Paylaş
Verilir verilmez de hem spor kulüplerinin hem muhalefetin dahil olduğu bir tartışma platformuna dönüştü. Muhalefet, spor kulüplerinin şirketleştirilmesinin, büyük bölümünün kapısına kilit vurulması anlamına geleceği eleştirisi yaparken, bağımsız kulüplerin yönetiminin Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından görevden alınabilmesine olanak verildiği iddia edildi. Bu durumun sporun siyasallaşması sonucu doğuracağını dile getiren muhalefet partisi sözcüleri, futbol yayınlarının TRT’den ücretsiz yapılmasını istediler.
İktidar Partisi temsilcileri ise borç batağında olan spor kulüplerinin profesyonel bir anlayışla yönetilmesinin zorunlu olduğunu, bunun için de yeni bir yasal düzenleme gerektiğini dile getiriyorlar.
4 büyük futbol takımının toplam borcunun 25 milyar lirayı aştığı, alt lig takımlarının borcunun 300 milyon lirayı geçtiği bilgisi paylaşıldı. Bütçe ve harcama ilkelerinin oluşturulduğu, yöneticilerin borçlanmadan sorumlu tutulacağı, spor kulüplerinin geleceğini ipotek altına alan ölçüsüz borçlanmanın önünü geçileceği dile getiriliyor.
Anlaşılan, bu teklif, Meclis’te uzun tartışmalara sahne olacak ve daha çok su kaldıracak.
ÖZGÜRLÜK-KİRLİLİK DENGESİ
SOSYAL medya alanında yapılan yasa çalışması, siyasiler açısından çok tartışmalı bir konu. İktidar, dezenformasyon ve bilgi kirliliğini önlemeye çalıştıklarını, muhalefet ise ifade ve bilgi edinme özgürlüğünü engellenmeye çalışıldığını iddia ediyor. Konu, TBMM Dijital Mecralar Komisyonu’nun çalışmalarında sık sık gündem oluyor.
Umut Erdem’in aktardığına göre, komisyon başkanı Hüseyin Yayman, sosyal medyanın özgürce çalışmalarına devam etmesinden yana olduğunu belirterek, “Hazırlayacağımız teklif, sosyal ağları düzenleyen bir teklif değil, dezenformasyonla ilgili bir düzenlemedir” derken, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel de “Herkes dezenformasyondan şikâyetçi ama bu haber alma ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması için kullanılmamalı” dedi. Komisyonda, sosyal medyada algı operasyonu yapılması, gerçeklerin gölgelenmesi, doğrulara ulaşma güçlüğü gibi sorunlar yaşandığı dile getirildi. Sonuçta, gerçeğe ulaşma hakkının engellenmemesi, nefret suçu işlenmemesi, çocukların ve ergenlerin korunması, daha da önemlisi bu mecranın siyaset aracılığıyla demokrasiyi rehin almaması istendi. Bu çerçeve yeni yasa için iyi gibi...
YEŞİL YATIRIMCI DÖNEMİ
BİR süredir özellikle özel sektör, bilim dünyası ve STK’lar, sanayi ve kalkınmada yeşil dönüşümü tartışıyor. Türkiye, AB’nin Yeşil Mutabakatı’na imza attığından beri, sektörleri buna hazırlamak için çalışılıyor. Yapılacak çok iş var.
Türkiye için konunun önemi, çevreyi koruyan üretim sistemi ve temiz enerji konusunda atacağı adımların, AB’nin tedarik merkezi olmasının yolunu açacak olması. Yapılan araştırmalar, her 2 büyük yatırımcıdan 1’inin, yeşil alanlara yöneleceğini gösteriyor. Yatırımcıların yüzde 47’si çevre sorunu yaratmayan yatırımlarının öncelikli öneme sahip olduğunu ifade ediyor. Şimdi firmaların yeşil sertifika almaları, OSB’lerin yeşil vizyonuyla yapılanmalarını gerekecek.
Tabii bu dönüşümün maliyeti sektörleri korkutuyor. Değişimle birlikte ton başına 50 euroyu aşan ilave bir maliyet söz konusu olabilir. Eğer bu maliyet yüksek diye, dönüşüm geciktirilirse, yıllık 4 milyar dolara kadar varabilen ekonomik kayıp olacağı hesaplanıyor.
Yani, yeşil sertifikası olmayan ürünü satamama, ihracat pazarındaki payı kaybetme gibi riskler doğacak. Tüm dünyada hızla şekillenen yeşil dönüşüm sürecine ayak uyduran firmaların rekabet gücü artacak.
Konuya kararlı ve planlı bir stratejiyle bakmak, bu dönüşümü engellemek isteyen, sadece kısa dönem kârını önemseyen kartellerin tuzağına düşmemek gerekiyor.
Paylaş