Paylaş
Akademisyen dediğimiz devletten beslenen okumuş kişiler, sanat dünyasını bu sorunun etrafında ikiye ayırırlar.
“Sanat için sanat yapanlar”
“Toplum için sanat yapanlar”
Hangisi doğru, iki yüz senedir işin içinden çıkamadılar. Zaman zaman bana da geliyorlar. Aynı soruyu bana da soruyorlar. Ben de onlara:
“Siz hiç dondurma yalarken dilini kullanmayan birini gördünüz mü?” diye kontur çekiyorum. Sus pus oluyorlar. Cevabı benden beklercesine yüzüme bakıyorlar. Ben de inadına susuyorum.
Çünkü dondurma yerken dilini kullanmayan birini ben de görmedim. Dilimizle sanat arasındaki ilişkiyi de çözmüş değilim. Benimki laf olsun, torba dolsun şeklinde felsefi bir yaklaşım.
Önce şunu diyelim. Sanat toplum için yapılmaz. Diyelim ki yapmaya kalktın rezil olursun.
Diyelim ki yetişmiş bir balerinsin. Bodrum’a tatile gidiyorsun. Yolda sebze çapalayan köylü kadınlara rastladın. Arabayı sağa çekip “Dur hele, şunlara biraz sanat yapayım” dedin.
Bostanın ortasına dikildin. Ayaklarının burnu üzerinde yükselip, iki elini başının üzerinde halka yaparak “Kuğu Gölü Balesi” pozisyonu aldın. O kadınlar senin ne yaptığını anlamaz.
Başlarındaki adam da bostana dana girmiş gibi “Mişşa! Mişşa! Mişşa! Ahey! Ahey! Ahey!” diye bağırıp seni dışarıya sürmeye çalışır. Kadınlar da yani toplum da tepki vermeyip öyle boş boşuna bakar.
Demek ki sanat toplum için değildir.
Peki öyleyse, sanatçı sanatını kime yapar? Mesela adam ressam olsun. Resimleri yapıp yapıp, yatağının altında biriktirecek değil ya! Birilerine satacak ki ekmek yesin. Sanata meraklı insanlar vardır. Bunlar genelde zengin takımındandır.
Parayı harcayacak yer bulamadıklarından gider resim satın alırlar. Sanat koleksiyonu yaparlar. O zaman da resim sanat için yapılmış olur. Bedri Baykam böyle bir sanatçıdır.
Sadece tablo niyetine tuval boyamaz. Tablolarına gazete kâğıtlarından kestiği fotoğrafları da yapıştırır. “Badanalı kolaj” denen resim tarzını dünyada ilk keşfeden odur.
Onu da ben keşfettim sayılır.
Bedri’yi tanıdığımda bir televizyon tamircisinin yanında çırak olarak çalışıyordu. Meslek öğreniyordu, diyemeyeceğim. Çünkü ustası Bedri’yi işe alırken, kulaklarını çanak anten yerine kullanmayı tasarlamış.
Benim de işe yaramaz bir Grundig marka televizyonum vardı, tamirden çıkmazdı. Dükkâna girip çıktıkça Bedri’yi bir kâğıda at, eşek resmi yaparken görürdüm. Baktım hevesi var, buna yedi renkli bir suluboya takımı aldım.
Alış, o alış. Bizim Bedri başımıza ressam oldu. “Anadolu Kaplanı” dedikleri taifeden nice iş adamının canını yaktı. O resimleri de hep kendisi için yani yolunu bulmak için yaptı.
Demek ki sanat ne toplum için ne sanat içinmiş. Sanat kendin içinmiş.
Sen kendini bilirsen sanatını da bilirsin. Elin magazin fotoğrafçısı “Sanatçı hanım sen bir ömürsün. Çıkar eteğini sanatın görünsün” dediğinde açmazsın.
Paylaş