Demokrasimizin seviyesi ve geleceği

DEMOKRASİMİZİN seviyesi seçim meydanlarında, iyice ortaya çıkmış oldu.

“Seçkinci” zihniyete itiraz etmenin çoğu politikacı için ne anlam ifade ettiğini de böylece daha iyi anlamış olduk.

Seçim meydanlarını izlemek, züppeliğe karşı çıkmayı, nezaket ve zarafetle alay etme ile karıştıran ucuz edebiyat, ucuz mizaha dayalı, kaba saba, bol argolu, ucuz televizyon dizilerini izlemek gibi. Ama asıl sorun, sıradan bir nezaket, zarafet konusu değil (hoş nezaket zarafet meselesi hiçbir konuda “sıradan” bir mesele değildir o da başka). Söz konusu olan siyaset olunca, bu ucuzluğun maliyeti hepimiz için çok ağır olacak.

SİYASİ UFUK

Siyasi rekabetin, ağız dalaşı, bayağı bir didişme, rakibini bertaraf etmek için her yolu mubah sayma olarak görüldüğü ve yaşandığı bir siyasal ortamın kepazeliği bir dert. Asıl önemlisi, demokratik siyasetin kısa vadeli mücadelelerin ötesinde, uzun vadeyi göz ardı ettiğinde karşılaşacağı bedelleri kavramaktan aciz bir siyasi akıl eksikliği. Mevcut didişme içinde kimse, referandum sonrasında yola nasıl devam edileceğini hesap ediyor gözükmüyor. Ucuz siyasi hesaplardan söz etmiyorum, bu ülkenin nasıl yönetileceğine dair siyasi ufuktan söz ediyorum.

Anayasa değişikliği paketi oylaması üzerinden her konuda birbirini sonuna kadar yıpratma yarışına girmiş olanlar, nihayetinde, seçim sonrası tablo ne olursa olsun, aynı ülkede, birarada yaşamak durumunda olduklarını unutmuş görünüyorlar. Ama tabi, hedef, ilk fırsatta birbirlerini tamamen tamamen “bertaraf” etmek ise o başka. Tabii ona demokratik siyaset denmiyor, bunu da hatırlatmakta fayda var.

“Türklerin” bir arada yaşama ortamı bunca zehirlenmişken, Kürt meselesinin nasıl seyredeceği ise tam bir muamma. Meydana çıkanın, karşısındakini “terör örgütü ile aynı saflarda olmakla” suçladığı, bundan medet umduğu bir ülkede, kim, toplumu hangi çözüme, nasıl ikna edecek merak ediyorum. Daha doğrusu, merak etmiyorum, böyle bir kaygının olmamasından korkuyorum. Poker oynar gibi, blöf, restleşme, tek el hesabı üzerinden siyaset yapmanın sonu çok ağır olacak. Türkiye bir değil, birden fazla fay hattı üzerinden kırılacak.

Bu seçim ortamı tablosu, ne yazık ki, Türkiye’nin demokratikleşme imkânlarının ne kadar tıkalı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Hiçbir taraf, bir yandan, rakiplerini Kürt meselesi üzerinden sıkıştırıp diğer yandan bu sorunu çözeceğini iddia edemez. Hiçbir taraf, bir yandan karşıtlarının vatan sevgisini, aklını sorgulamaya açıp, diğer yandan demokratlık taslayamaz. Böyle bir ortamdan demokratikleşme adına hayır beklemek için olsa olsa ilginç bir “aydın” zihniyetine sahip olmak gerekir.

DAHA DA ÜRKTÜM

Kısa bir süre önce, bir partiye ilişkin bir dokundurma yaptım diye, “Hain korkak olur/Hadis-i Şerif” mesajı almış ve ürkmüştüm. Bir ülkenin AB Başmüzakerecisi, kendisi gibi düşünmeyenlerin aklını ve vatan sevgisini sorgulamaya açtıktan sonra, bana gelen tepkinin ne kadar devede kulak, ne kadar doğal olduğunu anladım, daha da ürktüm.

Yine de umarım, Türkiye’nin demokrat aydınlarının öngördüğü demokratikleşmeyi görecek kadar uzun yaşar, keyfini hep birlikte çıkarırız.

Not: Ruşen Çakır’ın cuma günkü yazısını okuduktan sonra (Vatan) yazmayı düşündüğüm birçok noktaya ziyadesiyle ve hakkıyla değindiğini görüp, kaldığı yerden devam etmeye karar verdim. Okumayanınız varsa, şiddetle tavsiye ederim.
Yazarın Tüm Yazıları