Paylaş
Yoksa, ben bir zampara mıyım?..
Geçen gün çat kapı Raşit geldi. Babıali'deki tükenmeye yüz tutmuş en eski arkadaşlarımdan biridir. Neşeli, esprili, kanlı, canlı ve iyi yürekli adamdır. Haa, bir de zamparadır. Ben, pek tanık olmadım ama anlattıklarından biliyorum; hikayelerinin dörtte biri bile doğru olsa Kazanova, bizim Raşit'in yanında harem ağası gibi kalır.
‘‘Ne bu halin yahu? Çalışıyorum dümeniyle kendini bu apartman dairesine tıkmışsın. Dünyada neler oluyor haberin var mı?’’
‘‘Maalesef var. O nedenle dışarı çıkmıyorum.’’
‘‘Ama neler kaçırdığını biliyor musun? Şimdiki devir, kızların en güzel olduğu devir!.. Ortalıkta çirkin kız kalmadı be... Adam hangisine bakacağını şaşırıyor. Artık şaşı geziyorum. Haydi kalk giyin de çıkıp biraz zamparalık yapalım.’’
‘‘Zamparalık yerine ben sana çoban salatasıyla sarımsaklı tahin mezesi yapsam olmaz mı? Denize karşı iki kadeh içip de muhabbet ederiz.’’
‘‘Zaten, buraya tıkılıp muhabbet kuşuna dönmüşsün. Muhabbeti şöyle iki dilber kızla yapsak daha iyi değil mi?’’
‘‘Tabii daha iyi... Ama bu zamparalık dediğin çok zahmetli iş be Raşit'çiğim. Şimdi şu yumuşacık koltuktan kalkıp banyoya gideceğim, durup dururken kendimi duşta ıslatacağım. Yetmiyormuş gibi bir de tıraş olacağım. Sonra da dolaba gidip hangisinin içinde daha fiyakalı dururum acaba diye yarım saat gömlek ve elbise seyredeceğim. Uff, daha düşünürken bile yoruldum!..’’
‘‘Söylüyorlardı da inanmıyordum. Sen gerçekten moruklamışsın!.. Hey gidi heyy!.. Akademide üç kat tırmanıp sınıfa camdan giren, şubatta denize atlayan, iki gün iki gece uyumadan çalıştıktan sonra boks antrenmanına giden şu Oğuz'un haline bak!.. Kıçına pantolon giyerken bile yoruluyor. Demek ki ihtiyarlık dedikleri bela böyle oluyormuş!..’’
‘‘İnan ki pantolon giyerken kendimi iki ayaklı değil de, kırk ayak gibi hissediyorum. Ayağının birini pantolonunun paçasına sokmak için kaldırıyorsun, yerdeki ayağının üstünde artık dengede duramadığın için havadaki ayağını derhal yere indiriyorsun. Sonra bir daha... Bir daha... Bazen, paçaya sokmayı becerdiğin için ayağını indiremiyorsun da, o zaman küt diye yere devriliveriyorsun!..’’
‘‘Vah vaah!.. Bundan sonra sana doktor ve ilaç da kâr etmez. Hayatta kalabilmek için artık tek çaren kaldı.’’
‘‘Nedir o?’’
‘‘Zamparalık!.. Bir bana bak, bir de kendine... Üstelik ben senden bir yaş daha büyüğüm.’’
Raşit, zamparalığın faydalarını göstermek için yerinden fırlayıp halının üstünde Çarliston ve Mambo figürleri yaparak dans etti. Sonra taklalar attı, tam amuda kalkıyorken herifi yaka paça indirdim.
‘‘Dur be!.. Seni seyrederken yoruldum. Üstelik boynunu moynunu kırıp akşam vakti başıma dert çıkaracaksın.’’
‘‘Sana zamparalığın insanı nasıl genç tuttuğunu gösteriyordum moruk. Haydi giyin çıkıyoruz.’’
‘‘Bu kılıkta çıksam olmaz mı?..’’
‘‘Olur tabii, seni sokakta pijamayla görenler akıl hastanesinden kaçtığını hemen anlarlar.’’
Raşit beni yatırıp zorla giydirmeye başladı.
‘‘Tamam be, bırak ben kendim giyinirim!..’’
deyip midesine bir yumruk attım ve kendimi kurtardım, sonra da karıma telefon ettim.
‘‘Tolga'cığım, merak etme ben bu gece eve gelemeyebilirim.’’
‘‘Hasta mısın yoksa? Sabah zaten kötü öksürüyordun.’’
‘‘Yok canım, gayet iyiyim. Bu akşam dışarı çıkıyorum.’’
‘‘Ne yapacaksın?..’’
‘‘Zamparalık yapacağım!..’’
Telefonda önce bir sessizlik oldu. Sonra da Tolga'nın sesi nedense biraz sertleşmiş olarak duyuldu:
‘‘O dediğini benimle yapsan olmaz mı? Bir sürü zahmetten de kurtulmuş olursun.’’
‘‘İnsan karısıyla zamparalık yaparsa, yaptığı zamparalık olmaz ki... Normal bir evlilik ilişkisi olur.’’
‘‘O zaman ben de yaparım.’’
‘‘Ben de seni 15 yerinden bıçaklayıp hayatımın son günlerini hapislerde geçiririm. Bana yazık değil mi?..’’
‘‘Demek ki sana serbest, bana yasak!.. Bu adalet mi yani?..’’
‘‘Tabii adalet değil. Ama evlenirken benim yargıç değil de karikatürcü olduğumu biliyordun. Hem, ben senin bir kedi ordusu beslemene karışıyor muyum?’’
‘‘Bu zamparalığı kiminle yapacaksın?’’
‘‘Daha bilmiyorum.’’
‘‘Bari, uzun boylu güzel bir şey olsun.’’
‘‘Merak etme, iyice seçerim.’’
Tolga, daha sonra hava soğuk olduğu için kazak giymemi, migren ve çarpıntı ilaçlarımı yanıma almayı unutmamamı sıkı sıkı tembihledi. Hatta, zamparalığa giderken açık bir eczane bulup bir de öksürük ilacı almamı söyledi.
Bütün bu konuşmalar sırasında Raşit, ağzı bir karış açık ve dehşet dolu gözlerle beni seyrediyordu.
*
Bar tıkış tıkış doluydu. Ama sap gibi bir sürü herifle doluydu. Aslında o karanlıkta ve toktağan hale gelmiş sigara dumanı içinde kimseyi gördüğüm yoktu. Boru gibi seslerinden çevremde sadece erkek tayfası olduğunu anlıyordum. Bir kız görebilme umudundan geçtim, önümdeki rakı kadehini bile göremiyordum. Ancak, bar tezgahında elimi gezdirip bardağa dokununca alıp bir fırt çekiyordum. Bir ara gıcırtılı bir ses kulağımın dibinde,
‘‘Birinci dublemi içtin ses etmedik ama izin ver de hiç olmazsa bunu ben içeyim!..’’
diye homurdandı. Ben de içiyorum içiyorum da, bu bereketli rakı bir türlü niye bitmiyor diye merak ediyordum.
‘‘Ulan Raşit, hani bakmaktan şaşı olduğun senin kızlar nerede? Belki de bu gece kadınlar için sokağa çıkma yasağı ilan edildi de bizim haberimiz olmadı.’’
‘‘Sen bu işlerin cahili olduğun için bilmezsin tabii... Onlar, gece yarısına yakın ortaya çıkarlar. Buradaki heriflerin de uykusu gelir. Meydan bize kalır. Biz şimdi ısınma turları atıyoruz.’’
‘‘Tur atmak şöyle dursun, bu fare kapanında helaya bile gidemiyorum. Altıma etmeme çeyrek var!..’’
‘‘Burayı beğenmedinse başka yere gidelim. Bar çook... Pıtırak gibi bar açılmasının sebebi ne?.. Tabii zamparalık!.. Üstelik, zamparalığı artık kızlar yapıyor!..’’
Biz, zamparalık yapan kızların olduğu barı bulabilmek için Ortaköy'dekileri bitirip Beyoğlu'ndaki barlara girip çıkmaya başladık. O arada, benim eski karikatürcü çocuklarımın açtığı barlara bile rastladım. Onların, benden akıllı olduklarını da kendime bir kez daha itiraf ettim. Girip çıktığımız izbelerde kadına kıza rastladığımız da oluyordu. Raşit'in,
‘‘İki cins arasında bütün elektriklenme bir bakışla başlar. Bu, Boris Karlof bakışlarını bırak da kızlara sevgiyle ve sıcacık bakmayı dene...’’
nasihatını tutarak onlara elimden geldiğince sıcak ve hamamsal bakışlar atıyordum. Ama can havliyle attığım bu zamparalık bakışları, gözümdeki nal gibi gözlükler nedeniyle hedefe bir türlü ulaşamıyordu. Gözlüğü çıkarınca da görebilmek çabasıyla miyop ve astiğmat gözlerimi ne hale soktuğumu bilemiyordum. Çünkü, ya bir herif yanıma gelip,
‘‘Birine mi benzettin amca?’’
diye soruyor ya da bir garson, çağırdığımı sanıp yanıma geliyor ve yeni bir içki siparişi alıyordu.
*
Son uğradığımız barın bütün gece aradığımız bar olduğunu bir anda kavradım. Çünkü kalabalık değildi, temiz kokuyordu, çok az herif vardı ve selvi boylu kızlar çok güzeldi. En önemlisi, bana anlayış ve sevgi dolu bakışlarla bakıyorlardı. Ama yine de içime bir kurt düştü. Bunca kızın olduğu bir yerde niçin bu kadar bariton erkek sesi duyuluyordu?.. Hatta, yanındaki tabureye yorgunlukla çöktüğüm bardaki genç kız, bana dönüp adeta bir şarkıcı Metin Milli sesiyle,
‘‘Yorgun görünüyorsun ihtiyar!..’’
dedi. Ama ben sesinden değil de sabaha karşı çıkmakta olan sakallarından nemene bir barda bulunduğumuzu çaktım. Raşit'e,
‘‘Allah seni kahretsin!.. Beni, başım gözüm sağ iken hemen evime götür. Yoksa bu şişeyi kafana geçiririm.’’
dedim. Raşit, son bir gayretle yolda sıra sıra bekleyen kadınlardan birini veya birkaçını arabaya almamızı teklif etti. Ama torpido gözünde bulduğum bir İngiliz anahtarını elimde görünce bu parlak fikirlerinden istemeyerek caydı.
*
Sabahın 5'ine kadar sıcak tuttuğu domates çorbasını ben, şifa niyetine kaşıklarken Tolga sordu:
‘‘Eee, anlat bakalım... Zamparalık gecen nasıl geçti?..’’
‘‘Bak, evliliğimiz 36. yıla girdi. 37'nciyi de görmek istiyorsan bu soruyu bir daha sorma!..’’
*
Bu yazıyı bitirmek üzereyken az önce telefon çaldı. İşveli bir hanım sesi,
‘‘Ben Sevgi... Hatırlıyor musun?.. Seninle bir sergi açılışında tanışmıştık. Ama senin böyle yere bakan yürek yakan bir adam olduğunu bilmiyordum. Demek ki karda yürüyüp izini belli etmeyen ihtiyarlardan korkacaksın. Raşit, beraber yaptığınız marifetleri anlatınca kulaklarıma inanamadım. Demek ki bir gece tam 5 kız haa!.. Bu gece boş musun?’’
dedi. Ben de, üstümdeki pijamaya sonra da koltuğun üstüne fırlatıp attığım pantolonuma baktım.
‘‘Bu gece pijamama sözüm var!..’’
dedim.
Paylaş