Çok yakın bir arkadaşım vardı. Birlikte dünyayı devirebilirdik, hâlâ da öyle. Ama onunla yemek yemeyi sevmezdim, çünkü çok iştahsızdı. Önünde nefis bir tabak bile olsa, suratını ekşitir, çatalını kullanarak yemekle oynardı. Kızardım ona...
Şimdi aynı sofrada oğlum beni deli ediyor. O kadar kötü yemek yiyor ki, bütün iştahım kaçıyor. Nedeni; yarım saatlik öğle teneffüslerinde yemek için ayrılan zamanı mümkün olduğu kadar kısa tutup, oyuna kaçmak. Sorun sadece hızdan kaynaklanmıyor. O hıza ulaşmak için girdiği şekillerden kaynaklanıyor! Yanlış anlamayın, sıkıntım aristokratik tavırlarının eksikliği değil. Ama başı neredeyse tabağın içine giriyor. O masaya yaklaştıkça ben uzaklaşıyorum. En son “lokmayı yut ve beşe kadar say ikinciyi yemeden!” diye bağırdım. Zaten her yediğini, hiçbir şey yoksa suyu üzerine döküyor. Benimkinde işe yaramaz ama sizinkiler eğer 4-7 yaş arasındaysa, Swissotel’in tek seferlik kursunu deneyebilirsiniz. Neşeli bir organizasyonla, çocukların gelişimine ve sosyal hayata uyumuna katkıda bulunmak amacıyla, 13 ve 20 Haziran tarihlerinde, sofra adabının püf noktalarını öğretecekler. 11.00-14.00 arasında yapılacak etkinlikte, şık çatal-bıçaklarla sofra kurallarını öğrenecekler. Ayrıca onları küçük hediyeler de bekliyor. İlgileniyorsanız, otelden bilgi alabilirsiniz ama devamı inanın sizin elinizde. Neyse ki Sinan şık bir lokantaya gittiğimizde biraz olsun farkı anlıyor ve dikkatli davranıyor. Zaten size bir şey söyleyeyim mi, yemekle ilgili insanların farklı olduklarına inanıyorum ben. Beraber çalıştığımız arkadaşım Bige’nin 7 yaşındaki büyük oğlu o kadar yemeğe meraklı ki, evde et pişirirken ıhlamur kullanmaya başlamış bile. Hayatının kahramanlarından biri çikolata dahisi Jack Torres. Geçenlerde annesinden bunun okulunun olduğunu öğrenince gözleri dolmuş Efe’nin. Annesine, ilkokuldan sonra onu bu alanda eğitime yöneltmesini önerdim. O da böyle düşünüyor zaten. Bu konuşmayı yaptığımızda Çırağan Oteli’nin sempatik Fransız executive şefi Olivier Chaleil de bizimleydi. Bizi sadece yemekleriyle değil, sohbetiyle de büyüledi. Bir de güzel ders aldık ondan. Hayır, yemekle ilgili değil, eğitimle ilgili: Oğlu hiç ödevlerini yapmıyormuş. Ne deseler, ne kadar uğraşsalar da bir türlü evde düzenli ödev yapma alışkanlığını kazandıramıyorlarmış. Bir gün adama tak etmiş artık. Akşam yemeği zamanı, oğlunun önüne kuru ekmek ve su koymuş. Oğlan anlam verememiş, şaşırmış. “Eee” demiş babası, “Sen sorumluluklarını bilip ödevlerini yapmıyorsan, ben de senin gibi yapacağım. Artık yemek hazırlamak yok. Ne varsa, ne bulursan onlarla doyurursun karnını!” demiş. Oğlan artık ödevlerini yapıyor. Bu sene okullar kapandı. Ama seneye taze taze bu bilgiyi kullanmak niyetindeyim. Gerçekten de önüne yemek koymayacağım. Bakalım ne yapacak? Doğrusunu isterseniz benim inatçı akrebin ödev yapmamak için mutfağa girip kendi kendine yemek yapmaya çalışacağından eminim...