Paylaş
KİPAŞ Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hanefi Öksüz ve Vali Şükrü Kocatepe'de protokolde yerini aldılar. Okul müdürü ve yöneticilere verilecek eğitim öncesi Vali Kocatepe bir konuşma yapmak üzere kürsüye çıktı. Kocatepe, konuşmasını birden keserek, salonda bulunan iki müdüre "İkiniz beni dinliyorsunuz değil mi? En son ne dedim tekrarlayın?" diye bağırmaya başladı. Bununla yetinmedi, "Hangi okulun müdürüsünüz?" diye sordu.
"Kavlaklı İlköğretim Okulu" cevabını alınca da, "Kavlaklı okulu bundan sonra gözümün önünde olacak, Okulunuzun başarısını, başarısızlığını iyi denetleyeceğim. Bilginiz olsun." diyerek yüzlerce kişinin önünde azarladı. Bütün salon müdüre döndü, orta sıralarda oturan müdür Nurullah Cavlı, konuşmadan sonra üzgün bir şekilde sesini çıkarmadan tören bitene kadar oturdu. Sonrasında görüştüğümüzde ise, "Ön sıradaki arkadaşımdan kalem istemiştim. Bu kadar azarlanmayı hak etmedim" diyerek duygularını dile getirdi.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, üst düzey eğitim yöneticileri ve o gün o salonda eğitimi veren Kayhan Karlı, eğitimde hiyerarşiye, baskıya, korku kültürüne bu kadar karşı çıkarken Vali Kocatepe'nin o gün öfkesine hakim olamayarak bir müdürü böylesine azarlaması tepkiye yol açtı. Vali Bey, dikkatini o anda dağıtan müdürden belli ki rahatsız oldu. Ama bunu herkesin gözü önünde güç gösterisi yaparak değil, konuşma sonrası yanına çağırarak o müdürle konuşarak sorunu çözebilirdi. Eğitimde değişimin, dönüşümün konuşulduğu bugünlerde, değişimin en tepelerden başlaması gerektiği gerçeğinin bu konuşma ile bir kez daha altı çizilmiş oldu.
**
Sporcu, sanatçı, bilim adamı nasıl yetişecek?
Bugün size bir örnek vereceğim. Çocuğunu spora yönlendirmiş ama akademik gelişimini tamamlamak için çabalayan bir babanın çığlığını duyun istedim.
Spor yazarı Erhan Ulaş'ın oğlu Eser Berk Ulaş, Beşiktaş'ta bir ilköğretim okulunda okuyor. Eser Berk okul hayatına başladığından beri gerek okulunda gerekse okul dışındaki zamanında hep sporla uğraştı. Başta futbol olmak üzere, basketbol ve yüzmeye gitti. Hatta, yüzme dalında birincilik madalyaları aldı. Daha sonra da bütün ağırlığını futbola verdi. Şu anda da başarılı bir şekilde bu spora devam ediyor. Eser Berk, bir yılı Beşiktaş alt yapısı olmak üzere son iki yılda Dikilitaş Futbol Takımında lisanslı olarak oynuyordu. 2011 yılında Dikilitaş takımı ile U13 liginde kendi gruplarında şampiyon oldu, Türkiye Şampiyonası'na katıldı ve ilk sekize girme başarısı gösterdi. Aynı zamanda okul takımında da başarı ile oynadı. Gösterdiği başarıları Galatasaray Spor Kulübü alt yapısına transferle taçlandı. Ancak, ne olduysa sorun işte o zaman yaşandı. Çünkü, kulübün idman saatleri ve okulun ders saatleri çakışmaya başladı. Aile de Galatasaray Spor Kulübünden, çocuklarının lisanslı sporcusu olduğunu ve idman saatlerini belirten resmi belgeyi alarak okuduğu ilköğretim okuluna teslim etti. Hatta baba gidip okul müdürü ile bizzat konuştu. Haftada dört gün olan idman sayısının sadece iki gününde son iki dersleri için izin istedi. Ancak, okul yönetimi buna sıcak bakmadı ve çocuk 7 yıldır okuduğu okuldan ayrılmak zorunda kaldı.
Bu süre boyunca okulunda bütün öğretmenleri tarafından sevilen, hiçbir şekilde saygısızlığı olmayan, derslerini elinden geldiğince çalışan, okuluna sporda hizmet eden, disiplinli ve sadece sporla uğraşan Eser Berk, moral bozukluğu içinde gittiği yeni okuluna şimdi adapte olmaya çalışıyor.
Uzun zaman boyunca ailenin hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan spora yönlendidiği, kötü alışkanlıklardan uzak tuttuğu Eser Berk, şimdi mutsuz. Çünkü, arkadaşlarından, öğretmenlerinden ayrıldı.
Eser Berk gibi sporla, müzikle, sanatla, bilimle uğraşan yüzlerce öğrenci aynı şekilde. Ya okulları idare ediyor, ya aileler fedakarlık ediyor. Birçok çocuk "Ya okul, ya spor, sanat, müzik" tercihi ile başbaşa bırakılıyor.
Milli Eğitim yetkililerine soruyorum. Bu ülkede, sporcu, sanatçı, bilim adamı yetişmeyecek mi? Bu çocuklar küçük yaşta spora yönlendirilmez, profesyonel spor hayatına atılmazsa yaşları ilerleyince mi onlara spor yaptıracağız? Sınav sistemi içinde boğulmuş kuşakların aksine bir alana gönül vermiş yetenekli gençleri kim, nasıl yönlendirecek? Belki o ilköğretim okulu müfredatı buna uygun değil, ama sanatçı, sporcular için bütün bunları düşünen okullar açılamaz mı?
Büyüdüklerinde, milli takıma girdiklerinde onlarla gurur duyuyoruz, ama bu çocuklar nasıl yetişiyor, hiç merak ediyor muyuz?
**
Oyunla terapi
40 yıldır 40 bini aşkın çocukla oyun oynadılar. Ve o oyunlarla çocukların korkularını sildiler, travmalarını yendiler, endişelerini giderdiler. Şimdi İstanbul'dalar. Çoğu anne babanın karşı karşıya kaldığında ne yapacağını bilmediği sorunların çözümü Prof.Dr. Byron ve Carol Norton için bir oyun kadar basit. Çocukların duygusal dünyasına açılan kapının sihirli anahtarları elinde tutan, deneyimsel oyun terapisinin yaratıcıları Psikoloji İstanbul'un davetlisi olarak Türkiye'deler. Boşanma sonrası adaptasyon, uyku, yeme ve tuvalet problemleri, öfke-saldırganlık sorunları, korkular.. Norton çifti tüm bu sorunların çözümü için oynanacak oyunlarını 24 Ekim'de ailelere anlatıyorlar. Doğa Koleji ve Psikoloji İstanbul Danışmanlık Merkezi işbirliği ile yapılan bu özel eğitim 24 Ekim'de 13.00-16.00 ve 19.00-22.00 arasında verilecek. Kaçırmayın derim.
Paylaş