Paylaş
Geçen aydı galiba. Aynaroz’a gidip, tarihi manastırı gezmiş.“Bakire Bahçesine..” girmiş. Rahibelere el işareti yapmış. Kutsal emanetleri denetlemiş. Sanki kendisine Onüçüncü Havarilik teklifi gelmiş gibi anlatıyor ha anlatıyor.
Yediğine, yazdığına karışmam ama kıyafetine fena halde ayar oldum.
Giymiş pembe ceketini. Altında kanarya sarısı pantolon. Mor gözlükler. Ayağındaki o rengarenk şey ayakkabı mıydı, söktüremedim. Kendisine şekil yapmaya meraklı olduğundan, ayakkabı niyetine iki adet fronboğazlı pastaya basmış da olabilir.
Hristiyanlık aleminin kutsal mekânında “Metroseksüel Erkekler Cumhuriyetinin Başkonsolosu…” gibi dolanıyor.
Babıali’de rüzgâr gibi estiğim zamanlarda bir gazeteci böyle giyinip habere çıksa turistler dahil bütün Sultanahmet peşine düşerdi.
Kardeşim sen gazeteci misin? Gazeteci kılığına girmiş kelebek mi? Ben seni böyle mi yetiştirdim?
Yeni kuşaklar bilmez.
Bu Ertuğrul benim yanıma geldiğinde yirmili yaşlarda uzun saçlı bir oğlandı. Fransız Sorbon Beşeri İlimler Fakültesi’nin Harvard’a bağlı Tavşan Kolunu bitirmiş, yüksek lisansını da Alman Yale Goethe Gele Üniversitesi’nde yapmış.
“Işığa Tutulan Tavşanlarda Psikolojik Daralmalar…” konusunda da yazılmış bir de tezi var.
Devir Menderes devri. O devirde bu kadar diploma devlet adamlarında bile yok. Cumhurbaşkanımız çatık kaşlı Celal Bayar ilkokul mezunu, hepimiz onunla iftihar ediyoruz.
Uzun etmeyelim efendim, diplomasına tav olduk bunu işe başlattık.
Siz onun iki de bir “Atmış sekiz kuşağıyım…” demesine kulak asmayın. Benim tanıdığım Ertuğrul, bildiğiniz Menderes döneminin Diyarbakır işi ibrişim kuşağıdır. 1968’e gelindiğinde talebelikten emekliydi.
Başlarda güzel çalışıyordu.
Ne zaman ki gazetenin başına geçti, huyu suyu değişti. Bir haller, bir havalar. Siyasetten bu anlar, kadından bu anlar, modadan bu anlar. Nerede kimsenin okumadığı bir yazar türese gidip kitabını bulur. Kendine Pazar yazısı yapar.
Bunlar yetmedi. Bir de çoraplarını çıkarıp, poz verme huyu başladı. Biliyorum, içinde aykırılık var. Okurdan yüz bulsa pantolonu da çıkarıp atacak.
Bunu benim Boğaz’daki yalıya “Sana hümanizm hocası tuttum...” bahanesiyle çağırdım. İçeri girer girmez de üzerine saldırdım. Yer misin yemez misin? Allah yarattı demiyorum.
Bir yandan da “Bir yazara Banu Alkan gibi çıplak ayaklarının üzerine dikilip poz vermek yakışır mı?” diye bağırıyorum.
Bir daha çorapsız fotoğraf çektirmeyeceğine dair söz alıp yalıdan öyle saldım. Bu kez de tuttu, pembe ceket ile sarı pantolon giydi.
Eeee! Dayağın da etkisi bir yere kadar. Ben o dayakları baştan atacaktım ki Babıali gazete yöneticisi görecekti. Kısmet değilmiş.
Paylaş