Paylaş
Şaşırdım mı? Hiç şaşırmadım. Yazdım; ‘kıdem kırmızı çizgimizdir’ deyip, neye karşı olunduğu bile bilinmeden kestirilip atıldığından, daha da kötüsü bilgi sahibi olmadan fikir yürütüldüğünden, çalışanlar için hayati bir konu kısır tartışmalara feda ediliyor. Hal böyle olunca neden şaşırayım?
Geçen yazımda da belirttim, konunun iki farklı boyutu var; birincisi tazminat, ikincisi ise tazminatların fonlu sistemde değerlendirilmesi. Bunların karıştırılarak, tartışılmasının doğru olmadığını söyledim ve sadece fonlu sisteme değindim. Eleştirilere dikkat ettim, kimileri kıdem tazminatının yarıya düşürüleceğinden, kimileri işverenin çalışanı kolayca kapının önüne koyacağından bahsediyor. Demek ki, iki konunun farklı olduğunu anlatamamışım.
FONLARA GÜVEN YOK
Neyse, ben yine fonlu sisteme devam edeyim. Eleştirilerin bir bölümü, devletin zorda kaldığında çalışanın biriken paralarına el koyacağı ya da kıdem tazminatı fonunun akıbetinin de geçmişte batan tasarruf teşvik, konut edindirme fonları gibi olacağı yönünde. Yani, fonlu sisteme yönelik ciddi güven sorunu var. O nedenle de sendikalar fonlu sistem kurulacaksa mutlaka devletin garantör olmasını istiyor.
Kimse kusura bakmayın ama bir taraftan ‘bu memlekette fonların ne olduğunu çok iyi biliyoruz’ deyip geçmişte batan fonları örnek gösterip, diğer taraftan da fonlu sisteme devlet garantisi istemek bana tezat geliyor. Şunu da belirteyim, fonlu sistem dediğimiz, sermaye ve para piyasaları ile yakından ilgili ve geçmişteki sığ piyasalar ile bugünün piyasalarını mukayese etmek doğru değil.
Peki, sistemin garantisi ne? Anlatayım. Hatta, bireysel emeklilikten örnek vereyim. Çünkü kıdem tazminatında fonlu sisteme geçilecekse, bireysel emeklilik sistemi örnek alınacak.
MODEL NASIL OLMALI?
Her çalışan için, işverenin kıdem tazminatlarını yatıracağı bireysel bir hesap açılacak. Böylece her çalışanın bir kıdem tazminatı fonu olacak. Düzenlenecek kanunla, çalışan adına açılan hesaba, devlet de dahil çalışanın dışında hiç kimse el süremeyecek. Hesaba her ay yatırılan kıdem tazminatları, fonlarda değerlendirilecek. İşverenin hesaba zamanında yatırıp, yatırmadığı çalışan tarafından takip edilebilecek. Fon varlıkları Takasbank’ta saklanacak yani, tazminatlar, fonu yöneten şirket ya da şirketlerin kasasında olmayacak; fonlara, şirketler de el süremeyecek. Fondaki birikimler, rehnedilemeyecek, haczedilemeyecek. Fonları yöneten şirketler de denetlenecek.
Bu anlattıklarım bireysel emeklilik sistemindeki uygulamanın kıdem tazminatı fonuna uyarlanması. Demek ki, neymiş, çalışanın dışında başta devlet olmak üzere hiçbir kurum ve kuruluş bu fonlara el süremiyor, hak iddia edemiyormuş. Böyle bir sistem içinde fonların batıp, çalışanın tazminatını kaybetmesi de mümkün değilmiş. İşveren iflas istese, batsa, bile tazminatlar ayrı hesaba yatırılacağından çalışanın kıdemine hiçbir şey olmuyormuş.
Fonları özel sektör şirketlerinin mi yöneteceği ya da ayrı bir yapı mı oluşturulacağı, yönetimde sendikaların ne ölçüde söz sahibi olacağı; fondaki paranın emeklilik dışında hangi yıl ve şartlarda çekileceği, kıdem tazminatı fonunun hangi yatırım enstrümanlarında değerlendirileceği, fona devletin getiri garantisi verip vermeyeceği, verecekse oranın ne olacağı, kıdem tazminatına devlet katkısı olup olmayacağı sendikalarla, hükümetin ortaklaşa masada karar verecekleri konular.
Geçen de yazdım, bir kere daha altını çizeyim. Eğer masaya oturulursa fonların yönetiminde de söz sahibi olunur, yıllık getiri garantisi de, kıdeme devlet katkısı da alınır. Yeter ki, ‘biz fonları iyi biliriz’ deyip, geçmişe takılmayıp, önce tartışıp sonra da anlaşacak zemin yaratılsın.
Paylaş