Sigorta sistemi aslında saadet zinciri mi

SİZLERE biraz sigortacılığın felsefesinden bahsetmek istiyorum.

Bu da nereden çıktı diyecek olursanız... Geçenlerde Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Gürgen ile sohbet ederken, ilginç bir tespitte bulundu. Sizlerle de paylaşayım: “Edindiğim izlenimler gösteriyor ki, toplumda sigortaya ve sistemin işleyişine yönelik bilgi eksikliği var. Mesela, sigorta şirketlerinin hasarı ödemek için parayı nereden buldukları konusunda halkın bilgilendirilmesi lazım. Eğer bir konuda bilgi eksikliği varsa bu bilgi, mutlaka başkaları tarafından doldurulur.”
Açıkçasını söylemek gerekirse, gelişmiş toplumlarda sigorta hayatın her evresinde vardır. Her bir meslek sahibi sigorta olmadan o mesleğini icra edemez. Her araç, her konut sigortalıdır. Hemen hemen her bireyin hayat sigortası vardır. Çocuklar hem eğitim aşamasında, hem de aile çevresinde sigorta bilinci ile büyürler. Bir ev yandığında ya da herhangi bir tabi afette zarar gördüğünde, o evin sahibi olan aile bireyleri bizdeki gibi, “Biz şimdi ne yapacağız” diye dövünmez. Haliyle de kimse sigorta var mı yok mu, sigorta şirketi hasarı nasıl öder, öder mi, ödemez mi diye sorgulamaz. Daha açık bir anlatımla, gelişmiş toplumlarda sigorta bilinci yerleşmiştir. Çünkü her birey bu bilinçle büyür.
Bizde ise ne eğitim aşamasında ne de aile içinde böyle bilinci aşılayacak ortam yoktur. Olmayınca da Haluk Gürgen Hocamın bahsettiği sigortaya ve sistemin işleyişine yönelik bilgi eksikliği ortaya çıkar.
Paramızı kaptırmayalım
İşin doğrusu Haluk Gürgen’den, “Sigorta şirketlerinin hasarı ödemek için parayı nereden buldukları topluma anlatılma” lafını duyana kadar ben de konunun önemini düşünmemiştim. Sigortacıların da düşündüğünü hiç ama hiç zannetmiyorum.
Oysa bizim gibi sigorta bilincinin gelişmediği ve sigortaya uzak olan bir toplumda şu soru önem taşıyor: “100 bin TL’lik evimi depreme karşı sigortalıyorlar. Karşılığında da 100-150 TL prim alıyorlar. Depremde evim yıkıldığında bana 100 bin TL’yi ödüyorlar. İyi de kardeşim bu adamlar bu parayı nereden buluyorlar?”
Tabi bu örnek soruyu, otomobil sigortasından tutun da sağlığa kadar her alana uyarlayabilirsiniz.
Hele ki, saadet zinciri tarzı dolandırıcılığın yoğun, hatta organize olduğu bir ülkede böyle bir sorunun önemi daha da artıyor. Cevabını bulamayan ya da bu bilince sahip olmayan kesimler haliyle sorunun cevabı da kendiliğinden geliyor: “Üç kuruş primlerle bu paralar ödenemeyeceğine göre bu işte mutlaka bir hile vardır. Boşu boşuna sigortacılara paramızı kaptırmayalım.”
İşte Haluk Gürgen’in, altını çizdiği husus da bu... Eğer bir yerde bilgi eksikliği varsa, bu eksiklik mutlaka başkaları tarafından doldurulur. Ama yanlış doldurulur. Tıpkı, sigortacılıkta olduğu gibi.
Hasarı asıl kim ödüyor
Siz, bir de bunun üzerine, “Allah’a emanet” diyerek kaderci bir toplum olduğumuzu eklerseniz... Sigortanın neden gelişemediğinin ve tabana yayılamadığının cevabı da kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Eminim ki, yukarıda örnek olarak verdiğim sorunun öneminin bugün ne sigortayı satan şirketler ne de sigorta yaptıranlar bile farkında değil.
O yüzden de mümkün olduğu kadar basite indirgeyip, elimden geldiğince bu sorunun cevabına açıklık getirmeye çalışacağım.
En basit haliyle nasıl ki, bizler mal varlığımızı güvence altına almak için sigorta şirketlerine belirli miktarlarda prim ödeyerek sigorta yaptırıyorsak; sigorta şirketleri de aynı şekilde belirli primler ödeyerek kendilerini, dünyada bu işi yapan büyük şirketlere sigortalatıyorlar. Buna da sigortacılık dilinde, reasürans, sigortayı yapan bu büyük şirketlere de reasürans şirketleri deniyor. İşte asıl hasarı ödeyen bu reasürans şirketleri.
Sigortanın da sigortası var
Daha iyi anlaşılması için bir örnekle konuyu anlatayım. Bizler konutumuzu olası bir depreme karşı prim ödeyerek sigortalatıyorsak, sigorta şirketleri de verdikleri bu deprem teminatı için kendilerini, yurtdışındaki reasürans şirketlerine prim ödeyerek sigortalatıyorlar. Deprem meydana geldiğinde de yurtdışından paraları alıp, sigortalılara ödüyorlar.
Tıpkı, 99 depreminde ödenen milyon dolarlar gibi... Tıpkı, geçen sene İstanbul’da yaşanan büyük sel felaketinde ödenen 700 milyon TL gibi.
 Yoksa, böyle milyar dolarlık, milyar liralık hasarları dünyada sigorta şirketlerinin beşinin, onunun bile karşılamasına imkan yok.
Bahsettiğim yani, reasürans sistemi, otomobil sigortasından tutun da depreme, konuta, ticari sigortalara kadar sigortanın her dalında geçerli. Yani, hiçbir sigorta şirketi kendi özkaynağına ya da kasasındaki paraya güvenerek sigorta yapmaz. Bırakın sigorta yapmayı... Kanunen kendini reasürans sistemi ile sigortalatmadan hiçbir sigorta şirketi faaliyet gösteremez.
İşte, bu kadar önemli olan konunun izahı da bu kadar basit. Yeter ki, birileri bu izahı topluma, tüketiciye yapsın.
Yazarın Tüm Yazıları