Tatilde, kendimi Sinan’a teslim edebileceğimi hissettim
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Fark ettim ki, uzun zamandır Sinan’la baş başa bir hafta sonu kaçamağı yapmamışız. Tam olarak 6 yıldır. Artık yaş oldu 9. Bakalım bu sefer ana-oğul nasıl takılacağız, dedim kendi kendime.
Lykia World’deki çocuk şenliğine 3 günlük takılmaya karar verdik. Her ne kadar burada büyükler için çok şey olsa da ben, programı tamamen Sinan’ın tercihleri üzerine kurdum. Gelelim 6 seneden sonraki farklara... Küçük bir çocukken olayları ve programı istediğiniz gibi yönlendirme fırsatınız var. Mesela beğenmediğiniz bir havuzu çocuğunuza göstermeyip, beğendiğiniz yerde takılabiliyorsunuz. Ama büyüdüklerinde her yerin farkında olduklarından onları atlatamıyorsunuz. Nereyi beğenirlerse orayı istiyorlar. Kaçarınız yok! Yine küçükken kılığını, şapkasını, güneşte duracağı veya suda geçireceği zamanı ayarlamanız mümkün. Büyüyünce iş çığrından çıkıyor. Güneşin tepede olduğu zamanda futbol oynamak istiyor. Eh, top bulmuş, oynayacak adam da bulmuş; hayır diyemiyorsunuz. Bunun yerine kendi rahatınızı bozarak bilmem kaç dakikada bir kalk git, “Sinan kafanı ıslat, oğlum su iç” diye vıdıvıdılanıyorsunuz. Ya yemek konusunda neler oluyor dersiniz? Ah ah, küçüklüklerinin kıymetini bilin. İlk gün, öğlen açık büfede tabağına baktım; makarna, püre, patates kızartması, köfte. Ve bana şunu sordu: “Pilav mı alsam, börek mi?” Dehşete düştüm. Neyse ki ertesi gün proteine ağırlık verdi. Biraz daha fırça yedi ve son gün bir baktım, tabağında salatalar var. Gözlerim yaşardı. Ama akşam yemeklerinde çok tatlıydı. Ekipçe kalabalık yediğimiz ilk gece beni arkadaşlarımla sohbet edebilmem için rahat bıraktı. Sıkılsa da otelde dolaştı. Telefonumu alıp anneannesinin, büyükannesinin, dayısının falan hatrını sordu. İkinci gece baş başa yemek yiyecektik. Karşımda bir beyefendi gibiydi. Bir de SPA deneyimi var tabii. Anne-oğul beraber yarım saatlik bir masaj aldık. Hayatındaki ilk masajı... Yarım saat bana az geldi tabii ama onun için ideal oldu. Bitimindeki surat ifadesini görmek yeterdi. Evet, oğlum büyümüş dedim kendi kendime... Peki ben değiştim mi? Doğrusunu isterseniz hâlâ onu küçücük gördüğümü fark ettim. Biraz ortadan yok olsa (ki nerede olduğunu, ne yaptığını biliyorum) meraklanmaya başlıyordum. Acaba havuzda kaydıraktan kayan o dev adamlardan biri ona çarpar mı, acaba güneşte çok kaldı mı, diye... Yine de aradaki farkı görmek, onun büyüdüğünü anlamak çok hoştu. Bir ara kendimi ona teslim edebileceğimi hissettim. O büyüyor da, benim onun yanında küçülmek hoşuma mı gidiyor acaba?