Paylaş
Son on yılda 10 metre koşmayan ben, elimde meşale ile koşacağım. Ama bunu sizin için yaptığımı bilin. Samsung beni, medyada anneleri temsil eden kişi olarak seçmiş.
Bana bunu 20 yaşımda teklif etselerdi (ki hiç zannetmiyorum teklif edileceğini!!!) kabul etmeye gözüm yemezdi. ‘Ne alaka’ der geçip giderdim belki. Ama şimdi ‘Böyle bir fırsat kaçmaz’ diye atladım inanın ki. Çok heyecan verici bir fikir olarak geldi bana bu yaşta, bu minik bedenimle spor kıyafetleri içinde koşuşturmak... Ama sizin için yapacağım.
Meşale taşıyacaklar arasında halktan, gönderdikleri hikayeler sayesinde seçilen pek çok insan da var. Bugün onların birini sizinle paylaşmak istiyorum. Bu, Yaşar Özkan Wolf’un hikayesi. 1962 yılında Burdur’un Düğer köyünde dünyaya gelen Yaşar Özkan Wolf, çocukken katıldığı atletizm şampiyonalarında kendisine destek olmak amacıyla onunla birlikte koşan ve farkında olmadan rekorlar kıran Anadolu kadını annesinin anısına meşaleyi taşıyacak. İşte kardeşinin Yaşar için gönderdiği yazı:
‘Ayşe Özkan isimli vefat etmiş bir Anadolu kadınının anısını yaşatmak için, meşaleyi, sekiz kardeşin en küçüğü olan Avusturya’da yaşayan bir Türk kızı kardeşim Yaşar Özkan Wolf’ün taşımasının Anadolu insanını gururlandıracağını düşünüyorum. Ayşe Özkan yedi çocuğunu Burdur’un Düğer köyünde dünyaya getirmiş, 8’inci çocuğu Burdur Ulucami’den babam köye getirmiş ve meşale taşıyacak kardeşimle aynı memeyi paylaşmıştır. Okumayı bilmeyen bu Anadolu kadını, çocukları için her türlü güçlüğü yenmesini bilmiş, şehir merkezinde yapılan atletizm şampiyonalarında, Anadolu giysileriyle Yaşar’ın yanında koşarak, onun birinci olmasını sağlamış ancak kendi kırdığı rekorun farkında bile olmamıştır. Bu ülkeye güzel evlatlar yetiştirmiş isimsiz Anadolu kadınlarının anısına kardeşimin bu meşaleyi taşımasına izin verin lütfen. Saygılarımla.’
Güzel değil mi...
İnşallah hepimizin çocukları bizim hakkımızda böyle güzel şeyler düşünür ileride.
Tabii bu biraz da bizlerle alakalı sanırım. Her şeyin başının eğitim olduğuna inanıyoruz. Gerçekten de öyle ama cahilliğin sınırını da çoğunlukla yanlış çiziyoruz sanırım. Yukarıda okuduğumuz okuma yazma bilmeyen ama çocuğunun yanında koşarak ona birtakım şeyleri öğretmiş bir kadına cahil diyebilir miyiz? Bence diyemeyiz.
Türkiye’de 81 bin otistik çocuk var, sadece 400’ü eğitim alabiliyor
Geçen haftaki yazımızda otistik çocukların nasıl teşhis edilebileceğini anlatmaya çalıştık. Bu hafta ise tedaviyle ilgili bilgiler yayımlıyoruz. Öncelikle söylememiz gereken, otizmin yüzde yüz garantili bir tedavisi olmadığı. Ancak özellikle okul öncesi dönemdeki doğru eğitim ve aile desteği, çocuğun doğuştan sahip olduğu kapasite, bu sorunu ne dereceye kadar aşacağını bir ölçüde belirliyor. Otizm ne kadar küçük yaşta teşhis edilebilirse o kadar avantajlı sayılırsınız. Otistik çocukların tedavisinde en önemli konu bu çocukları anlayabilmek, tanımlayabilmek. Kimisinin gerçekten kuvvetli bir zekası ya da becerisi var ama çevrelerinden aldıkları mesajları özümseyip analiz etmekte, gerekeni alıp gerekmeyeni elemekte, mimikleri, hareketleri, kelimeleri toplu halde denetleyip elemekte yeterince başarı gösteremiyorlar. Sonuçta kafaları karışıp tek başlarına kalmayı tercih ediyorlar.
Çalışmalar sırasında televizyonu, bilgisayarı, game boy gibi oyuncakları çocuğun dünyasından tamamen çıkarmak gerekli mi?
Hayır. Çünkü bu çocuklar bunlarla beyinlerini dinlendiriyorlar ki buna da ihtiyaçları var. Reklam ve klip tercih etmelerinin sebebi, takip gerektiren konuların olmaması. Ama bu süreyi yarım saat ila 45 dakika ile kısıtlı tutmak önemli. Mümkünse televizyonu beraber seyredin.
Otistik çocukların hayata kazandırılmasında ailelere büyük iş düşüyor. Çünkü maalesef Türkiye’de otistik çocukların alabileceği özel eğitim imkanları çok sınırlı. Yurtdışındaki bazı özel okullar, bu tip çocuklara haftada 40 saat eğitim verebilirken ülkemizde çok daha şanssız bir durumdayız.
Otistik çocuğun eğitim ve tedavisi için psikolog, pedagog ya da nöroloğun koyabileceği teşhis sonrasında iyi ve düzenli bir çalışma sistemi gerekli. Tedavi süreci, psikolog ve eğitim danışmanları ile devam etmeli. Çocuğun kendisine ya da bir başkasına fiziksel zarar verdiği durumlarda psikiyatristler de devreye girebiliyor. Eğitim danışmanları çocukla birebir eğitim sürecine giriyor. Ne var ki bu pek çok aile için maddi olarak ağır bir yük. Pek çok eğitim merkezinin amaçlarından biri de aileyi eğitmek. Geçen hafta görüştüğümüz klinik psikolog Şeniz Pamuk, ailelerin bu eğitimi almaya hazır olması gerektiğini söylüyor. Çünkü bu gerçekten ağır ve zor bir süreç. Pamuk ‘Sabır ve çaba çok önemli. Anne ve babanın yanı sıra diğer aile fertlerinin de durumu kabullenmesi ve destek vermesi çok önemli. Pek çok durumda tam tersi olabiliyor, aileler dağılabiliyor. Çocukla bir kişinin birebir uğraşması çok ağır bir görev. Bu kişi anne ise ona yardımcı olmak da çok önemli’ diyor.
Otistik çocukların temel sorunu iletişim kurmamak, daha doğrusu buna ihtiyaç hissetmemeleri. Eskiden akademik beceriler üzerinde durulurken, artık sosyal ve iletişimsel becerileri geliştirmenin daha önemli olduğu biliniyor. Eğitimde ilk tercih edilen yol, davranışçı model denilen ödüllendirme yöntemi ile başlamak. Aşama aşama davranışları öğretmek. Bu noktada annenin (veya ailenin ya da bir kişinin) çocukla gün içinde belli zamanları beraber geçirmesi gerekiyor. Ama bu süre evde oturup, birtakım çalışmalar yapıp, odada oyun oynamakla sınırlı kalmamalı. Markete, pazara gitmek bu eğitimin bir parçası. Ayrıca temas içeren fışfış kayıkçı gibi oyunlar oynamak da çok önemli. Birlikte geçirilen süre boyunca dikkat edilmesi gereken iki temel nokta var. Birincisi çocuğunuzun dikkatinin gösterdiğiniz şeyde olması. Mesela ‘Bak kuş uçuyor’ dediğinizde başka bir tarafa bakıyorsa bu çalışmanın bir yararı olmaz. O yüzden sizinle aynı şeye odaklanmalı. Bir de iletişim döngüsü adı verilen bağlantı önemli. Verdiğiniz mesaja, yine konuyla ilgili bir cevap vermesini sağlamak yani. Ve inanın bu bazen saatler sürebiliyor.
ÜÇ TEMEL EĞİTİM LAZIM YETERLİ EĞİTMEN YOK
Tohum Vakfı kurucusu ve vakıf başkanı Mine Narin Verdi, tedaviye erken başlamanın önemi üzerinde duruyor:
‘Özellikle 5 yaşından önce başlayan yoğun özel eğitim çocuğun gelişimi için çok önemli. 1987 yılında Dr. Ivar Lovaas yaşları 3-5 arasında değişen 19 çocuğa yoğun eğitim verdi ve 9’u normal davranışlar gösteren yaşıtlarıyla eğitimi bitirebilecek seviyeye ulaştı. Dolayısı ile erken başlanan eğitimle çocukların yüzde 50’sinin yaşamlarını bağımsız, meslek sahibi olarak ve rahat bir şekilde sürdürebilmeleri mümkün.’
Mine Narin Verdi ne yazık ki üniversitelerden yeterli eğitimcinin mezun olmadığını anlatıyor. Durum gerçekten acıklı. Cure Autizm Now organizasyonunun baz aldığı 250’de 1 oranına göre, Türkiye’deki tahmini otistik çocuk sayısı 81 bin.
Otistik çocuklara üç temel eğitim veriliyor: Dil ve konuşma terapisi, özel eğitim ve uğraşı terapisi. Her üç hastaya 1 öğretmen gerektiği düşünülürse 2 bin 500 uzman, 13 bin 500 özel eğitim öğretmeni, 2 bin 500 konuşma ve dil terapisti, 2 bin 500 uğraşı terapisti gerekiyor. Oysa ki bu yıl Anadolu Üniversitesi’nden mezun olacak sadece 17 dil terapisti var. Dolayısı ile eğitim ve tedavi Türkiye’de yeterince uygulanamıyor. Türkiye genelindeki 62 eğitim merkezinde toplam 400 çocuk eğitim görebiliyor.
Otizmle ilgili kitaplar
Yağmur Çocuklar - Barış Korkmaz (Doğan Kitap)
Normaller İçin Kitap - Nevin Eracar-Vildan Onur (Beyaz Yayıncılık)
Otizm ve Otistik Çocuklar - Nilüfer Darıca-Şebnem Gümüşçü Tus-Ülkü Pişkin Abidinoğlu (Özgür yayınları)
Okul Öncesi Dönemde Dil Gelişimi Etkinlikleri - Necati Baykoç Dönmez ve arkadaşları (Özel Uyum Özel Eğitim Kurumu)
5 Haziran Cumartesi saat 14.00-17.00 arasında Kandilli Rasathane İlköğretim Okulu bahçesinde Tohum Vakfı Otistik Çocuklarla El Ele Bahar Şenliği düzenleniyor. Arzu eden herkes katılabilir.
Yardım alabileceğiniz bazı kuruluşlar
Pek çok üniversitedeki bölümlerin yanı sıra bazı dernek ve vakıflar da bu konuda çalışmalar yapıyor.
TODEV: 0216 565 45 36
TOHUM Vakfı: 0212 244 75 00, www.tohumotizm.org.tr
Otistik Çocuklarla Yaşam Derneği: 0216 521 16 83, www.oyad.org
ODER (İzmir): 0232 442 40 01, www.otizm.org
ANNEMİN KÖŞESİ
Annem benden daha sosyal
Bazen anneme sinir olabiliyorum. Bunda onun suçu olmasa bile. Hatta benim yıllar önce yaptığım şeyleri şimdi yapıyor olsa bile... Kadın elinde broşürler, gazete sayfaları festival programları organizasyonu içinde... Hiçbir şeyi kaçırmıyor. Karı-koca, tın tın tın konserlere gitme ayarlamaları içindeler. Hani bildiklerimi biliyorum, ama bilmediğim o kadar yeni grubu ya da kişiyi öğreniyor ki sinirleniyorum.
Üstelik torununa baktığı perşembe gecelerine de bilet almaya kalkıyor. Yahu bari o geceki biletleri bize ver de biz nasiplenelim şu işten biraz...
Aah ah, nasıl giderdim sinema salonlarına, açık havalara...
Aahh anne ah...Yok mu bana göre bir grup da gitsek senle baş başa... (Lütfen U2’nun gelmeyeceğini söyleyip durma...)
Paylaş