CUMHURİYET Devrimi’nin, özellikle basın dünyasında, önde gelen isimlerinden Falih Rıfkı Atay, 1943’de yaptığı bir seyahatin Irak durağında, geçmişe bakıp, biraz da alaycı bir muhasebe yapıyor.
“Ah şu Osmanlı saltanatı, bir Hicaz şerifini... emirliğe yükseltmemek için kendi parçalanıncaya kadar inat etti. Koca Büyük Britanya İmparatorluğu ise bizim bir şeriflikten üç kral çıkardı. İngilizler en hünerli erkek terzileridir.” (Falih Rıfkı Atay, Gezerek Gördüklerim, 1970, s. 76) diyor. ¡ ¡ ¡ Atay’ın üç satırla gönderme yaptığı tarihi mesele, aslında, uzunca tartışılmayı gerektirir. Ben, bu üç satırı, Kürt meselesi’nin geldiği noktaya dikkatinizi çekmek üzere, hatırlatma gereği duydum. Bu gönderme birçoğunuzu rahatsız edebilir. ‘Kürt siyasi hareketinin dili’ni kullanmakla itham edilebilirim. Ancak, ‘benim görebildiğim kadarıyla’ Kürt meselesi hızla bu eşiğe yaklaşıyor. O nedenle, ‘demokratik özerklik taslağını’nı, bin türlü gerekçe ile savuşturmak yerine, akılcı ve siyasi çerçevede, ciddiye alarak tartışmak gerekiyor. ¡ ¡ ¡ ‘Benim gördüğüm kadarıyla’ dedim, zira hepimizin bir meseleye nasıl baktığı, ne gördüğü doğal olarak farklı. Bu noktada Kürt meselesine bakış zaviyemi biraz açıklasam iyi olacak. On sene öncesine kadar, Kürt meselesine mümkün mertebe hakkaniyetli ama uzaktan ve ilkesel bir bakışla bakmaya özen gösteriyordum. Ulus devletlerin krizinin bizim gibi ülkelerde ‘mikro milliyetçilik’ gibi çok sorunlu bir mecraya girmesinden kaygı duyuyordum, hâlâ duyuyorum. Ancak, bir yandan, bu zaman zarfında çok şey değişti. Diğer taraftan, ben, sadece Kürt siyasi hareketinin dikkatini bu noktaya çekmeye çalışmak yerine, bu noktaya nasıl gelindiğini ve onlar tarafından nasıl yaşandığını anlamaya çalışmam gerektiğini hissettim. ¡ ¡ ¡ Daha önce aynı çabayı, ‘öcü’ gibi görülen ve gösterilen ‘İslamcılar’ için de göstermiştim. Anlama çabası, beni bu kesime yaklaştırdı, bu sayede, işin içerden nasıl görüldüğünü daha iyi anlama imkanı bulmuştum. Dinden uzak bir sosyal çevrede büyümeme rağmen, kişisel olarak, İslami inanç dünyasını benimsememin de anlama çabama katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Bu sayede, sadece bir siyasi hareketi daha iyi anlamaya başlamanın ötesinde, hayatım, dünyaya bakışım zenginleşti. ‘Siyasi veya kişisel hırslara kurban gidenler’ yanında, birçoğu halen süren ve çok değer verdiğim dostlar kazandım. Anlama çabası, insanın sadece kavrama imkanlarını değil, doğrudan dünyaya bakışını ve hayatını zenginleştiriyor. Benzer bir durum Ortadoğu’yu anlamaya çabalarken oldu. ¡ ¡ ¡ BDP milletvekili Sabahat Tuncel ile yaptığım bir sohbette, bana ‘senin Kürt meselesine bakışta gönül gözün açılmış’ demesi, tüm bunları bir kez daha düşünmeme neden oldu. Her iki tarafa da, bir yandan akıllı ve serinkanlı düşünmeye özen göstermek, diğer taraftan biraz da ‘gönül gözü’ ile bakmaya çalışmayı öneriyorum. ‘Kürtçüğün hesabını İslamcıdan sormak’ gibi bir niyetim yok, bunu yapacak son insanım. Ancak eskinin İslamcılarının Kürtleri en iyi anlayanlar olmasını bekliyorum, hepsi bu. Eski ve koyu bir İslamcının, yeni statükonun muktedir ve buyurgan sesi ile, Demokratik Özerklik tartışmasını, ‘Suikast teşebbüsü, demokrasiyi sabote etmek’ diye önünü kesmesini çok ‘trajik’ buluyorum. Hiçbir mesele diğerinin aynı değil ama, eskiden kendilerine söylenenleri, onları olduğu kadar beni de öfkelendiren, üst perdeden tavrın aynısını, iktidarı ele geçirince diğerlerine karşı benimsemeleri ağrıma gidiyor. Hepsi bu! Öküz altında buzağı aramanın alemi yok! ¡ ¡ ¡ Şimdilik bu kadarını söyleyeyim, belli ki bu meseleyi daha çok konuşacağız. Son olarak, benim anlama çabama büyük bir içtenlikle karşılık veren Kürt dostlarıma teşekkür ediyorum.