Onun mesleği doğum fotoğrafçılığı

Kadın doğum hemşiresi Şengül Pallı, Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğrafçılık Bülümü’nü bitirip, her iki eğitimini de değerlendirebileceği bir meşgale bulmuş: Doğum Fotoğrafçılığı. Yaklaşık 1,5 senedir bu işi yapan Pallı'nın fotoğrafları aralık ayında Lütfi Kırdar'da sergilenecek.

Şengül Pallı (27) yaklaşık 1,5 senedir doğum fotoğrafları çekiyor. Anne ve doktorlarla birlikte doğum odasına giriyor ve bebeğin dünyaya geldiği anı görüntülüyor.

Almanya'da doğan ama Samsun Bafra'da yetişen Pallı, liseyi bu şehirde bitirdikten sonra Cerrahpaşa Üniversitesi Ebelik Bölümü'nü kazanmış ve oradan mezun olmuş. Uzun bir süre kadın doğum hemşiresi olarak çalışmış. Daha sonra işe ara verip tekrar sınavlara girerek bu sefer de Güzel Sanatlar Fotoğrafçılık Bölümü'ne girmiş. İkinci sınıfta proje hazırlamaları gerektiği zaman bir hocasının kendisine ‘‘Doğum görmek istiyorum’’ demesi üzerine, projesi için doğum fotoğrafları çekmeye başlamış. Daha önce çalıştığı Amerikan Hastanesi doktorlarının aracı olmasıyla bir anne adayından izin alınmış ve çekim yapılmış.

Aldığı her iki eğitimi de değerlendirmesine imkan tanıyan bu çalışmanın sonucu, Pallı'yı epey heyecanlandırmış. Bir doktorun getirdiği; ‘‘Anne adaylarıyla konuşsana, onlar da böyle fotoğraflar isteyecektir’’ önerisi üzerine bu işi sürekli yapmaya karar vermiş.

Hem normal hem de sezeryan doğumlara giriyor Pallı. Fotoğrafları doğum öncesinden çekmeye başlıyor. Doğum anı ve daha sonra hastane odasında yaşanan heyecanı da ekleyince, sonuçta ailenin elinde bu özel günü an be an belgeleyen 40-50 fotoğraflık bir albüm oluyor.

ASLA FLAŞ KULLANMIYOR

Kolay iş sanmayın bu çekimleri. Her şeyin başında Pallı, Türkiye'de bu işi yapan ilk, dünyada ise dördüncü kişi. Hemşirelik okuması ve doğumhaneleri tanıyor olmasının çıkardığı işlerde çok olumlu etkisi olmuş. Öncelikle karşılaşabileceği manzaralar karşısında hazırlıklı. Steril ortamda nasıl davranması gerektiğini biliyor. Hangi anı çekeceğini, neyi takip edeceğini iyi biliyor. Bebeğin anne karnından çıkar çıkmaz, yıkanmadan, silinmeden annenin kucağına verildiği anı asla kaçırmıyor:

‘‘Annenin şoku, mimikleri, tepkileri inanılmaz. Yüzlerindeki ifade her şeyi anlatıyor. Bazen gözlerinden bir damla yaş akıyor ki her şeye bedel. Bazen de normal doğumlarda ıkınmaları çekebiliyorum. Zaten benim yakalamayı istediğim de bu. Tamamen gerçek ve doğal olmalı. Asla flaş kullanmıyorum. Oradaki ışıkla ve iki makine ile çalışıyorum. Bazen tıkır tıkır çekiyorum, bazen beş dakika duruyorum. Tamamen duygusal anları mükemmel şekilde yakalamak istiyorum. Çünkü ben de heyecanlanıyorum. Bir çocuk dünyaya geliyor, bir kadın anne oluyor. Buna kayıtsız kalınamaz ki! Onların heyecanına benimki de ekleniyor ve ortaya müthiş sonuçlar çıkıyor.’’

Şimdilik özel hastanelerdeki doğumlara giren Pallı bu doğumlarda beklenmedik sorunlarla karşılaşılmadığı için her şeyin rahat ve yolunda gittiğini söylüyor. Dolayısıyla çok güzel ifadeler yakalamak mümkün olabiliyor. Ama asıl devlet hastanelerindeki doğumlara girmek istediğini de söylüyor. ‘‘Devlet hastanesinde doğuranlar bile başka türlü. Bebeğe bakmayanlar, kucağına almayanlar bile var. Zaten ben hemşireliğimin ilk yıllarında oraya girdiğim zaman bile oraların görüntülenmesi gerektiğine inanmıştım. Oysa özel hastanelerde durum çok daha mutluluk verici ve rahat.’’

BABALAR DA KAREDE

Doğuma girseler de girmeseler de babalar da bir şekilde fotoğraflara katılıyor tabii. Hele doğum anında baba da odada olunca üçünün resimleri çok çarpıcı olabiliyor:

‘‘Ben varım diye hiçbir değişiklik yapılmıyor. Orada yaşanılan doğal süreç akıp gidiyor. Bir belgesel havasında yapmak istiyorum işimi. Sadece gerekirse hafifçe yana dönerek güzel bir kare yakalamamı sağlıyorlar. Ya da bebeği benim için bir saniye daha fazla havada tutabiliyorlar. Doğumdan sonra çektiğim aile fotoğraflarıyla da albüm tamamlanıyor.’’

Bu güne kadar yaklaşık 150 doğuma giren Pallı'nın fotoğrafları 18-21 Aralık'da Lütfi Kırdar'da düzenlenecek olan 0-14 Yaş Çocuk Fuarı'nda sergilenecek. Sergilenecek olan fotoğraflar, ağırlıklı olarak siyah-beyaz... Zira ne de olsa epey ‘‘kanlı’’ resimler bunlar. Sergilenen ve yayınlanan bütün fotoğrafların sahiplerinden izinli olduğunu da belirtelim... Bu fotoğrafları sergiden önce görmek isteyenler www.dogumfotografları.com sitesi’nden bakabilir.


Sinan'a 3 yaş vakarı geldi, darısı 33'lük annesinin başına!


Nora 33, Sinan 3 yaşında...

Dolayısı ile Sinan'ın tanıdığı tek rakam 3!

Artık sanırım bazı şeyler daha rahat olacak. Bir süredir de ciddi bir fark ortaya çıkmaya başladı. Gerçi oturup son bir senede neler öğrendiğime dair uzun bir yazı çıkarabilir miyim, sanmıyorum. Çünkü bu dönemin değişimleri daha az ama daha zevkli oldu benim için...

Örneğin artık Sinan'la oturup sohbet edebiliyoruz. Sıkıldığı an konuyu değiştirip lafı en heyecanlı anında ağzıma tıkamasını becerebiliyor ama ondan oturup bana uzun uzun cevap vermesini beklemem de benim hıyarlığım!

Artık anlam veremediğim krizleri de yok. Ama geçen gün, ondan 2 milyon aldım diye kıyametleri koparttı ve ağlayarak sokaktan geçen herkese şikayet etti. Bozuk para bulmak için elini cebine atanlar bile oldu. Onu sinirlendiren şeylerin sayısı ciddi anlamda azaldı ama içeriği anlamsızlaştı. Mesela yumurtayı pişirirken yanlışlıkla patlatırsam yandım. İleride beni asabilir de bunun için... Ya da çok küçük bir şey için müthiş bir yaygara kopartabiliyor.

Ama iyi şeyler de var tabii. Mesela benim canımın sıkkın olduğunu anlayıp ‘‘Anne iyi misin?’’ diye yanıma geliyor ve bana inanılmaz şefkat gösteriyor.

Şaşırtıyor beni.

Sinan'dan 6 ay daha büyük bir oğlu olan ve arada sırada konuştuğumuz arkadaşım Müge, her konuşmamızda bana küçük bilgiler vermeyi ve uyarılarda bulunmayı ihmal etmiyor. Uzun zamandır da ilk defa geçen günkü konuşmamızda içimi rahatlattı. ‘‘Artık rahatlayacaksın. Farkı göreceksin, öyle abuk sabuk işlere fazla kalkışmıyorlar. Nereden düşebileceğini, düşerse ne olacağını biliyor ve düşse de kalkıyor,’’ şeklinde bir özet geçti.

Sanırım henüz onunla sinemaya gidemem ama gittiğim pek çok yerde uyum gösteriyor. Oturup beraberce öğle yemeği yiyebiliyoruz. Sokakta gezinebiliyoruz. Arada bir kel aláka mağazalara (mesela banyo mutfak malzemeleri satan bir yere) girip orayı ilgiyle dolaşabiliyor. Ben de açıkçası kolundan çekip çıkartmaya çalışmıyorum. Gezsin, görsün. Mağaza sahipleri de anlamsız ifadelerle bakmıyorlar yüzlerimize. O zaman onların çocuğunun olup olmadığı sorusu geliyor aklıma. Çünkü benim çocuğum yokken açık söyleyeyim, oğlanın halinden anlamazdım. Üstelik anlamak da istemezdim. İşim olmazdı. Ama durum böyle değilmiş. Ayıp etmişim.

Sinan'la soğuk ve yağışlı günleri artık evde kavga etmeden geçiriyoruz. Bu gerçekten iyi oldu çünkü eskiden ettiğimiz kavgalardan onun da benim de sinirlerimiz bozuluyordu. Hatta beraber oynamaktan ve oturmaktan o kadar zevk almaya başladık ki, oğlan televizyonu bahane ederek gece daha geç yatmak bile istiyor. Ekrana baktığından değil ama bizim yanımızda kalmak istediğinden... Haklı tabii. Bu da şunu gösteriyor: çocukla aranızın çok iyi olması da işinizi zorlaştırır. Sizden ayrılmak istemez. O yüzden arada bir annelerin rahatsızlık çıkarmaları gerekir.

Deeerrrmiiişiiimmmm!!!


ANNEMİN KÖŞESİ


Bedenler uygun etiketler bol!


Canımdan değerli okurlarım, sanırım sizle konuşmam lazım. Anneme son günlerde bi haller oldu. Ilık ve güneşli bir sonbahar günüydü. Beraber biraz gezmeye, dolaşmaya, hatta mümkünse bir şeyler almaya hevesliydik. Böyle zamanlarda dileklerimizi gerçekleştiremezsek çok acılar çekerdik. Her zaman birbirimize destek olur, her şeyin ne kadar da bize yakıştığını tekrar tekrar vurgulardık.

Artık gerçekten de pek çok şeyin bize yakıştığı zamanlardayız. Ama...

Hiçbir şey alamıyoruz.

Ahh ahh... Bedenlere sığmak da belaymış. Eskiden ‘‘E bu bana biraz dar,’’ der geçiştirirdik. Artık öyle olmuyor. Anam her şeye, ben de bazı şeylere rahat rahat sığıyoruz ama etiketler sığmıyor bir türlü!..

Ya da biz neden bir yerde tutup en ağır etiketli şeyi beğeniyoruz?

Hatta bize yardımcı olmaya çalışan mağaza görevlilerinden çıkarıyoruz hırsımızı... Denemesi için verdiği bir etek karşısında annem; ‘‘Küçük hanım, haddinizi biraz aşıyorsunuz sanırım. Bu etek benden daha çok benim anneme uygun değil midir sizce?’’ diye sordu. Kız ‘‘Beğeneceğinizi düşündüm’’ diye cevap verince annem daha da uzattı: ‘‘Hmmm güzel olduğunuz kadar küstahsınız da. Peki siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?’’

Annemi kolundan sürüdüm...
Yazarın Tüm Yazıları