Gel de içme!

‘‘Sakın áşık olma abicim.’’

‘‘Bu yaştan sonra olacak halim yok ama, bildiğim kadarıyla aşk güzel şeydir. Adamı rengárenk bulutlarda gezdirir, durup dururken şarkı bile söyletir.’’

‘‘Şarkı konusunda haklısın... Ahım gibi ah var mı ahlar içindeee!..’’

‘‘Tevfik şarkı niyetine ünülediğin bu bağırtıyı kes. Bütün meyhane bize bakıyor.’’

‘‘Baksınlar, görsünler ve hatta gelip beni çiğnesinler. Semra'sız yaşamaktansa asfalt gibi çiğnenmeye razıyım.’’

‘‘Semra da kim?’’

‘‘Ay sen bilmiyor musun, o benim hayatımın kadınıydı. Beni salya sakallı bir hıyar uğruna terk etti.’’

‘‘Niye?’’

‘‘O hıyarın imajı varmış. Ama imajından başka bir de 4 çarpı 4 Renk Rovır'ı varmış. Tabii benimkisi 4 çarpı 4 gariban Honda'sı. Üstelik benim imajım kel kafaydı. Ama modası geçmişmiş. Bu saç dediğin namert de zırt diye çıkmıyor ki yeni bir imaj yapalım abicim.’’

‘‘Tevfik, benim bildiğim kadarıyla sen zengin olmadan evli barklı, üç çocuk babası bir heriftin.’’

‘‘Aaahh!.. Hatırlatmaa... Yavrularımı özledim. Onların hasretine içelim aabicim!.. Hasretlik şerefinee!..’’

‘‘Trink!..’’

* * *

‘‘Top Ümit'in önüne lokum gibi düştü be abicim. Sağında solunda bir Allah'ın kulu yok... Kaleci de Perşembe Pazarı'na alışverişe gitmiş zati... Yani, kalede kaleci de yok. Of be off!..’’

‘‘Niye of puf edip duruyorsun Hilmi?’’

‘‘Nasıl oflamayayım? Herif boş kaleye iki metre uzaklıktan şut attı, top taca gitti.’’

‘‘Yahu Hilmi....’’

‘‘Efendim abicim.’’

‘‘Sen futboldan anlamazsın. Hayatında senin maça gittiğini ne gördüm ne de duydum.’’

‘‘Gassaraylı olmak için bu top tetiğinden anlamak şart mı be abicim. Ben en süzme Gassaraylıyım. Damarımı kessen kanım sarı-lacivert akar.’’

‘‘Sarı-kırmızı diyecektin.’’

‘‘Ben de zati öyle demedim mi? Of be offf!..’’

‘‘Bu Galatasaray aşkı sana nereden arız oldu?’’

‘‘Adamların yenmediği İtalyan ve İspanyol takımı mı kaldı? Gassaray Türk milletini zaferden zafere koşturdukça, sen Gassaray'ın şerefine ne yapıyorsun?’’

‘‘Ne yapıyorum?’’

‘‘Rakı içiyorsun... Bana Gassaray gibi güzel rakı içirten bir takım söyle, nah bu şişeyi pencereden atmazsam namerdim abicim.’’

‘‘Dur lan, bırak o şişeyi de ben sana Macarlar'a üç tane haydahladığımız maçı anlatayım. Sen daha doğmamıştın ama, o zamanlar Puşkaş'lı Hidekuti'li bir Macar takımı vardı ki, İngiltere'ye bile Londra'da 6 çekmişti. İşte o takıma bizim Lefter bir vole çaktı....’’

‘‘Lefter'in şerefine içelim abicim.’’

‘‘Sonra da Metin Oktay....’’

‘‘Metin'in şerefine abicim.’’

‘‘Trink!..’’

* * *

‘‘Biz çok yanlış yaptık arkadaş. Sosyalist devrim yapmaya kalkarken, en büyük devrimciyi inkár ettik.’’

‘‘Kimi inkár ettik?’’

‘‘Atatürk'ü inkár ettik abicim... Ata'mızın bıraktığı yerden başlasaydık Türkiye şimdi bu halde mi olurdu? Köşküm var deryaya karşııı... Durmaz akar gözüm yaşııı...’’

‘‘Haydaa, bu şarkı da şimdi nereden çıktı?’’

‘‘Bu bir Selanik türküsüdür ve her 10 Kasım'da Atatürk'ün en sevdiği türküler programı içinde yer alır. Haydi Ata'mızın şerefine içelim abicim.’’

‘‘Trink!..’’

* * *

‘‘Bu ne öfke be Celal.’’

‘‘Öfkeyi boşver, cinnet geçirip 3-4 kişiyi bıçaklamadığıma dua et abicim.’’

‘‘Niye yahu?’’

‘‘Kıriz, mıriz dümeniyle beni de kapının önüne koyuverdiler. Şimdi ben işsiz güçsüz ve bilem beş parasız altı çocukla ne halt edeyim? Zati oturduğum iki göz gecekondu da kira!.. Mal sahibi köylüm olur ama, kira almaya gelince gávur kesiliyoo kahpe!..’’

‘‘Kaç çocuğum var demiştin?’’

‘‘Altı dedim ama yedincisi de yolda. Yani öfkemden içmeyeyim de ne halt edeyim abicim?’’

‘‘Trink!..’’

* * *

‘‘Yorgun Savaşçı romanını yazarken Yaşar Kemal içerdeydi diil mi abicim?’’

‘‘Yorgun Savaşçı'yı Yaşar Kemal değil, Kemal Tahir yazmıştı.’’

‘‘Hani şu Murtaza'yı yazan yazarımız?’’

‘‘O Orhan Kemal'di.’’

‘‘Yahu bizim edebiyatımızdaki bu Kemal bolluğu, benim kafamı karıştırıyor. Hele Budala romanını hangi Kemal'in yazdığını hiç anımsamıyorum.’’

‘‘Zaten onu hiçbir Kemal yazmadı.’’

‘‘Yani o roman değil miydi?‘‘

‘‘O bir roman ama, yazarının adı Dostoyevski'ydi.’’

‘‘Hahhahhayt!.. Senin de edebiyat sohbetlerine doyulmuyor be abicim. Artık demir almak vakti gelmişse zamandan... Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan... Sohbetimize abicim, şairlerimiz rakının mezesi sohbettir diye boşuna mı demişler? Sen yanmasam, ben yanmasam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.... değil mi? Haydi sohbetimize!..’’

‘‘Trink!..’’

* * *

Tam kerahat vakti rakımı doldurmuş rengárenk bulutlara gözlerimi dikip neye benzediklerini kestirmeye çalışırken telefon çaldı.

‘‘Aloo abii, ne yapıyorsun?’’

‘‘Rakıma su koyuyorum.’’

‘‘Tek başına içilir mi bu meret? O İrfan alçağı var yaa...’’

‘‘Eee?’’

‘‘Benim için kalemini üç otuz paraya sattı demiş. Hem de kimlere demiş?’’

‘‘Kimlere?’’

‘‘Patrona, yayın müdürüne ve her birkeslere... Ah lan, nasıl olsa benim elime geçeceksin!.. Currk!.. Geçecek değil mi abicim.’’

‘‘Bilmem.’’

‘‘Bana ihtiyar dümeni yapma, yemezler abicim. Sen her şeyi bilirsin. Sence bu hükümet Derviş koltuk değneğiyle ne kadar yürür? Halkımız açlık sınırında, kadınlarımız çöplüklerden ekmek topluyor. Evlerimizi seller basıyor ama, Ankara'nın gözü kör, kulağı sağır olmuş... Ah be ahh!.. Currk!’’

‘‘Kadir sen misin?’’

‘‘Tabii benim abicim.’’

‘‘Curklarından anladığım kadarıyla rakı içiyorsun. Ama niye rakı içiyorsun?’’

‘‘Bunca rezillikten, hırsızlıktan, hortumdan, ahlak çöküşünden sonra gel de içme be abicim!..’’

‘‘Çok haklısın.’’
deyip telefonu kapattım. Kadehimdeki yeni doldurduğum rakıyı gidip mutfak lavabosuna döktüm. Sonra da kendime nedensiz bir kadeh viski doldurdum.
Yazarın Tüm Yazıları