BİR süre önce yakın dostum İlhan İl beni ilginç bir yeme-içme deneyimine davet edeceğini söylemiş ve 28 Haziran akşamını rezerve etmemi rica etmişti.
İlhan, Ankara’da bir gurme kulübü olarak kurulmuş Connoisseur Club of Ankara’nın üyesi. 20 üyeli bu kulüp gurme kurallarını uyguluyor. Temel amacını seçilen mutfakların en iyi özelliklerinin öğrenilmesi ve değerlendirilmesi ve bu bağlamda hazırlanan yemeklerin tadılması olarak belirlemiş. Yılda beş yemek düzenliyor. Bu beş yemekten ikisi yabancı, biri yöresel, biri deniz ürünleri, biri de tarihi bir mutfak oluyor. İlhan’ın benim bu deneyimi yaşamamdaki arzusu sonuncuda yatıyor. Bu yemeklerinde Hitit mutfağı tadılacaktı. Ankara’da yemeğin yapılacağı otelde önce bir kokteyl için buluştuk. Sohbet sırasında büyük ekranlı televizyonda bir konser dvd’si çalıyordu. Bu Ankara’da daha önce düzenlenmiş olan, adını Hitit İmparatorluğu’nun başkentinden alan Hattuşa konserinin kaydıydı.
Hitit şifrelerinin izinde
Orkestra bizim Anadolu ezgilerini Hitit sazlarıyla modernize edilmiş bir şekilde seslendiriyordu. Hitit tabletlerinde bizim bağlamamızın, hem de ucunda püskülü sarkan bir şekilde kazınmış şekli bu arada ekrana yansıyordu. Anadolu medeniyetleri bana her zaman heyecan vermiştir. Dört bin yıl önce Anadolu’da yaşamış Hititlerin yemeğini yiyecektik. Ama bu nasıl olacaktı? Bunun cevabını Ankara’da eğitimini tamamladıktan sonra Çorum’a eğitmen olarak giden Hitit yemekleri uzmanı Asuman Albayrak verdi. Hitit yazılarının deşifre edilmesi ile ortaya çıkan ipuçlarından yola çıkarak yaptıkları deneyler sonucu bunu gerçekleştirmişlerdi.
Kral Midas’ın tatlı birası
Bu bana yıllar önce Amerika’da özel bir yemekte tadımlık olarak ikram edilen Midas birası deneyimini hatırlattı. Frigyalıların Kralı Midas’ın mezarından çıkarılan bu biraların kalıntıları arkeolojik ve biyolojik çalışmalar neticesinde günümüzde yeniden üretilmiş. Biraz tatlı ama oldukça lezzetliydi. Asuman Hanım dikdörtgen masanın etrafında oturan kulüp üyeleri ve konuklara öncelikle yemekle ilgili bilgi verdi, deneyleri nasıl yaptıklarını anlattı. Ekmekler taze mayadan yapılıyor, aynı gün pişiriliyor, bu nedenle pişirildikten sonra da fermentasyona devam ediyor. Ekmek, bal ve et ağırlıklı bir mutfak. Tarihi bir deneyim yaşayacağımız bu mönü için lezzet konusunda büyük bir beklenti içerisinde olmamamız önceden ikaz edilmişti. Ama zaten ben tadını beğenmediğim bir yemek için “güzel değil” değil de “tadı benim damak zevkime uymadı” demeyi ve böyle düşünmeyi yıllar önce öğrendiğim için merak tarafı ağır basıyordu.
Ballı kırmızı şarap
Yemekte bal karıştırılmış kırmızı şarap servis edildi. Bunun için de Kalecik yöresinde üretilen Kalecik Karası üzümünden elde edilen şarap kullanılmış. Mönüde kalın ekmek eşliğinde bezelyeli püre, koyun peyniri ve incirli kalın somun ekmek, ballı şarap soslu, haşhaşlı ekmek ve bal soslu, bezelyeli ballı ekmek başlangıç olarak yer alıyordu. Sonra bizim yufka ekmeğe benzeyen ince ekmek eşliğinde koyun ciğeri ve yüreği sunuldu. Ana yemekte kalın ekmek eşliğinde şarapla lezzetlendirilmiş kuzu eti ve zeytinyağı ve bal sos eşliğinde tam buğday unu ile hazırlanan kuzu eti vardı. Tatlı olarak pekmez ve cevizin birleşimi eşliğinde bir hamur tatlısı vardı. Günümüzün teknolojik yaşam tarzı için bu kadar kalori yüklemesi belki biraz fazla gelmişti ama dört bin yıl önceden gelen bu lezzeti tadmak gerçekten ilginç bir deneyim olmuştu.