SİZ bu yazıyı okuduğunuzda, ben yine bir Ortadoğu ülkesinde, Katar’da olacağım. Burada ilk yazım çıktığında da Beyrut’taydım.
Bu gazetede yeni başladım, o nedenle okuyanlarımın çoğu benim Ortadoğu merakımı bilmiyordur. Aslında, uluslararası ilişkiler alanına uzak olmama karşın, artık uzunca sayılabilecek bir zamandır, Ortadoğu siyaseti ile yakından ilgiliyim.
Dahası, benimki uzaktan ilgi olarak da kalamadı. Bağdat’ı işgal edilmeden görmemiş olmanın hüznü, bende ha bire Ortadoğu ülkelerine gitmek, sadece sokaklarda dolaşmak için bile olsa biraz oralarda yaşamak ihtiyacı şeklinde tezahür etti. Saçma gelebilir, ama öyle.
YUMUŞAK GEÇİŞ
Dayanamayıp, nasılsa bu köşede de, Ortadoğu siyaseti üzerine yazacağım. Ama konuya ortasından girmeden ve gözünüzü korkutmadan yumuşak geçiş yapayım diyorum.
Dahası, oralara gide gele, bu coğrafyaya ilgimin sadece siyasi mahiyette olmadığını keşfettim, isterseniz biraz ondan bahsedeyim. Eşim dostum, bu hissiyatımda biraz oryantalist bir koku alıyor ve beni bu konuda hırpalıyor olsa da, bu coğrafyaya karşı hislerim gayet samimi.
Oralardaki bazı yerleri, bazı şehirleri, bazı ülkeleri daha çok, diğerlerini daha az seviyorum. Ama sadece gezmek için bile Batı ülkelerine değil, sadece oralara gitmek istiyorum.
Batı ülkelerinin, ununu elemiş, eleğini asmış, her şeyin en doğrusunu keşfetmiş havası ruhumu sıkıyor.
Batılıların, bir yandan küreselleşmenin doğal sonucu, ama biraz da sıkıcılıklarını fark etmiş olmalarından ve nihayet yine çokbilmişlikten ödün vermemek adına dört elle sarıldıkları "çokkültürlülük"leri bile bana fazlasıyla hesabi, fazlasıyla ölçülü, fazlasıyla kurmaca geliyor.
Dünyanın bütün mutfaklarını, güzel ve zengin şehirlerinde buluşturmaları bile bana, çeşitlilik merakından ziyade açgözlülük gibi geliyor.
Dünyanın her yerinden tarih hazinelerini yerinde görmek ile, büyük müzelerde seyretmek ne duygu veriyorsa, farklı yemekleri, yerlerinden yurtlarından uzak, harika dekore edilmiş lokantalarda tatmak aynı tadı veriyor.
Şansa, tesadüfe yer vermeyen, her şeyi istediğiniz anda, iyi bir paketle önünüze sunan ve tam da bu nedenle işin tadını kaçıran, üstelik bunu bir eksiklik değil, zenginlik olarak görenlerin dünyası Batı.
Batı dışındaki diğer dünyaları bilmiyorum, benim Batı dışında tanıdığım tek "Doğu", Ortadoğu. Ortadoğu’daki hemen her yer, tüm bu saydıklarımın tersine bir dünya olduğu için bana çok iyi geliyor. Evet, tabii, artık dünyanın hiçbir yeri sadece kendisi değil, aslında kendisi olmak diye bir şey de yok belki.
ROMANTİK DEĞİLİM
Dahası ben, pek de mistik, egzotik düşkünü, sahicilik peşinde romantik biri değilim. Yine de belli ki hayatın karmaşık, çelişik, kaotik yanlarının örtbas edilmeden doğrudan karşımıza çıktığı yerleri daha ikna edici, daha çekici buluyorum.
Ortadoğu tüm sorunlarına, sıkıntılarına rağmen hálá böyle. Sorunlarından, sıkıntılarından kurtulmasının maliyeti, belki bir gün Batı gibi olmak olacak.
Oralarda yaşayan insanların ödediği maliyeti görmezden gelip kestirip atmak haksızlık olur, ama bana öylesi, kolaylıkla göze alınacak bir maliyet gibi gelmiyor.
Gördüğünüz gibi, Katar’dan bahsetmeye yer kalmadı, başka zamana kaldı.