Paylaş
15 yılını bankacılık sektörüne veren İbrahim Betil, yaşanan son olaylardan dolayı eski bir bankacı olarak utanç duyduğunu söylüyor. Betil, bu olayların bankalara olan güveni etkilediğini, ancak sorunlu olanların ayıklanmasının ardından geriye kalanların daha rahat çalışabileceğine işaret ediyor.
İBRAHİM Betil, sanayi ve finans sektöründe hem profesyonel yönetici, hem de patron olarak uzun yıllar çalıştıktan sonra kendini eğitime adayan bir isim. Bugün haftada bir gününü danışmanlık ve şirket yönetim kurullarındaki görevlerine ayıran Betil, gecesini gündüzünü başkanlığını yaptığı Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na (TEGV) ayırıyor. Bankacılık sektöründe yaşanan son gelişmeleri ise eski bir bankacı olarak uzaktan, üzüntüyle izliyor. 15 yılını bankacılık sektörüne veren Betil, yaşanan son olaylardan dolayı eski bir bankacı olarak utanç duyduğunu söylüyor. Betil, bu olayların bankalara olan güveni etkilediğini, ancak sorunlu olanların ayıklanmasının ardından geriye kalanların daha rahat çalışabileceğine işaret ediyor. Betil ile eğitimden bankacılık sektörüne uzanan bir sohbet yaptık.
Bankacılık sektöründeki son gelişmeleri nasıl değerlendiyorsunuz?
- Bankacılığın hemen her üst düzeyinde sorumluluklar üstlendim. Bize güven duyan hiçkimseye de en ufak bir acı yaşatmadım. Bundan dolayı da vicdanen ve mesleki olarak son derece de huzurluyum. Siyasi hükümetin hatalarından dolayı biz o dönemde bu kararı verdik. Bizden başka bu kararı veren olmadı. O kararı vermesi gerekip de vermeyenlerin toplumun başına açtığı sıkıntıları da birlikte ibretle izliyoruz. Olanlardan utanç duyuyorum.
Bugün yaşananların sorumluları kimler?
- Bankacılık adına maalesef bu izinleri verenlerin, bu denetim mekanizmasını çalıştırmayanların da hataları olduğunu düşünüyorum. Bankacılık Üst Kurulu'nun, Türkiye'nin mali sektörünün geleceği açısından büyük sorumlulukları var.Hukuk sistemi biraz daha hızlı çalışmalı. Bu sistemin içinde zaman zaman adı yönetici olarak geçen, ama bu konularda hiç kusuru olmayan insanların da aklanması gerekir diye düşünüyorum. Suçluların cezalandırılması, ama suçsuz olanların da ortaya çıkması gerek. Bugün öyle bir noktaya geldik ki, bu kurumların bir kısmında çalışmış olmak, pekçok kimse için kötü bir referans olarak görülüyor. Bu bir haksızlık. Bankadan kredi almak bir suç değildir diye düşünüyorum. Krediyi geri ödememek bir suç olabilir, ama krediyi kullanan kişinin gerçekten sıkıntısı olabilir. İyi niyetle ödeyemeyenle, kötü niyetle özellikle ödemeyenin ayırt edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bütün bunlar bankacılığa olan güveni nasıl etkiledi?
- Biraz güvensizliğe yol açmış olabilir. Ama bunların biraz daha ayıklanması, biraz daha varsa olumsuzlukların ortaya çıkması, geriye kalanlara güveni pekiştirecektir. Çünkü kuşkular ve soru işaretleri var. Daha hızlı hareket edilmesi lazım. Bütün var olan olumsuzlukların ortaya çıkarılması, artık bir kerelik ve son kerelik bir bıçak atılması lazım ki, geriye kalanlar daha güvenli ve daha huzurlu çalışsın. İtalya bunu yaptı. Türkiye bunu yapmaktan niçin geri kalsın? Ama bedeli çok ağır olur. Tahminim 30 milyar dolar gibi bir yük getirir. Bunları göğüslemeye, bedelini ödemeye hazır mıyız? Yoksa taksit taksit mi ödeyeceğiz. Bu cesaret işidir. Yenen haltların faturasını ya bu nesil bu haltları karıştırdığı için ödeyecek ya da bırakacağız bizim çocuklarımız ödesin diyeceğiz.
İbrahim Betil, 1944 İstanbul doğumlu. Robert Kolej mezunu olan Betil, Sınai Kalkınma Bankası'nda iki yıl proje uzmanlığı, daha sonra 8 yıl sanayicilik yaptı. 1981 yılında bankacılığa başladı. Pamukbank, İktisat Bankası, Garanti Bankası'nda genel müdürlük görevlerinde bulundu. Körfezbank ve Bankekspres'i kurdu. 1994 krizinden sonra kurucusu olduğu Bankekspres'i Doğuş Grubu'na devrederek sektörden çekildi. 1995 yılında Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın (TEGV) 80 kurucusu arasında yer aldı ve halen TEGV'nin Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı sürdürüyor. Betil, Yeni Demokrasi Hareketi'nin de kurucuları arasında yer aldı ve bir yıl kadar Genel Başkan Yardımcılığı yaptı. Ancak seçimlere katılmadan bu görevlerinden ayrıldı.
Eğitimde devletin iki mislini harcıyoruz
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) neden kurulmuştu ve bugün geldiği nokta neresi?
- Türkiye'deki tüm çarpıklıkların, uyumsuzlukların, dengesizliklerin ve ekonomik sıkıntıların temelinde eğitimin yattığına inanıyoruz. Bu inançtan hareketle devletin eğitime ayırdığı kaynakların yetersizliğine bakarak neler yapabiliriz, nasıl destek olabiliriz diye düşündük ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nı kurmaya karar verdik. 1995'de 80 kişi, 2.5 milyon dolar ana mal varlığı ile vakıf kuruldu. Bugün, 55 noktada yaklaşık 100 bin çocuğa erişebilmenin planını yapıyoruz. Deprem sonrasında sesimizi biraz daha fazla duyurduk.
TEGV'nin yıllık bütçesi nedir?
- Yıllık giderimiz 5 milyon dolar. 100 bin çocuğa eğitim hizmeti verebilmek için çocuk başına 50 dolar harcıyoruz. Çok büyük bir para değil. Ama Milli Eğitim Bakanlığı'nın ayırdığı bütçeden daha büyük bir para. MEB bütçesinde yanılmıyorsam yaptığım hesaplara göre çocuk başına ayrılan harcama 25-28 dolar. Türkiye'de eğitim çağında olan 14 milyon çocuk var, 8 milyonu ilköğretim çağında. Eğitim konusunda hükümetlerin çok ciddi ihmalleri olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de bütçeden eğitime ayrılan pay yüzde 7.4'dü. 8 yıllık eğitimin devreye alınmasıyla ortaya çıkan kaynak ihtiyacı 12 milyar dolar olarak hesaplandı. Bütçeden ayrılan payın yüzde 15'e çıkması gerekirken, yüzde 7.6'da kaldı.
Bütçenizi nasıl finanse ediyorsunuz?
- ‘‘Ateş Böceği’’ adını verdiğimiz gezici öğretim birimleriyle büyük kurumlara sponsorluklar yaratıyoruz. 25-30 milyar lira bağış yaparak ismini yaşatmak isteyenler için fon oluşturuyoruz. Her ay maaşının 1, 2, 5, 10 milyon lirasını düzenli olarak bize bağışlayan 4 bine yakın küçük bağışçımız var. Ayda 1 milyon vererek kimse bir şey kaybetmiyor ama ayda 1 milyonla pekçok çocuk, pekçok şey kazanabiliyor.
Paylaş