PaylaÅŸ
Demokratik çözümde uzlaşamadılar, çünkü hiçbir taraf, aslında demokrasiye inanmıyordu. Sorunları demokrasi ile aşmaya çalışmıyorlardı, demokrasi adı altında ‘bu işi bitirmeye’ inanıyorlardı. Bu işe şekilden değil, esastan girmeleri gerektiğini hiç anlamadılar, hatırlatmak isteyenleri susturmaya çalışmak demokrasiden ne anladıklarının en güzel ifadesiydi.
Peki, ‘Kürtler adına siyaset yapanlar’ demokrasiye çok mu inanıyor diyeceksiniz, diyorsunuz. Asıl mesele de bu, evet, birtakım Kürtler, inanmıyorlar, zaten demokrasiye inanan adamın dağda ne işi var? Sorun, bir noktada, birilerinin Kürtler adına, silahla siyasete girişmesi ve hâlâ bu zeminde yürümeye devam etmesi. Gelinen noktada, ‘demokratik çözüm’ dediğimiz, demokrasiye inananların, silaha inananları, ‘bu yolun yol olmadığına’ ikna etmesi idi.
Aklı şiddete yatan adamı, şiddetin maliyetini anlayamayan adamı, insan canını ödenebilir maliyet olarak sayan adamı, demokrasiye ikna etmek zor iştir. Demokratik siyasette ısrar etmek, insan hayatının, refahının kıymetini teslim etmek adına ‘zor’u göze almaktır. Kolay yoldan demokratik çözüm ise, işte bu kadar oluyor!
Diğer yandan, ‘iktidar’a talip olmak, ‘Dicle kıyısındaki kurdun kaptığı koyunun hesabını vermeye talip olmaktır’, kullandığı yetkilerin keyfini çıkarıp, yapamadıklarının faturasını, herkese dağıtmak değil! Gerisi lafügüzaf! Tüm bunlar kavranmış olsaydı, bu noktalara gelmezdik.
Anlamak çok mu zor? Demokratik çözüm ancak ve ancak, topyekûn demokratik siyaset zeminini kurmakla gerçekleşebilirdi. İktidar ve büyük Türk demokratlarının ‘vesayet’ diye bir çırpıda karaladığı ‘demokratik uzlaşı’nın yerini, şimdi ‘otoriter uzlaşı’ almış görünüyor.
Geçmiş olsun! Demokratik uzlaşıya ‘vesayet’ diyen iktidar kafası ile seksen yılın meselesini sıradan bir iktidar partisi ‘hata’sı olarak gören muhalefetin buluşacağı yer, şehitler söylemi üzerinden otoriter siyaset hamaseti oldu. Bu kafalarla daha çekilecek çok çilemiz var demektir!
Daha da kötüsü, zaten önünü görmekten aciz olanların, inisiyatifi kaybettikçe öfkelenmesi, öfkelendikçe körleşmesi, bu körlük içinde yeni buldukları düşman ‘İsrail’i devreye sokması! Henüz kimse fazla farkına varmış gözükmüyor ama, özellikle de Müslüman bir ülkede, bu çok tehlikeli bir yoldur. Biz Ortadoğu’ya barış ve demokrasi gelsin derken, bir çırpıda Ortadoğu’nun savaş ve otoriter diline mahkûm hale geldik! Aklımızı başımıza almazsak daha da geleceğiz! Dış politikada bizi köşeye sıkıştırdığını düşündükleri İran’a kızıp ‘Acem oyunu’ demeye başlayanlar da yok değil. Kendi söküğünü dikemeden Ortadoğu’da terziliğe kalkan Türkiye’de son manzara bu!
Bu noktada, kimse seçim hesabı falan yapmasın, sandıktan kim ve ne çıkarsa çıksın, bu koÅŸullar altında, Türkiye’yi yönetemeyecek! Herkes önce üzerinde durulabilecek bir zeminin tesisi için ne yapmak gerektiÄŸini düşünsün, seçim, iktidar olmak, muhalefet yapmak, sonra düşünülecek iÅŸler! Yine kimse unutmasın, hepimizin ayakta durabileceÄŸi tek zemin ancak ve sadece ‘demokratik siyaset zemini’dir, kimse fikrini bozmasın!  Â
PaylaÅŸ