Paylaş
Eminim dikkatinizi çekmiştir; Ali Babacan, nasıl ve ne şekilde tasarruf edileceğine değinmedi. Sadece kredi kartları ve banka kredileri ile yapılan, hızla da artan harcamalara kısıtlama getirmek için alınacak önlemleri sıraladı.
Buradan da anlaşılıyor ki hükümet, bundan sonra, cari açığı azaltmak için tasarrufu artırmaya ağırlık verecek. Ancak vatandaşı nasıl tasarruf ettirecek, ettirirken de hangi enstrümanı kullanacak, işin o tarafı belli değil.
Açıkça söyleyeyim, hiç kendimizi kandırmayalım... Bugünkü ortamda vatandaşa tasarruf et demek ne kadar zorsa, vatandaştan tasarruf etmesini beklemek de bir o kadar imkansız. Neden mi? Anlatayım...
Konut ve otomobil kredilerini bir kenara bıraktım... Bankaların; bayram, düğün, beyaz eşya, tatil, eğitim adı altında ve her fırsatta, kredi kampanyaları yaptığı... 5 bin liralık krediyi bile 36 aya böldükleri ve vatandaş için faizin hiçbir anlamının olmadığı, sadece aylık ödeyeceği rakama odaklandığı bir ülkede tasarruftan bahsedemezsiniz.
Vatandaşın ister kredi, ister kart adı altında bankalara bu kadar borçlu olduğu ve borcun da iki-üç yıldan kısa olmadığı bir ortamda... Yine vatandaşın bankadan kredi çekip, çektiği o parayla da kart borcunu kapadığı bir sistemde de tasarruftan bahsedemezsiniz.
Herkesin cebinde üçer-beşer kredi kartı olduğu ve bu kartların da limitlerinin üçer-beşer bin lira olduğu bir ortamda vatandaşa tasarruf et diyemezsiniz.
TOPLUM, HARCAMAYA ALIŞTIRILDI
Vatandaşın, cebine 5 lira fazla para girdiğinde; arabası yoksa önce araba almaya, varsa da yenilemeye... 3 lira fazla girdiğinde ise başta televizyon olmak üzere ev eşyalarını değiştirmeye çalıştığı bir ortamda, tasarruftan söz edemezsiniz. Vatandaşın tasarruf edecek parası vardır yoktur o ayrı bir konu. Eğitimin ve sağlığın bu kadar pahalı olduğu bir ülkede de tasarruftan bahsedemezsiniz.
Daha sayayım mı? Şunu da söyleyeyim, tasarrufu artırmak, tüketimi kısmakla da olmaz. Kredilere ya da kredi kartlarına sınırlama getirmek de bir işe yaramaz. Arz-talep olduktan sonra... Toplum, kazancından fazla harcamaya alıştıktan ya da alıştırıldıktan ve yıllardır bunu da sürdürebildiğini gördükten sonra; kredi kartı olmaz da yerine başka bir şey bulunur.
Bitmedi... Konunun bir başka boyutuna daha değineyim. Kimse alınmasın, gücenmesin. Bugün hükümetin elinde, vatandaşı tasarrufa yönlendirecek tek enstrüman, bireysel emeklilik sistemi. Hele, sene başında devletin yüzde 25 katkı yapmasıyla hem tek hem de en iyi tasarruf aracı oldu. Ne dedi, devlet: “100 lira yatır 25 lirasını ben koyacağım, bin lira yatır 250 lira ben yatıracağım; sen yeter ki, tasarruf et.”
HEM KREDİ ÇEK, HEM TASARRUF ET!
Daha ötesi var mı? Peki, ne oldu? Geçen senenin sonuna kadar sistemde 3 milyon kişi vardı… Devlet katkısının başladığı sene başından bu yana 900 bin kişi girdi, 3 milyon 900 bin oldu. Başarı mı? Başarı... Neye göre? Hem geçen seneye hem de genel duruma göre. Oysa, böyle bir imkana; o, 3 milyonun şimdiye 6-7 milyon olması gerekirdi. Yanlış mıyım? Böyle bir imkan, böyle havadan para nerede var? Hiçbir yerde.
Ama yok... Neymiş efendim, hemen çekemiyormuşsun. Çekmeyeceksin kardeşim... Bu, tasarruf. Bugün yatırır, yarın çekmeye kalkarsan; onun adı tasarruf olmaz. Öyle de tasarruf edilmez. Zaten de edemiyoruz.
Bireysel emeklilik sistemine girip de ayrılanlara, bakın... Yüzde 70’i kredi ve kart borcu gibi finansal borçlarını ödemek için çıkmış. Geri kalanın bir kısmı birikmiş parasını çekip ya televizyon almış ya da eşyasını değiştirmiş. Çok az bir kısım, çocuğunun eğitim parasını ödemek için ayrılmış.
Diyeceğim o ki, ‘tasarruf edin’ demekle, harcamayı engelleyecek tedbirler almakla bu iş olmaz. Önemli olan ve yapılması gereken; hazır elde de bireysel emeklilik gibi bir enstrüman varken, toplumda tasarruf bilincini oluşturmak. Bu bilinç olmadıktan sonra istediğiniz kadar söyleyin, istediğiniz kadar tedbir alın, boş... Harcayacak olan öyle de böyle de harcar. Vatandaş da tasarruf etmesi gerektiğini bilecek ve bunu da kendi adına yapacak; devletin cari açığı azalsın diye değil.
Paylaş