çok severim. Aslında ben, bütün insanları severim. Ama senin yerin bambaşkadır. Ötekilere benzemezsin. Mesela, bizim Ayhan'ı alalım. İyi çocuktur, hoş çocuktur ama o çenesi yok muu, insanı canından bezdirir. Anlattıkları da bir şeye benzese bari. Laflarını kantara vursan 10 gram çekmez.’’
‘‘..........’’
‘‘Kiim?.. Ayhan mı kültürlü?.. Güldürme beni lan Murat. Herif, ömrü boyunca ya üç kitap okumuştur ya da üçbuçuk!.. Onlar da ya mafya romanıdır ya da seks kitabı!.. Adama Dostoyevski'yi sorsan 'Rus milli takımının kalecisidir' der. Onun bütün bildikleri ağızdan kapma kulaktan dolma ıvır zıvırdır.’’
‘‘..........’’
‘‘Tahsilini İngiltere'de yapmış da ne olmuş yani? Biz, öyle yurt dışına sıpa gitmiş eşşek dönmüşleri çok gördük... Güzel güzel muhabbet ederken nereden çıkardın şu Ayhan lafını yahu? Bırak şu kılıbık herifi. Daha o yellos karıyı başından atamadı. Dünün poturlu köylü karısı, bugün asalet peydahlayıp kraliçe ayaklarına yatıyor. Bizim salak da etrafında pervane oluyor. Demek, bazı insanlar itilip kakılmaktan hoşlanıyor. Ayhan, geçenlerde hastaneye yatmıştı ya... Meğer araba kazası geçirmemiş, karı kafasına tost makinesini geçirmiş... Hem de sıcakken!.. Ben söyleyenin yalancısıyım. Üstelik kadın, Ayhan'dan üç yaş da büyükmüş.’’
‘‘..........’’
‘‘Senin de sağlığına be Murat'çığım... Ne iyi etmişim de Beyoğlu'na çıkmışım. Sanki biri beni çağırdı. Demek ki sana rastlayıp sevinecekmişim. Seni eskiden beri ne kadar çok sevdiğimi bilirsin. Hey gidi eski günler hey!.. Hatırlar mısın, kimbilir sana kaç kere borç vermişimdir.’’
‘‘..........’’
‘‘Tabii ödedin canım. Sen, borç altında kalacak adam mısın be Murat? Senin gibi özü sözü doğru adam mı kaldı şu kıçı kırık dünyada?.. Bizler akşam pazarıyız oğlum. Bizler de gidince dünya puştlara kalacak. Haa, puşt dedim de aklıma geldi. Sinan'ı gördüğün var mı? Bence o çocuğun adını haksız yere eşcinsele çıkardılar. Gerçi ateş olmayan yerden duman çıkmaz demişler ama, ben en ufak bir numarasını görmedim oğlanın. ’’
‘‘..........’’
‘‘Ay, sen Sinan'ın şorolo olduğunu bilmiyor muydun? Sen de pek safmışsın be Murat!.. Haydi şirketin kapıcısıyla basıldığını, hep o biçim barlara gittiğini duymadın diyelim... Ellerine manikürler yaptırdığını ve yürürken nasıl kırıttığını da mı görmedin? Ya, alaturka müzikten nefret ettiği halde herifteki Bülent Ersoy hayranlığına ne demeli? Ama ben yine oğlanın günahını almayayım, erkeğim diye geçinen bir sürü arkadaşımızdan daha erkek çocuktur. Haa, arkadaşlardan görüştüğün var mı? Hepimiz çil yavrusu gibi dağıldık. Ölsek birbirimizden haberimiz olmayacak.’’
‘‘..........’’
‘‘Demek, arada bir Salih'le buluşup balığa çıkıyorsunuz da bana haber vermiyorsunuz alçaklar!.. Salih nasıl? Son gördüğümde patronuyla arası biraz şeker renkti.’’
‘‘..........’’
‘‘Tabii, suç o patron olacak sömürgendeydi. Herif, Salih'in sırtından milyarlar kazandı, oğlana zırnık koklatmadı. Adam, hiç olmazsa bir yılbaşı ikramiyesi verir be!.. Gözünü toprak doyursun pinti namussuzun!.. Salih gibi bir pırlantayı bulmuş, üç otuz paraya terlik gibi kullanıyor.’’
‘‘..........’’
‘‘Yoo, ben Salih'ime laf söyletmem arkadaş!.. Böyle sömürülmek oğlanın saflığından değil, dürüstlüğünden ileri geliyor. Patronu olacak açgözlü tilki, Salih gibi temiz yürekli, işine bağlı ve ırgat gibi çalışan birini bulunca Hollanda ineği gibi sağıp duruyor. Haydi Salih'in şerefine içelim!..’’
‘‘......’’
‘‘Çok haklısın, bu devirde Salih gibi adam mı bulunurmuş?.. Sen, dedikodulara aldırma. O sapına kadar mert ve namuslu bir çocuktur. Yok efendim, patrondan habersiz depodan 80 ton kağıt yürütüp piyasada yarı fiyatına el altından satmışmış... Şirket adına naylon fatura kesmişmiş de parayı cebe atmışmış... Moruk patronun genç karısını araklamışmış da, karı rahat buluşmak için Etiler'de Salih'e kat almışmış... Bunların hepsi oğlanı çekemeyenlerin dedikoduları!..’’
‘‘..........’’
‘‘Nee, senin kulağına hiçbiri mi gelmedi?.. Yahu Murat, sen Ay'da mı yaşıyorsun?.. Gala'nın sosyete sütununda bile üstü kapalı olarak bizim Salih'in maceraları yazılmadı mı?.. Hani, isim yerine S.A. yazmışlardı ya...’’
‘‘..........’’
‘‘Salih'in soyadının Dinçer olduğunu senin gibi ben de biliyorum. Ama Salih'in göbek adı Ahmet değil mi?.. Yani, Salih Ahmet'in baş harfleri S.A. olmuyor mu?..’’
‘‘..........’’
‘‘Tabii, ben de bu çirkef dedikoduların hiçbirine inanmadım. Salih, Opel Omega arabayı banka kredisiyle aldı. Kendi öyle söylediydi. Ayrıca, gül gibi karısı dururken patronun çipil gözlü, boyalı saçlı, sıska karısını ne yapsın? Laf aramızda, Salih'in karısı da tıkınmaktan neredeyse çatlayacak. O, fındık kurdu gibi kız nasıl böyle 90 kilo oldu anlayamıyorum. Hani, biraz boylu poslu olsa neyse... İki karış boyuyla ve un çuvalı gibi göbeğiyle yürüyor mu, yuvarlanıyor mu anlayan beri gelsin. Senin için bile bir sürü dedikodu çıkmıştı da ben Murat'ıma laf söyletmem arkadaş diye ortalığı dağıtmıştım. Hele adı lazım değil bir arkadaş, senin hayali ihracat yaptığını, Almanya'da üçe topladığın markları adamını bulup devlete beşe sattığını söyleyince herifi öyle bir kovalamıştım ki, yakalayamadığıma hálá yanarım!.. Elalelim kenef ağzı torba değil ki büzesin. Haydi, dürüstlüğe içelim Murat'çığım!..’’
‘‘..........’’
‘‘Tabii, inanmıyorum be!.. Bin yıllık arkadaşlarıma değil de elalemin attığı çamura mı inanacağım?.. Ayrıca, inansam ne olur? Bu, talan devrinde hálá dürüst kalmakta direnen enayinin hasıdır. İnşallah, Salih için duyduklarım da doğrudur. O, gözünü para bürümüş nekes patronuna ne yapsa azdır. Herifin kıçından donunu almadıysa, bizim oğlanın tokgözlülüğündendir ve böyle bir herifin sadece karısını değil, yedi sülalesini ....’’
‘‘..........’’
‘‘Nereye gidiyorsun yahu? Daha şişemiz bitmedi. Haa, tuvalet alt katta... Giriş kapısının hemen yanından sola döneceksin.’’
*
‘‘Hişşt garson bey... Huup garson!..’’
‘‘..........’’
‘‘Demin burada oturan bey tuvalete gitti ama neredeyse yarım saat oldu, hálá dönmedi. Başına bir şey gelmiş olmasın?’’
‘‘..........’’
‘‘Neee!.. Sokağa çıkıp gitti mii?..’’
‘‘..........’’
‘‘Vay namussuz!.. Çekip gitti haa!.. Hem de hesabı ödemeden. Garson bey oğlum, senin adın neydi?..’’
‘‘..........’’
‘‘Bak Hüdai Bey oğlum, bu Murat var ya bu Murat... Bu Murat dünyanın en pinti herifidir. Üstelik, beni beş kere satın alacak kadar da zengindir. İki kadeh bedava rakı içmek için çevirmeyeceği dolap yoktur. Yolda yürürken tesadüfmüş gibi birden adamın karşısına çıkıp meyhaneye sokar. Yer içer, sonra da tüyüp gider. Para yedirip ihale aldığı konusunda bir sürü dedikodu var ama, aslında iyi çocuktur. Ben, arkadaşıma laf söyletmem arkadaş!..’’
Paylaş