BAŞTAN belirteyim, yazacaklarım birçok kişinin hoşuna gitmeyecektir, özellikle de sigortacıların. Ama dost acı söylermiş.
Herkesin anlayabilmesi için önce bir tespit yapayım. Sigortacılar birkaç yıldır kasko, zorunlu trafik ve sağlık sigortasından ciddi anlamda zarar ediyorlar. İşin ilginci sigorta pazarının yüzde 50’si de bu üç sigorta branşından oluşuyor. Yani, sigorta şirketleri, en çok poliçe satıp, prim ürettikleri sigortalardan zarar ediyorlar. Sigortacılara göre zararın nedeni ise, birbirleri ile kıyasıya fiyat rekabeti içinde olmaları. Daha açık bir anlatımla, sigorta satabilmek ve birbirlerinden müşteri kapabilmek için primleri düşürüyorlar... Ucuza poliçe satınca da topladıkları prim, hem hasarı ödemeye hem de genel giderleri karşılamaya yetmiyor... Sonuçta zarar ediyorlar. Sigortacıların, iddiası böyle. Öyle midir, değil midir; konunun detayına girmeyeceğim. Ayrıca detayı da sokaktaki vatandaşı yani, tüketiciyi hiç mi hiç ilgilendirmez. Rekabet de edebilirler, fiyatları da indirebilirler... Zarar da edebilirler. Zarara dayanamayıp, pazardan da çekilebilirler. Bu, şirketlerin kendi bileceği bir iştir, tüketiciyi bağlamaz. Ama iş, zararın bedelini sigortalıya ödetmeye gelince, işte orada duracaksın. Ki, bu boyuta gelmeye başladı. Nasıl mı? Anlatayım. NEDEN SİGORTA YAPTIRILSIN Sigorta şirketi, aracına kasko sigortası yaptıran tüketiciden, bin 200 lira prim alır... Sigortalı kaza yapar ve şirket 5-6 bin lira hasar öder. Sigortanın yenilenme dönemi geldiğinde aynı şirket, bu sefer sigortalıdan 3 bin 500 lira prim talep eder... Kimse kusura bakmasın ama ben buna bal gibi, zararı sigortalıdan çıkartmak derim. Sigorta nedir? Olası risklere karşı prim ödenip, teminat satın alınmasıdır. Yani, bir risk ve riskin yönetimi işidir. Ama sen daha ilk hasar da primi yüzde 200-300 artırırsan, bunun adı sigortacılık olmaz. Kaldı ki, başta ödenen ve yenilemede talep edilen prim ile hasarın neredeyse tamamı sigortalıdan alınmaya çalışılıyor demektir. Sorarım şimdi... Hasırını kendi ödeyecekse, tüketici neden sigorta yaptırsın? Ortada bir hasar varsa, makul bir prim artışı yaparsın... Baktın sigortalı aynı şekilde üç sene üst üste ciddi hasar yapıyor, o zaman sigortayı külliyen iptal edersin ve bir daha da yapmazsın. Buna eyvallah. Ama daha birinci ve üstüne üstlük üç kuruşluk hasarda fahiş prim artışı, ne sigortacılıkla bağdaşır ne de sürdürülebilir bir politikadır. SAĞLIKTA DURUM DAHA VAHİM Gelelim sağlık sigortasına. Burada durum daha da vahim. Ben anlatmayacağım. Bir süredir okuyuculardan aldığım şikayetlerden -ki, son dönemde sayıları bir hayli artmaya başladı- sadece bir tanesini sizlerle paylaşacağım. Şikayete konu olan şirketin adı bende saklı. Okuyucum aynen şunları yazmış: “Yıllardır her sene makul oranda artarak, 17 yıldır prim ödediğim şirketim yüzde 90’a varan prim artışı yapmak istedi. Çaresizdim. 16 yıllık sigortalılığımı yakmamak adına 2010 yılı için önerilen 6 bin 533 TL’lik teklifi kabul etmediğim için, bir düşük sigorta paketini kabul ettim ve 3 bin 163 lira ile sigortayı yeniledim. 2011 yılında yenilenmesi gereken sigortam için benden hiçbir ölçüye, hiçbir mantığa sığmayan bir rakam olan 7 bin 764 TL talep edildi. Güvene dayalı 17 yıllık bir marka, müşteri ilişkisini hiçe sayarak, ‘kusura bakmayın bizde yönetim değişti, ister yenile ister yenileme, sizler yaşlandınız, bize fazlasınız’ anlamı taşıyan bir yaklaşım sergiledi.” Fazla söze gerek var mı? Elbette, her sigorta şirketi bunu yapıyor demiyorum. Ama yapanlar sigortacılığın adını kötüye çıkartıyor, sisteme olan güveni sarsıyor. Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Bu bir ticarettir. Rekabette olur, zarar da edilir. Ama zararı yıllardır bu sisteme güvenip, prim ödeyen sigortalıdan çıkartmak; ne sigortacılık ilkelerine, ne ticaret ahlakına ne de hizmet etiğine sığar. Açıkça söyleyeyim... Bu iş böyle devam ederse, yakın gelecekte kimse sigorta yaptırmak istemeyecek. Çünkü sigorta yaptırmanın bir anlamı kalmayacak.