Paylaş
California State University’de ‘Eğitim Yönetimi’ konusunda yüksek lisans yaptı. Kaliforniya’daki çeşitli okullarda yönetim çalışmalarına katıldı. Kültür Fen Lisesi’nde öğretmenlik ve müdürlük görevinde bulundu. 2002’den beri Kültür Okulları Genel Müdürü olan Bahar Akıngüç Günver, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Davranış Bilimleri Bölümü’nde doktorasını yaptı. 2009’dan itibaren de, İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) Mütevelli Heyet Başkanlığı görevini sürdürüyor. Akıngüç Günver ile yükseköğretimi konuştuk:
Ülkemizde vakıf üniversiteleri önemli bir boşluk doldurdu, ancak çok sayıda üniversite açılmasının sorunları da oldu. Yükseköğretimdeki en temel mesele insan kaynağının gelişmesidir. Ne kadar çok üniversite olursa o kadar çok doktoralı yüksek lisans programı olur. Bunların da nitelikli olması en önemli konulardan biri. Daha fazla üniversite açılmalı. Çünkü, yükseköğretimde gerçekten ihtiyaç var. Lise ve üniversite mezunu arasında ciddi fark bulunuyor. Üniversite mezununun hayata bakış açısı, meslek formasyonu, dört yıl içinde eğitim aldığı o ortamda yaşadıkları, üniversite içinde katıldığı kulüpler, hobi geliştirmesi önemli. Bu ortamda aslında yetişkinliğe ciddi bir adım atmış oluyor. Kendisini de karakter ve kişi olarak geliştiriyor. Bunların yanında staj ve araştırmalara katılma imkânı buluyor. Staj sürecinde belki de bir yıl sonra istihdamı sağlanacak. Buralarda iş hayatını, ihtiyaçları öğreniyor. Yükseköğretime çok ihtiyaç var. Yeni Y ve Z Kuşağı için teknoloji çok önemli. Online eğitimi iyi üniversitelerin iyi kullanması gerekiyor. Teknoloji işi kolaylaştırıyor, eğitim ortamlarını daha cazip hale getiriyor. Yükseköğretimde nitelik, akreditasyon önemli bir konu.
SINAV SİSTEMİ ADİL
Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) sistemini çok adil ve doğru buluyorum. YGS ve sonrasında aday hangi konuda çalışmak istiyorsa ona göre LYS’ye giriyor. Buradaki yığılma da çok doğal. Ancak, herkes yükseköğretime girecek diye bir şey yok. Toplumda paradigmalar zaman içinde değişecek. Bizde üniversite, sınıf atlama yeri diye düşünülüyor. Böyle bir şey yurtdışında söz konusu değil. Oysa önemli olan işinde iyi olmaktır. Üniversiteye girme ısrarından vazgeçilmeli. Yığılma zaman içinde azalacak.
ANNELİK ÖĞRETİCİ BİR DENEYİM
Annelik benim için müthiş öğretici bir deneyimdir. Sevmenin ve sevilmenin ne kadar değerli olduğunu, güven duygusunu annem ve babamla kazandım ancak kızlarım bu duyguyu pekiştirdiler. Bunun dışında sanat benim için bir öğrenme kaynağı. Şiir mesela. Aykırı olmanın, meselelere başka türlü bakabilmenin sanatı bana kalırsa. Benim için çok heyecan verici ve öğretici. Yine okulların kendisi birer öğrenme kaynağı. Eğitimciliğin güzel tarafı bu. Okullarımız sosyo-ekonomik açıdan her profili kucaklıyor. Tek bir sınıfın üniversitesi değiliz hem akademisyen, hem de öğrenci anlamında. Özellikle de üniversite tarafında geniş burs olanakları sayesinde çok farklı profillerden öğrencilerimiz var ve her öğrenci bir insan hikâyesi. Üniversitemize yolu öğrenci, öğretmen, akademisyen ya da davetli konuşmacı olarak düşen herkes, bir bilgi kaynağı, okumaya değer bir hikâye benim için.
KÜLTÜR KOLEJİ DÖRDÜNCÜ KUŞAĞI YETİŞTİRİYOR
Personamız yalnızca öğrenci değil. Bir eğitim kurumunun en büyük yanılgısı, sadece öğrenciyle bağ kurduğunu düşünmesidir. Bu tuzağa düşmüyoruz. Biz aileleri ve öğretmenleri de önemsiyoruz. Araştırmalar yapıyor, onlara yönelik yayınlar hazırlıyoruz. Örneğin, 2011 yılında Türkiye’nin Y Kuşağı’nı araştırdık. Altı sene önce Y Kuşağı’nı, Türkiye ölçeğinde tanımaya çalıştık. Çünkü şu bir gerçek. Kuşaklara; kullandıkları teknolojiler, tüketim alışkanlıkları çerçevesinde belli özellikler atfediliyor. Ancak kültürün ve coğrafyanın da kuşağın şekillenmesinde müthiş etkisi var. Araştırmaların yanında bol bol okuyoruz ve okuduklarımızı paylaşmaya çalışıyoruz. İKÜ Yayınevi bu konuda çok aktif. 2016-2017’de yenilikçiler yetiştirmek, farklı kuşakları temsil eden liderleri, rol modelleri tanımak ve Milenyum Kuşağı’nı, öğrencilere, ailelere ve eğitimcilere aktarmak için çok zengin yayınlar çıkardık. Ajaz Ahmed’in ‘Sınır Tanımayanlar’ kitabında, Y ve Z Kuşağı’nın mimarı diyebileceğimiz Steve Jobs ve Bill Gates başta olmak üzere, ki her ikisi de Baby Boomers kuşağına dahil bir lider profilidir, farklı nesillerdeki lider portrelerini aktardık. Tony Wagner’ın ‘Yenilikçiler Yaratmak’ eserini Türkçe’ye kazandırdık ki bu eser, Y Kuşağı’nın yenilikçilerini tanımak isteyen yeni kuşaklara ve onları yetiştirecek ailelere, eğitmenlere ilham verecek bir rehber. En son İKÜ Yayınevi’nden ‘Milenyum Kuşağının Kuralları’nı yayınladık. Yeni nesli anlamak için kapsamlı bir kaynak. Mayıs ayında da John Palfrey’in ‘Born Digital’ini okurlarla buluşturacağız. Özetle; sadece sosyal medyada var olarak, dijital medyada görünürlük sağlayarak gençlere dokunmuyoruz. Onları derinlemesine anlamayı, onlara doğru şekilde temas etmeyi sağlayacak bilgi ve araştırma kaynaklarını da kullanıyoruz.
Y VE Z KUŞAĞI KOLAY BİR DÜNYAYA GELMEDİ
Kolay bir dünyaya gelmedikleri kesin. Her şey müthiş hızlı, bu noktada sabırsız olmaları normal. Koşullar keskin, şartlar olağanüstü talepkâr. Koruyucu birer aile modeliyle büyüyorlar. Bu noktada birey olmakla, bireysel olmak arasındaki farkı zaman zaman karıştırmaları sürpriz değil. Yine sadakate bakışları farklı. Örneğin, bir kuruma yıllarca hizmet vermek onlar için zor. Ancak bir yandan da özgüvenleri, mizah anlayışları, özgürlük duygularıyla da müthiş büyüleyici olduklarını düşünüyorum. İyi yönleri doğru mentorlarla ve liderlerle karşılaşırlarsa, iyi ortamlarda bulunurlarsa, belli değerlerle beslenirse zenginleşebilir. Aksi takdirde mesela hız; sabırsızlığı ve tatminsizliği, bilgiye kolay erişim öğrenme hevesini, araştırma tutkusunu zedeleyebilir. Doğru eğitim her kuşakta olduğu gibi Y ve Z Kuşağı için de her şey demek. Bunu geçtiğimiz ay düzenlediğimiz, 10’uncu Erdal İnönü Günü’nün konuğu Dr. Canan Dağdeviren ile bir kez daha anladım. Genç bir bilim insanı. Buluşları, projeleriyle umut ve güven veriyor. 85 doğumlu ve profil olarak Y Kuşağı’nın temsilcisi. İyi bir eğitim, doğru beslenmiş heyecan ve tutku, ailesinden aldığı destek ve rol modelleriyle geldiği nokta müthiş. Çok güzel bir cümlesini okumuştum, “Ben insan kalmayı hayal eden bir bilim emekçisiyim.” İnsanlık, değerler, bilim ve hayaller... Kuşaklar ne ölçüde değişirse değişsin hem eğitimci hem de insan olarak bunların değerini bilmeli, gelecek nesillere bunu aktarmalıyız. Kalıp tanımlardan, ezberden, insanları kategorilere ayırıp değerlendirmekten uzaklaşmalıyız. Gülten Akın’ın çok güzel bir şiiri vardır: ‘Kendisi’ diye. Bizim de en büyük meselemiz bu aslında Kültür olarak. Gençlerin bir kimse değil sadece ‘kendileri’ olmaları için çalışmalıyız. Kültür’ün en önemli derdi ve meselesi bu.
SÜREKLİ BİLGİLERİMİ GÜNCELLİYORUM
Kendi açımdan, Y Kuşa’ğını yetiştiren iki kız çocuk annesi olarak öğrenmeye devam ediyorum. Eğitim yönetiminde de formülüm değişmiyor. Bilgilerimi güncelleyebileceğim, geliştirebileceğim hiçbir platformu kaçırmamaya çalışıyorum. En son kasım ayında Harvard’da düzenlenen bir liderlik eğitimine katıldım. Kendime, yöneticilik anlayışıma, düne, bugüne ve geleceğe dışarıdan bakma fırsatı sunan çok güzel bir deneyimdi. Dünyanın 37 ülkesinden lider vardı. Bagajımda birçok not ve bir sürü soruyla geri döndüm. Yöneticilerin ve liderlerin bilmesi gereken şey, ne kadar çok şey bilmediğidir. Burada sözü edilen mütevazılık değil. Bunu çok karıştırıyoruz. Sonra birlikte çalıştığımız insanları tanımak çok ciddi bir kazanım. Belirsizlik ve karmaşa karşısında eylemsizliğe sürüklenmekten kaçınmak. Belirsizlik ve karmaşa insan yaşamında olabilir, ancak eylemsizlik varlığın doğasına aykırı. Etrafınıza, doğaya, insana baktığınızda her şey gözle görülür veya değil ama müthiş bir hareket ve eylem içinde olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla ben devinime, insana güvene, öğrenme tutkusuna
inanıyorum. Umuda ve güvene çok ihtiyacımız var. İkisi de insanın yaşam enerjisinde çok önemli bir yere sahip. Çok önemli ancak çok kolay kırılan, incinebilir yapıdalar. Umudu ve güveni inşa etmeyi, kazanmayı, korumayı ve beslemeyi öğrenmeli, öğretmeliyiz.
Paylaş